CİĞERLERİNİ görüyoruz,
kabak gibi ortadalar!
Dertleri
üzüm yemek değil. Hatta bağcıyı dövmek bile kesmiyor onları, mümkünse ciğerini
sökmek niyetindeler. Bağı da ateşe vermek arzuları.
Mesele
ağaç değil, bir kez daha gördük. Ne yüzlerce yıllık ağaçların yanışı
umurlarında, ne dallardaki yavru kuşlar, ne kovuğundaki sincap, ne yerdeki
kaplumbağa yahut tavşan, ne de topraktaki solucan.
İlgilerini
çeken tek nokta, “Daha ne kadar orman yanarsa Erdoğan gider?” sorusunun
cevabı. Erdoğan gitsin de, memlekette orman kalmasa da dert değil.
Çift
koldan saldırıyorlar. Teröristler ormanları ateşe veriyor, onlar sosyal
medyayı. Yalanın bini bir para. Senkron muhteşem. Bir elmanın iki yarısı
gibiler.
Kardeşim,
Erdoğan elbet gidici. İlelebet kalacak değil ya… Allah ömür verir de bir
sonraki seçimde seçilirse bile, bir daha seçilme şansı yok. Zaten siyâsî jübilesini
yapacak.
Ha,
merak buyurmayınız, o “Kendisi için yaptırdı” diye yaygaralar
kopardığınız sarayı da cebine koyup götürmeyecek. Artık üniversite mi
yaparsınız, yakıp yıkar mısınız, size kalmış.
Devletin
uçaklarını da özel garajına çekmeyecek. Hani olur da genel müdür başkan
seçilirse, hepsini satacağını söylüyor. Birini bile satmayacağını göreceksiniz.
Neyse…
Sonuçta
Erdoğan gidecek, lâkin o ormanlar bu ülkenin, bu vatanın, bu milletin
ormanları. Sen ne şekil bir yaratıksın ki mübârek, ormanlar yandıkça keyiften
dört köşesin! Üzgün numarası nasıl da maske gibi sırıtıyor suratında.
Tamam,
ormanları yakan kansız, vatansız alçaklara bir çift sözün yok. Sonuçta
muhalefet etmen, ülkeni ve devletini aciz göstermen için fırsat verdiler sana.
O
yangını söndürmek için çalışan itfaiye erlerine, jandarmaya, gönüllü
kuruluşlara ve cansiperane çalışan vatandaşa da mı hiç saygın, hürmetin yok ilâç
niyetine?
Tepende
vızır vızır uçaklar, helikopterler uçuşurken, “Burada bir tek uçak,
helikopter yok” diye videolar çekip paylaşmak neyin nesidir?
Çektiğin
videoda helikopterlerin sesinin duyuluyor olması da mı seni rahatsız etmiyor?
Sen ne tür bir sahtekârsın?
Sağında
solunda itfaiye araçları, iş makinaları harıl harıl çalışırken, “Buraya
kimse müdahale etmiyor” diye bir tarafını yırtan kırmızı kafalı abla!
Emniyete gidince rahatladın mı biraz?
Tepesinde
uçan uçakları gör(e)meyip, “Burada havadan müdahale yok” diyen, yalanı
yüzüne vurulunca da vatandaşa ve habercilere saldıran CHP Antalya milletvekili!
Sen kimin milletvekilisin? Ve sen kimsin? Ve amacın ne? Gerçi senin genel
müdürün de depremde Kızılay çadırlarını dolaşıp, sonra “Bir tek Kızılay
çadırı görmedim” veya tankların arasından sıvışıp “Tank mı vardı?”
diyecek kadar ya yalancı ya da miyop. Körle yatan, şaşı kalkıyor olmalı CHP
müdürlüklerinde.
Deprem,
sanat, siyâset, hukuk, virüs, dış politika, iç politika, mikrobiyoloji,
genetik, astroloji, kozmoloji, kriptoloji, strateji ve etimoloji gibi birçok
alanda uzman olan “herçokolog” İsmail! İki çift sözüm de sana gelsin.
Öyle
meydanı boş bulup, “Devlet önce Manavgat’a gelsin, sonra Ay’a yumuşak iniş
mi yapar, sert iniş mi yapar, görürüz” diye ahkâm kesiyordun. En son bir
yerine batan sandalye ile çimenlere sert iniş yaparken görmüşler seni. Pek bir
tabansız çıkmışsın.
Seneyi
1999, hükûmeti de Ecevit idaresi sandın ellaam. 99 Depremi’nde devlet iki saatlik
mesafedeki Adapazarı ve İzmit’e bir haftada gidememişti. Bölgeden bilgi bile
alamıyordu. Bir haftanın sonunda olay yerine ulaşıldığında dağıtılan çadırların
hepsi de çürümüş ve kullanılamaz hâlde çıkmıştı, hatırladın mı?
Bir
yangına en geç 12 dakikada müdahale ediyor bu Devlet. İki yüz farklı noktada
çıkarılan yangınlardan sadece üçü beşi kaldı söndürülmedik. Devlet, ilgili tüm
bakanlarıyla olay yerinde, halkın arasında...
Devlet
tüm imkânlarıyla sizin “arkadaşların” yaktıkları yangınları söndürmeye
çalışıyor ve yetmiyor, bir de size ve yalanlarınıza cevap vermek için enerji
tüketiyor.
Yangına
bir kova su taşımıyorsunuz, çalışan personele bir şişe soğuk su ve bir öğünlük
kumanya götürmüyorsunuz; bari oturun oturduğunuz yerde ve çenenizi kapatın da
bir de sizinle uğraşmayalım.
Devlet
olaya el atmış, ilk üç ayda ahırları, en geç bir sene içerisinde yanan tüm
evleri yenileyeceğini söylüyor. TOKİ, yapılacak evlerin plânlarını paylaşıyor.
İş makineleri derhâl yanan köylerde çalışmalara başlıyor. “Otel inşaatı
başladı” diye yaygara koparmak nasıl bir alçaklıktır, söylesenize!
Masasını
silme dolduran serpme kahvaltısını ziftlenirken “Niçin, niçin, niçin, niçin
TOMA’lar yangına müdahale etmiyor? Askerler neden yangın söndürmede
kullanılmıyor?” diye çemkiren Emre Kınay! Seni de unutmadık, unutmayacağız.
Sen
o küfür küfür serinlikte ziftlenirken, TOMA’lar ve jandarma canla başla
mücadele veriyordu alevlerin arasında. Bunu görmen için oturma organını
kaldırıp mücadele verilen yerlere gitmen yeterliydi. Ama organ kıymetli işte,
yorulmaya gelmiyor. Yine de olay yerinden görüntüler ayağına kadar geldi,
bakabildin mi?
Bir
değilsiniz, on değilsiniz, yüz değilsiniz ulan!
Bir
de bu çabaları görüp Devletine güvenen ve bu güveni dile getiren sanatçılara çakallar
gibi dört bir koldan saldırmıyor musunuz, ayar oluyorum. Ülke, ülke olalı böyle
alçak, böyle zavallı ve böylesi pespaye bir muhalefet anlayışı görmedi.
Ülkesinin
güreşçisi elenince “AKP’li Rıza elendi!” diye mutluluk manşetleri atan,
Okçular Federasyonu’nun yetiştirdiği okçu altın madalya alınca karalar
bağlayan, bir kadın boksörümüz altın madalyasını Erdoğan’a hediye ettiğinde
etmediği hakaret bırakmayan bu zihniyetten çok fazla şey mi bekliyoruz dersiniz?
Sekiz
on yıl öncesinde 2020 Olimpiyatları için aday olduğumuz ve finalde Tokyo’ya
kaybettiğimiz zaman Taksim’de çılgınca kutlamalar yapanlarla aynı havayı
soluyoruz işte. Ve havada yoğun karbondioksit kokusu var.
Ne
diyeyim, Allah mümkünse hidayet versin, değilse de bildiği gibi yapsın! (Âmin.)
Kalınız sağlıcakla efendim…