“Yakınlıktan ötürü kaçıp gitmiş yakınlık”

“Paylaşmayı unuttuk evlâdım paylaşmayı. Bir ve beraber olmayı… Mahalle kültüründe komşular, mahallenin acil servisleri gibiydiler. Başımız dara düştüğünde ilk yardıma koşan onlardı. Dertlerin anlatıldığı, fırından çıkan o sıcak pidenin paylaşıldığı ve üzerinde dumanı tüten o tarhana çorbasının dağıtıldığı mahalle havası bir daha zor gelir geriye evlâdım!”

MİMAR Yılmaz Efendi, yılların çınarı olan bir tecrübe âbidesi. Yaklaşık 30 seneyi aşkın muhabbet dolu bir komşuluktan arda kalan bir samîmiyet beldesi…

Bu ay konu madem “mimarinin sosyal alandaki etkisi” üzerineydi, “Kaçmaz bu hasbihâl” deyip yanında buldum kendimi. Yine tebessümü ile karşıladı beni. Semaver çayı da her zamanki gibi hazırdı. Demlenmiş bir çayın ardından geriye koyu bir muhabbet kalacaktı anlaşılan. Sözü uzatmadan, “Bu ay sendeniz Yılmaz Efendi” dedim ve gönülden bir hasbihâle başladık.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in yaklaşık elli sene önce, 1973 yılında yazmış olduğu “Apartman” adlı şiiriyle konuya güzel bir giriş yaptı Yılmaz Efendi: “Sır vermeye alışkan/ Pencereler aydınlık/ Duvara şüphe çakan/ Gölgelerde şaşkınlık.// Üst üste insan türü/ Bu ne hayat, götürü/ Yakınlıktan ötürü/ Kaçıp gitmiş yakınlık.”

“Üstadın da dediği gibi, yakınlıktan ötürü kaçıp gitti yakınlık. Artık maalesef yeni dönem kent kültürünü ve komşuluk ilişkilerini mimari yapılar belirliyor evlât” diye de ekliyor.

“Apartmanlar yükseldikçe komşular arasında sıcak ve samîmi bağlar kopuyor. Eskide durum nasıldı ve şimdi neden böyle olduk?” diye soruyorum Yılmaz Efendi’ye. Cevabı şöyle:

“Bizler mahallede, gönül irfanlarının kurulu olduğu evlerde büyüdük. Oralarda komşuya değer ve hürmet vardı. Mahalleye yeni birileri taşındığı zaman onun evini barkını taşımasından tutun da evinin dizilmesine kadar her şeye yardım edilirdi. İhtiyaçları sorulur, varsa bir ihtiyacı komşuluk nâmına giderilirdi. Komşular arasında paylaşmanın ayrı bir tadı, ayrı bir güzelliği vardı. Sevinçler de birdi, üzüntüler de. Evin anahtarını komşuya emanet edip gönül rahatlığıyla gider gelirdik uzaklara. Şimdilerde kapılara kilitler vurulsa iyi, gönüllere de kilitler vuruluyor.

Kaybolan mahalle kültürümüzle komşuluk ilişkilerimiz de kayboluyor. Gittikçe bireyselleşen bir toplum ve kent kültürünün getirdiği yeni bir dönem apartman hayatı, mâzide olan bu güzel değerlerimizi de bir bir yok etmekte.

Sokaklar apartmanlara, mahalleler de gösterişli sitelere dönüştü. Yeni dönem site kültürüyle beraber nihâyetinde mahalle kültürü de kayboldu. Yani eskilerde kaldı komşuluğa riâyet eden medeniyet tasavvurumuz. Sonra da bizim olmayan bir medeniyetin zihniyetine kapılıp kaldık. Tespihin taneleri gibi bir bir dağıldık. Dağıldığımız her bir alana yeni altyapılar kurduk. Şehirlerin mânevî havasını bozan apartmanları, gökdelenleri inşâ ettik. Özümüzü, birlik ve beraberliğimizi de bir bir kaybettik.

Ne beklersin evlâdım, dolayısıyla komşuluk ilişkilerini de zamanla kaybettik. Aynı apartmanda oturup birbirlerini tanımayan komşulara denk geliyoruz bu zamanda. Onu geçtik, aynı sitede oturup komşusunun düğününden veya cenazesinden bîhaber olan bir komşuluk durumu var ki, Allah esirgesin, vebâli de pek büyük!”

Bunları söylerken semavere gidiyor o nasır tutmuş elleri...

“Doğru Yılmaz Efendi, vebâli de ağır, imtihanı da… Biraz da bundan bahsedebilir misin?” diye soruyorum, cevap geliyor:

“Ana baba hürmetinden sonra komşu hakkının önemi Peygamberimiz (sav) tarafından da bizzat vurgulanmıştır ve ‘Komşusu aç iken tok yatan, Bizden değildir’ diyerek bu konunun ehemmiyetini göstermek istemiştir. Ebu Nuaym’den de aktarılan bir diğer hadîste de şöyle geçer: ‘Komşu üç türlüdür: Bir hakkı olan, iki hakkı olan, üç hakkı olan komşu… Bir hakkı olan, akraba olmayan gayr-i Müslim komşudur. İki hakkı olan, Müslüman olan komşudur ki onun hem Müslümanlık, hem de komşuluk hakkı vardır. Üçüncü hakkı olan ise, akraba olan Müslüman komşudur. Bunun hem Müslümanlık, hem akrabalık, hem de komşuluk hakkı vardır.’

Yani konunun ince ama ehemmiyetli bir yönü var. Ama günümüzde böylesi güzel, insânî ve ahlâkî sosyal değerimiz olan komşuluk ilişkisini maalesef dinî değerlerimiz açısından da yok ediyoruz. Yakınlıktan ötürü tüm yakınlıklarımız bir bir gidiyor. Üst katta, yan dairede veya alt dairede yeri geliyor, kimseyi tanımıyoruz. Bu ne bizim ‘Ev alma, komşu al’ ve ‘Komşu, komşunun külüne muhtaçtır’ diyen atalarımızdan gelen geleneğe ve örfe uyar, ne de Efendimizin (sav) bahsettiği o komşuluk nizâmına uyar…”

Bu sözleri söylerken son derece düşünceli ve kaygı verici bir hâl var bakışlarında.

“Yakın günlerden birinde akraba ziyaretine geçerken yaşadığım bir anımı paylaşmak istiyorum, Yılmaz Efendi… Yine mahalle kültüründen sıyrılıp zengin bir site kültürünün olduğu yere gitmek nasip olmuştu. Site girişinden itibaren, güvenliğinden kamerasına kadar adım adım her şey düşünülmüş ama içinde komşuluk yok, paylaşım yok, dert derman soran yok, bir kap yemek paylaşan yok… Yani yokluk içinde bir varlık vardı. Apartmandan içeri girdiğimde asansörde karşılaştığım kişiye selâm vermemle yönünü değiştirmesi bir oldu. Neydi ki acaba bizi bu seviyeye getiren yalnızlık?” dedim, hemen karşılığı geldi:

“Paylaşmayı unuttuk evlâdım paylaşmayı. Bir ve beraber olmayı… Mahalle kültüründe komşular, mahallenin acil servisleri gibiydiler. Başımız dara düştüğünde ilk yardıma koşan onlardı. Dertlerin anlatıldığı, fırından çıkan o sıcak pidenin paylaşıldığı ve üzerinde dumanı tüten o tarhana çorbasının dağıtıldığı mahalle havası bir daha zor gelir geriye evlâdım!

Şimdilerde sokaklar apartmanlara, mahalleler de etrafı çevrili sitelere dönüştü. Akabinde mahalle kültürü de bir bir kayboldu. Bu aşamada geriye dönüp özlem duysak da geleceği inşâ ederken bu duyguları ve bu değerleri es geçemeyiz. Mahallenin bereketi ve komşuluk ilişkisinin güzelliği her zaman ayrıdır.”

Semaverden aldığımız o sıcak ve nefis kokulu çaylar içilip sohbet edildikten sonra, bu zamanda hem vefâlı, hem de gönülden bir komşuya sahip olmanın şükrüyle ayrılıyorum Yılmaz Efendi’nin yanından.

Paylaşmayı bilen, komşuluk hakkına özen gösteren, insanı insan olduğu için seven, birlik ve beraberliğe ehemmiyet veren insanlarla karşılaşmak dileğiyle…