SENELERCE AK Parti
seçmenine “koyun” benzetmesi yaptı şu karşı yaka. Erdoğan ne dese inandığımızı
iddia ettiler. Üç paket makarnaya, yarım ton kömüre karşılık oy verdiğimiz
söylendi.
Onlara
göre AK Parti’ye oy verenler ya cahildi ya da menfaatleri için o tarafta
bulunuyordu. Evet, AK Parti’ye oy verenler için elbette bir menfaat söz konusu.
“Menfaat” deyince, illâ ki hak etmediğinizi almaktan bahsetmek zorunda
değilsiniz.
Bir
vatandaş olarak ne beklersiniz siyâsî iktidardan?
Şahsî
ihtiyaçlarınızı rahat karşılayabileceğiniz bir ortam, vatandaşa verilen genel
hizmetlerin iyileşmesi, devletin genel ekonomik durumunun yükselmesi ve
dünyanın güçlü devletleri arasına girmesi, istikbâle daha olumlu bakabilme vs.
Bunların
her biri, ihtiyaç sahibinin devletten makarna ve kömür alabilmek beklentisi
kadar menfaattir aslında. Şimdi ben bunlardan biri veya birkaçı için AK
Parti’yi diğer partilerden daha becerikli buluyorsam, tabiî oyumu da oraya
vereceğim!
Peki,
muhalefete oy verenlerin menfaati nedir acaba?
***
Siyaset,
genel anlamda ekonomik ve sosyal politikalar üzerine kurulu bir düzene sahip
olduğuna göre, seçmenin beklenti kriterleri de birbirine benzer olmalı aslında.
CHP’ye
oy veren seçmen de benim gibi çarşı pazarda daha az parayla daha çok alışveriş
yapmak ister. İyi Parti’ye oy veren seçmen de sıkıştığında devletin kendisine
yardım etmesini bekler bizim gibi. MHP seçmeni de dünyada başı dik dolaşmak
ister hepimiz gibi…
Netîcede
hiçbirimiz futbol takımı tutmuyoruz ki yensek de, yenilsek de taraftar olalım…
Ama
işler öyle yürümüyor maalesef.
Bir
sabah uyanıp, “Bugün hangi yalanı
söylesem de peşimize takılmış koyunları, uzayan burnumuzun gösterdiği
istikamete koştursam acaba?” diyen birileri var sürekli. Ve o Pinokyo
burunluların istikametine koşuşturanlar var ne yazık ki…
Sosyal
medyadaki “trol” tanımına uygun bazı hesapların yalan üretim merkezi gibi
çalışmasına alıştık çoktan. Onlar; ya gerçekten maaşlı troller, ya kendilerini
yalan da olsa dâvâlarına çok kaptırmışlar ya da belli bir kesimin yalansever
hislerini kullanarak daha çok etkileşim almaktan haz duyan zavallılar!
Ancak
siyasette belli bir yere gelmiş, babadan, hattâ dededen siyasetçi olanların
yalan üzerine kurulmuş bir çizgiyle siyâsî arenada kalabilmesini anlayabilmiş
değilim.
Engin
Özkoç… Adam (evsaf değil, cinsiyet olarak) CHP Grup Başkanvekili… Söyledikleri
partiyi bağlar. Yalanı CHP’nin yalanı, doğrusu CHP’nin doğrusudur.
Bu
vekil, bir sabah çıkıp sosyal medya hesabından, İsveç’ten ambulans uçakla
getirilen Emrullah Gülüşken olayını bir kurgu yalan olarak servis ediyor.
Dayanağı ise DHKP-C’nın firari teröristlerinden birinin eşi ve tescilli FETÖ
trolleri. Sözde Emrullah Bey, İsveç’te tedaviyi reddetmiş, İsveç aileye karşı
dâvâ açmış, Sağlık Bakanı’nın köylüsü olduğu için özel uçak gönderilmiş,
falanmış filanmış…
Özkoç’un
bu paylaşımı 37 binden fazla beğeni, 5 bine yakın paylaşım alıyor…
Ardından
işin doğrusu ortaya çıkıyor: İsveç aileye dâvâ açmamış, ihanet yuvası Tele1
kanalı ve terör destekli haberler referans alınmış, Bakan Koca Konyalı ama
Emrullah Bey, nüfusuna da kayıtlı olduğu Batman’ın Gercüş ilçesinden İsveç’e
göçmüş. Ancak Özkoç’tan tık yok. Haydi “Ben
yalan söyledim!” demesin ama yanlış bilgilendirildiğini söyleyebilirdi diye
düşünüyorum.
***
Kemal
Kılıçdaroğlu… Eski SSK Genel Müdürü… Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisinin
kasetle gelen genel başkanı… Üsküdar İlçe Başkanı Suat Özçağdaş, İl Başkanı
Canan Kaftancıoğlu’nun görevlendirmesiyle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı
Fahrettin Altun’un kiraladığı arsaya gidiyor. Özel hayatın dokunulmazlığı gibi
medenî kuralları hiçe sayarak arsa ve çevresinin fotoğraflarını çekiyor ve İl Başkanına
rapor veriyor. Bunu da Kaftancıoğlu ikrar ediyor.
Ardından
Bay Kemal çıkıp, “Arkadaşımız oradan
tesadüfen geçiyormuş. Kasıtlı olarak gidip fotoğraf çekmek gibi bir durum yok”
diyor. Biz yalanlarını yüzlerine vurunca kızıyorlar ama bir konuda iki ayrı
ifade varsa biri doğru, biri yalandır. Buradaki yalancıyı da bize CHP söylesin:
Kılıçdaroğlu mu, Kaftancıoğlu mu?
***
Ekrem
İmamoğlu… Her eleştiriye çok üzülen, tatili çok seven, müteahhit bir ailenin
futbol yorumcusu, sonunu düşünmeyen şovmen, helyumu bitmek üzere olan
cumhurbaşkanlığı balonuna bindirilmiş garip biri… Siyah panelvandan uzanan elin
yönettiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı…
Bir
gün çıkıyor sosyal medyada, “Bu hafta
sonu 500 bin ton asfalt döktük!” diye mesaj paylaşıyor. Aman Allâh’ım! O ne
büyük bir iş ki yıkılıyor sosyal medya… Bir beğeni, bir paylaşım tufanı kopuyor
ki zannedersiniz, Ay’a asfalt yol yapmış üzgün tatilsever.
Bizim
taraf durur mu, sarılıyor kalem kâğıda, hesap yapıyor. Kimse bu hesabın
altından kalkamıyor. Zira bu kadar asfaltı iki günde işlemek bir yana, taşımak
için bile 20 bin kamyon gerekiyor. Akla ziyan bir hesap, mümkünü yok! Neyse ki
İmamoğlu, partililerinden daha fazla utanma duygusuna sahip olacak, birkaç saat
sonra tepkilere dayanamayıp özür diliyor ve “5 bin” yerine “sehven 500 bin”
yazıldığı bilgisini paylaşıyor.
Peki,
ilk paylaşımın altına hesap kitap yapıp “Bu imkânsız!” diyenlere trol muamelesi
yapan CHP’liler nerede o esnada? Hepsi Engin Özkoç, Kemal Kılıçdaroğlu ve Canan
Kaftancıoğlu gibi, “A, ne olmuş ki!”
modunda başka bir yalanı yayma peşinde…
***
Artık
durum çok net! Birileri menşei belli olmayan bir haber sitesinden yalan haberi
veriyor. CHP’liler o haber sitesini referans göstererek yalanı yayıyor.
CHP’nin, nüfusumuza oranları dörtte biri geçemeyen ve yalanla beslenen
koyunları, hiç inanmasalar bile inanmış gibi yaparak bu haberleri yayıyorlar.
Sonra yalanları ortaya çıkınca lağımlarına geri dönüyorlar. Olay bu kadar
basİT!
***
Muhalefetin yalanlarından seçmeler izlediniz. Fırsat bulursak Akşener ve tayfasını da bir başka gün yazarız inşâallâh…