KÜÇÜKKEN insanın gönlü daha büyük oluyor. Hayata dair beklentiler, hayâller daha önemli ve masum oluyor.
Hayatta her şey kocaman bir tek biz küçükmüşüz gibi bir yetişememe endişesi kaplıyordu o küçük bedenlerimizi. Abiler ve ablalar da hep daha ayrıcalıklı gelirdi. Abilere ve ablalara ne kadar özendiğimi hatırlıyorum da süper kahraman olmalılardı. Tek başına dışarı çıkabilen o yetkin insanlar… Hele bir büyüsem ben neler yaparım hissinde tarifsiz bir heves ve heyecan vardı. Büyüyünce yapılacaklar listem öyle kabarıktı ki, her durumda yeni bir madde eklenir eskiler unutulurdu. Benim de dahil olduğum o yetişkinler dünyası… Ah o nasıl bir hayâldi!
Ne olduysa -büyüdük malum ki- o hevesler, büyük büyük duygular küçüle küçüle yok oldu. Meğer büyüdükçe küçülüyormuş göğsümüz. Büyüdükçe küçülüyormuş ufkumuz. Artık beklentilerimiz daha stabil. Daha gerçekçiyiz. Belki hayâllerimize de öylesine tutkun değiliz. O büyük duygular yok artık. Küçük prens gibi sitem etmeyeceğim büyüklere fakat zamanla anlıyoruz ki maksat ulaşılmak istenen mevziiye varmak değil de ona ulaşma hasretiyle yol almakmış. Yolda olmak, istikametin değişmesi için başlıca bir sebepmiş. Yol hâli denir ya, aynı öyle bir yol hâli işte hayat da. Değişebilen, dönüşebilen ve çokça sıradanlaşan... Yola çıkarken ve yoldayken bambaşka hâllere bürünüyor, epeyce değişiyoruz. Bazen hiç beklemediğimiz sürprizler yaşayabiliyor bazense alabora olabiliyoruz. Ve sanırım zamanla tepkilerimiz ve duygularımız esniyor. Keskin uçlarımız törpüleniyor ve daha yumuşak biri hâline geliyoruz. Hayâllerimiz tutarlı değilse bahsetmiyoruz bile.
Meselâ küçükken hayatımda gördüğümüz en’ler ne kadar çoktu. En güzel park, en iyi yemek, en güzel şarkı, en güzel çorap. Şimdi hiçbir şey diğerinden daha özel değil. Kategorize etme hevesimiz duruldu. Büyüdükçe sıradanlaştı. Dolayısıyla bağ kurmak da zorlaştı. Hayatımda gördüğüm en güzel havluyu hatırlıyorum meselâ. 8 yaşlarındaydım ve teyzemin evinde tesadüfen hiç açılmamış o havluyu gördüm. Kırmızı gül işlemeli, yaldızlı hayatımda gördüğüm en güzel havluydu. Benim olmasını o kadar istiyordum ki. Teyzemden onu saklamasını istediğimi ve büyüyünce bana verip veremeyeceğini sorduğumu hatırlıyorum dün gibi. Sonuçta o kadar güzel bir havluyu belki de bana veremezdi. Büyük bir fedakârlık olsa gerek onu bana vermesi diye düşünüyordum ama yine de benim olmasını o kadar istiyordum ki. Ve bu kadar güzel bir havluyu büyüyünce kullanmak daha cazipti. Hem bir yetişkinim hem de dünyanın en güzel havlusuna sahibim… Bu hisleri o kadar iyi hatırlıyorum ki. 20 yıl önce, ben küçük kalbim kocamanken ayırttığım o havluyu yakın zamanda bana verdi teyzem. Aramızda geçen konuşmayı ve havluyu hemen hatırladım. Fakat çok kötü bir şey olmuştu. Havlu artık sadece bir havluydu. Dünyanın en güzel havlusu hissini kaybetmiştim. Tam da o gün hayâlini kurduğum yaşlardayım fakat nakışlı sıradan bir havluyla bakışıyorum. İnsan bazen boyundan büyük hisleri özlüyor hakikaten. Bir havlu sebebiyle öyle iz bırakacak bir duygu yaşamak ancak çocukken olurmuş meğer. Neyi kaybettiğimi düşündüm. Sadece büyümüşüm. Ve hiç gelmeyecek sandığım o uzak gelecek gelmiş, ben büyümüştüm. Havlu sıradan, ben tek başına dışarı çıkabilen yetişkin…
Öyleyse hayatı anlamlandırmak için eşyanın ardına bakmak lazım. İçinde barındırdığı bir duygu, bir anı mutlaka vardır. Ve hayatı yaşamaya değer kılan da bu anlamlardır. Çünkü hayata yüklediğimiz anlamlar öyle yerlerde buluyor ki bizi. Bir havluyla zamanda yolculuk yaşayabiliyoruz meselâ. Sözleri, olay örgülerini unutabiliyoruz ama ne hissettiğimizi hiçbir yaşımızda unutmuyoruz. Ve en çok da yüklediğimiz anlamları unutmuyoruz. Büyümeye yüklediğim anlamla yüzleşmiş oldum havlu vesilesiyle. Anladım ki, büyümek her şeyi yapabilmenin adı değil, artık onu o kadar büyük bir hevesle istemiyor olmanın adıymış.
Dilerim, yaşadığımız ne varsa, ona güzel anlamlar yükleyerek yol alma nimetinden hiç mahrum kalmadan, güzel bakıp güzel görme lütfundan nasiplenerek, gördüğümüz sıradan şeyleri anlamlandırarak hayatımıza dahil edeceğimiz bir ömrümüz olsun. Ömrümüzü bereketlendirecek ve anlamlandıracak her şeye büyüteçle bakabilmeyi alışkanlık edinen yetişkin çocuklar olarak kalabilmek umuduyla…



