Yalanın ateş dansı

Ülkesinin güreşçisi elenince “AKP’li Rıza elendi!” diye mutluluk manşetleri atan, Okçular Federasyonu’nun yetiştirdiği okçu altın madalya alınca karalar bağlayan, bir kadın boksörümüz altın madalyasını Erdoğan’a hediye ettiğinde etmediği hakaret bırakmayan bu zihniyetten çok fazla şey mi bekliyoruz dersiniz? Sekiz on yıl öncesinde 2020 Olimpiyatları için aday olduğumuz ve finalde Tokyo’ya kaybettiğimiz zaman Taksim’de çılgınca kutlamalar yapanlarla aynı havayı soluyoruz işte. Ve havada yoğun karbondioksit kokusu var.

CİĞERLERİNİ görüyoruz, kabak gibi ortadalar!

Dertleri üzüm yemek değil. Hatta bağcıyı dövmek bile kesmiyor onları, mümkünse ciğerini sökmek niyetindeler. Bağı da ateşe vermek arzuları.

Mesele ağaç değil, bir kez daha gördük. Ne yüzlerce yıllık ağaçların yanışı umurlarında, ne dallardaki yavru kuşlar, ne kovuğundaki sincap, ne yerdeki kaplumbağa yahut tavşan, ne de topraktaki solucan.

İlgilerini çeken tek nokta, “Daha ne kadar orman yanarsa Erdoğan gider?” sorusunun cevabı. Erdoğan gitsin de, memlekette orman kalmasa da dert değil.

Çift koldan saldırıyorlar. Teröristler ormanları ateşe veriyor, onlar sosyal medyayı. Yalanın bini bir para. Senkron muhteşem. Bir elmanın iki yarısı gibiler.

Kardeşim, Erdoğan elbet gidici. İlelebet kalacak değil ya… Allah ömür verir de bir sonraki seçimde seçilirse bile, bir daha seçilme şansı yok. Zaten siyâsî jübilesini yapacak.

Ha, merak buyurmayınız, o “Kendisi için yaptırdı” diye yaygaralar kopardığınız sarayı da cebine koyup götürmeyecek. Artık üniversite mi yaparsınız, yakıp yıkar mısınız, size kalmış.

Devletin uçaklarını da özel garajına çekmeyecek. Hani olur da genel müdür başkan seçilirse, hepsini satacağını söylüyor. Birini bile satmayacağını göreceksiniz. Neyse…

Sonuçta Erdoğan gidecek, lâkin o ormanlar bu ülkenin, bu vatanın, bu milletin ormanları. Sen ne şekil bir yaratıksın ki mübârek, ormanlar yandıkça keyiften dört köşesin! Üzgün numarası nasıl da maske gibi sırıtıyor suratında.

Tamam, ormanları yakan kansız, vatansız alçaklara bir çift sözün yok. Sonuçta muhalefet etmen, ülkeni ve devletini aciz göstermen için fırsat verdiler sana.

O yangını söndürmek için çalışan itfaiye erlerine, jandarmaya, gönüllü kuruluşlara ve cansiperane çalışan vatandaşa da mı hiç saygın, hürmetin yok ilâç niyetine?

Tepende vızır vızır uçaklar, helikopterler uçuşurken, “Burada bir tek uçak, helikopter yok” diye videolar çekip paylaşmak neyin nesidir?

Çektiğin videoda helikopterlerin sesinin duyuluyor olması da mı seni rahatsız etmiyor? Sen ne tür bir sahtekârsın?

Sağında solunda itfaiye araçları, iş makinaları harıl harıl çalışırken, “Buraya kimse müdahale etmiyor” diye bir tarafını yırtan kırmızı kafalı abla! Emniyete gidince rahatladın mı biraz?

Tepesinde uçan uçakları gör(e)meyip, “Burada havadan müdahale yok” diyen, yalanı yüzüne vurulunca da vatandaşa ve habercilere saldıran CHP Antalya milletvekili! Sen kimin milletvekilisin? Ve sen kimsin? Ve amacın ne? Gerçi senin genel müdürün de depremde Kızılay çadırlarını dolaşıp, sonra “Bir tek Kızılay çadırı görmedim” veya tankların arasından sıvışıp “Tank mı vardı?” diyecek kadar ya yalancı ya da miyop. Körle yatan, şaşı kalkıyor olmalı CHP müdürlüklerinde.

Deprem, sanat, siyâset, hukuk, virüs, dış politika, iç politika, mikrobiyoloji, genetik, astroloji, kozmoloji, kriptoloji, strateji ve etimoloji gibi birçok alanda uzman olan “herçokolog” İsmail! İki çift sözüm de sana gelsin.

Öyle meydanı boş bulup, “Devlet önce Manavgat’a gelsin, sonra Ay’a yumuşak iniş mi yapar, sert iniş mi yapar, görürüz” diye ahkâm kesiyordun. En son bir yerine batan sandalye ile çimenlere sert iniş yaparken görmüşler seni. Pek bir tabansız çıkmışsın.

Seneyi 1999, hükûmeti de Ecevit idaresi sandın ellaam. 99 Depremi’nde devlet iki saatlik mesafedeki Adapazarı ve İzmit’e bir haftada gidememişti. Bölgeden bilgi bile alamıyordu. Bir haftanın sonunda olay yerine ulaşıldığında dağıtılan çadırların hepsi de çürümüş ve kullanılamaz hâlde çıkmıştı, hatırladın mı?

Bir yangına en geç 12 dakikada müdahale ediyor bu Devlet. İki yüz farklı noktada çıkarılan yangınlardan sadece üçü beşi kaldı söndürülmedik. Devlet, ilgili tüm bakanlarıyla olay yerinde, halkın arasında...

Devlet tüm imkânlarıyla sizin “arkadaşların” yaktıkları yangınları söndürmeye çalışıyor ve yetmiyor, bir de size ve yalanlarınıza cevap vermek için enerji tüketiyor.

Yangına bir kova su taşımıyorsunuz, çalışan personele bir şişe soğuk su ve bir öğünlük kumanya götürmüyorsunuz; bari oturun oturduğunuz yerde ve çenenizi kapatın da bir de sizinle uğraşmayalım.

Devlet olaya el atmış, ilk üç ayda ahırları, en geç bir sene içerisinde yanan tüm evleri yenileyeceğini söylüyor. TOKİ, yapılacak evlerin plânlarını paylaşıyor. İş makineleri derhâl yanan köylerde çalışmalara başlıyor. “Otel inşaatı başladı” diye yaygara koparmak nasıl bir alçaklıktır, söylesenize!

Masasını silme dolduran serpme kahvaltısını ziftlenirken “Niçin, niçin, niçin, niçin TOMA’lar yangına müdahale etmiyor? Askerler neden yangın söndürmede kullanılmıyor?” diye çemkiren Emre Kınay! Seni de unutmadık, unutmayacağız.

Sen o küfür küfür serinlikte ziftlenirken, TOMA’lar ve jandarma canla başla mücadele veriyordu alevlerin arasında. Bunu görmen için oturma organını kaldırıp mücadele verilen yerlere gitmen yeterliydi. Ama organ kıymetli işte, yorulmaya gelmiyor. Yine de olay yerinden görüntüler ayağına kadar geldi, bakabildin mi?

Bir değilsiniz, on değilsiniz, yüz değilsiniz ulan!

Bir de bu çabaları görüp Devletine güvenen ve bu güveni dile getiren sanatçılara çakallar gibi dört bir koldan saldırmıyor musunuz, ayar oluyorum. Ülke, ülke olalı böyle alçak, böyle zavallı ve böylesi pespaye bir muhalefet anlayışı görmedi.

Ülkesinin güreşçisi elenince “AKP’li Rıza elendi!” diye mutluluk manşetleri atan, Okçular Federasyonu’nun yetiştirdiği okçu altın madalya alınca karalar bağlayan, bir kadın boksörümüz altın madalyasını Erdoğan’a hediye ettiğinde etmediği hakaret bırakmayan bu zihniyetten çok fazla şey mi bekliyoruz dersiniz?

Sekiz on yıl öncesinde 2020 Olimpiyatları için aday olduğumuz ve finalde Tokyo’ya kaybettiğimiz zaman Taksim’de çılgınca kutlamalar yapanlarla aynı havayı soluyoruz işte. Ve havada yoğun karbondioksit kokusu var.

Ne diyeyim, Allah mümkünse hidayet versin, değilse de bildiği gibi yapsın! (Âmin.)

Kalınız sağlıcakla efendim…