Yalan ve iftiranın bedeli

Yalan söyleyerek “doğruyu”, iftira atarak kişiyi öldürenlerin, ellerinde bir fırsat olduğunda bütün insanlığı öldüreceklerinden, üstelik evrene ve Yüce Yaratıcı’ya dahi kafa tutacak şekilde insanlıktan çıkmış şekilde şeytanın askerleri olduklarından kimsenin şüphesi olmamalıdır.

JAPON kökenli Amerikalı fizikçi Michio Kaku, geçmişin, şimdinin ve geleceğin bilimine dair kitapları ile ortaya bir bakış açısı koyuyor. Kitaplarında uç noktalardan ziyade bilimsel makalelerin çizdiği hatların dışına çıkmamayı tercih ediyor. Bilimsel bilgiler açısından istifade edilebilir nitelikte kitaplar yazıyor. Ancak şahsen Kaku’nun biraz daha bilimsel sınırları zorlayarak yorum yapmasını beklerim.

Kaku bir görüşünü belirtirken, Newton’un fazla arkadaşı olmadığını ve “üstünlük” mücadelelerine girdiğini ifade etmiştir. Galileo’nun da ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında teorilerinden vazgeçtiğini, ancak yine de ev hapsi ile cezalandırıldığını belirtmiştir.

Kaku, bunları ifade ederken Batı’da bilimsel düşüncenin önündeki prangaları ortaya koyuyor. Kaku, Newton öncesi için bilimsel araştırmaların yerini Batı’da bâtıl inanç, büyücülük ve sihir gibi durumların aldığını ifade ediyor. Bunlardan bahsederken doğrunun bâtıl inanç, büyücülük ve sihir gibi durumlarla engellendiğini vurgulamak istiyor.

Kaku bilimsel pencereden bakarak yalan ve doğruyu ayırt etmek istiyor. Bu hassasiyetin Doğu toplumlarından üst düzeyde olması gerekir. Bu nedenle yalan ve doğru kavramlarının gittiği yolları doğru görmek gerekir.

Sözcük anlamı olarak “uydurma” ifadesine “yalan” denir. Diğer bir ifadeyle “doğru olmayan” demektir. Arapçada “yalan” kelimesi “kezip/kizb”, doğruluk ise “sıdk” olarak ifade edilir. Bu nedenle gerçeğe aykırı bilgi ve yalan haber olarak ifade edilir. Böyle durumların tam karşılığını Michio Kaku’nun bâtıl inanç, büyücülük ve sihir olarak ifade etmiş olduğunu tekrar hatırlamak gerekir.

Yalanı kullanan kişi, söylediğinin yalan olduğunu bilir ve bilerek hata yapar. Bundan hareketle yalan, bir kasıt unsuru olduğundan dolayı iradeli bir davranış olarak görülmelidir. Diğer bir ifadeyle, yalan söyleyen kişi tam olarak kasıtlı bir davranış sergilemiş olur.    

Yalan kavramı içerisine uydurma, yakıştırma gibi kavramlar da girdiğinde, bu tam olarak “iftira” şeklini alır. Yalan söyleyen kişiye “yalancı”, bir kişiye işlemediği suçu isnat etmek anlamındaki iftiracıya ise “ahlâksız” denir.

Yalancı kişi “doğruyu” öldürmüş, ahlâksız kişi ise iftira atarak “kişiyi öldürmüş” gibi büyük bir günah işlemiş olur. Böylesi tehlikeli sulara bir insanın girmesi mümkün değildir. Böyle kişilerin bilerek veya kasıtlı olarak yalan kullanması, iftira atması sadece akıl tutulması değil, insanı ve insanlığı öldürmüş gibi büyük bir suç işlemektir. Yalan ve iftiraya rahatlıkla cüret eden kişilerin inançsız, bir gözü kör, doğrunun ve insanlığın düşmanları oldukları söylenebilir.

Bu kişilerin Kaku’nun da ifade ettiği gibi inançları bâtıldır; doğru yerine büyücülüğü ve falcılığa inanırlar. Ellerinde sihirli bir değnek olsa her tarafa batırırlar. Yalan söyleyerek “doğruyu”, iftira atarak kişiyi öldürenlerin, ellerinde bir fırsat olduğunda bütün insanlığı öldüreceklerinden, üstelik evrene ve Yüce Yaratıcı’ya dahi kafa tutacak şekilde insanlıktan çıkmış şekilde şeytanın askerleri olduklarından kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Akıl erdirme, konuşma gibi özellikleri ile insanoğlu, diğer canlılardan ayrılır. Ancak yalancı ve iftiracı kişilerin insanlık değerini kaybettikleri hususunda bütün İslâm âlimleri birleşmişlerdir. Zira hayvan konuşamadığı için yalancı ve iftiracı olamayacağından, kimseye zarar vermez. Yalancı ise zararlı bir varlık derekesine düşer.

Yani yalancı ve iftiracı kimseler, hayvandan daha aşağı bir dereceye düşerler. Yalan ve iftiranın bu dünyada hukukî sonuçlarla karşılaşacağı gibi, ahirette de Allah’ın (cc) gazabıyla karşılaşacağı ifade edilmiştir. Bu tür yalan ve iftiranın ifk ve bühtan terimleri ile bir bakışı daha var ki onları da okuyucuya bırakıyorum.