
BU yazımızda,
23 Aralık 1930 tarihinde tertiplenen ve resmî tarih ezberlerine göre “Menemen
Vakası” denilen olayı ele alacağız...
Bir resmî tarih yalanı nasıl
kurgulandı?
Resmi tarihe göre, 23
Aralık 1930 Pazar günü, İzmir’in Menemen ilçesinde Asteğmen Mustafa Fehmi
Kubilay ile Hasan ve Şevki isimlerini taşıyan iki bekçi, “mürteciler tarafından
şehit edilir”, Kubilay’ın başı “kör bir testere” ile kesilir ve yeşil bir
bayrağın tepesine bağlanarak sokak sokak dolaştırılır, hattâ “Kubilay’ın kanı
mürteciler tarafından avuç avuç içilir”.
İlk Kubilay’ı anma
toplantısı, 2 Ocak 1931’de düzenlenmiştir ve o gün bugündür nutuklar neredeyse
kelimesi kelimesine aynıdır: “Onlar Cumhuriyet uğruna canlarını verdiler, lâiklik
ve aydınlanmamızın önünü açmak için kanlarını akıttılar” vesaire vesaire…
Menemen tertibini kim niçin
yaptı?
Serbest Fırka’nın belediye
başkanlığını kazandığı otuz civarındaki merkezden biri olan ve İçişleri Bakanı
Şükrü Kaya’nın esâsen hedefinde olan ilçe, bu tertip için pilot bölge
seçilmişti.
Rejim tarafından seçilen
merkezlerden biri, devrin tasavvuf ulemasından “Şeyh Esad Erbilî ve onun
etrafındaki vasıflı sevgi hâresi” idi. Bu hârenin içinde Mahmut Muhtar Paşa
gibi devlet adamları, milletvekilleri, eski büyükelçiler, emekli profesörler mevcûttu
(Wett, 1993:226).
Devrin ABD Ankara
Büyükelçisinin kayıtları, olaya projektör tutan çarpıcı tespitlerden müteşekkildir.
Grew, “Birtakım uyuşturucu kullanmış şahısların önlerine çıkan Kubilay isimli
şahsı öldürerek inkılâplara karşı nutuk attıklarını, hükûmet yanlısı gazetelerin
Kubilay’ın başının kesilip kanının içildiğini uydurduklarını, İsmet Paşa hükûmetinin
bu hâdiseyi devrimleri yerleştirmek için kullandığını”, “Yeni Türkiye” isimli
eserinde zikretmektedir.
Nitekim yakın zaman önce
yayınlanan Genelkurmay Arşiv belgelerinde de hâdisenin faillerinin “bir
esrarkeş kahvesinde daimî sûrette toplanan şahıslar olduğu, bunlardan “Mehmet”
isimli olanın kendisini Mehdi ilân ettiği (Milliyet: 2007) belirtilmektedir.
Manisa’nın Menemen
ilçesinde büyük oyunun küçük parçası olan altı vatandaş, “Hilâfet istiyoruz”
şeklinde bir gösteriye kalkışmışlar, gösteriye adlî kuvvetler müdahale edince
çıkan arbede ise Kubilay isimli asteğmenin ölümüyle netîcelenmiştir. Bu
bilgiler, faillerin aklî melekeleri yerinde olmadan hareket eden yahut kullanılan
hastalıklı tipler olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bir tertip olduğu çeşitli
kaynaklardan gelen bilgilerle ortaya çıkan Menemen Vakası üzerine Mustafa
Kemal, “Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’a bir mektup göndererek sorumluların
en katı önlemlerle cezalandırılmasını talep etmiştir” (Karatepe, 1993:41).
Bir başka kaynaktaki
belgeye göre, Menemen’deki hâdisenin haberi Ankara’ya ulaşınca, “Mustafa Kemal
Paşa, üst seviye komutanlarla Çankaya’da toplanmış, bünyesinde hainleri
barındıran Menemen kasabasının boşaltıldıktan sonra tümüyle yakılmasını teklif
etmiştir” (Özalp, 1992:47).
Toplantıya katılan
generaller bir şehrin yediden yetmiş yediye toplu olarak cezalandırılmasını
makul bulmadıklarından, Mustafa Kemal’i ikna etmek için bir hayli uğraşmışlar,
uzun çabaların ardından bu karardan vazgeçirebilmişlerdir. Hâdisenin ardından
Muğlalı Mustafa Paşa başkanlığında kurulan mahkeme, 100’den fazla kişiyi
yargıladıktan sonra, aralarında Şeyh Esad Efendi’nin de bulunduğu 35 kişiyi
idama mahkûm eder. Şeyh Esad Efendi, hapishanede vefat eder. Diğer 34 kişi
asılarak idam edilir.
Dönemin Menemen Kaymakamı,
“irticaî olayların çıkabileceği İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından bir
raporla Ağustos ayında bakanlığa ihbar edildiği hâlde İçişleri Bakanı Şükrü
Kaya’nın tedbir almadığını” iddia etmektedir.
Jandarma Komutanı Yüzbaşı
Fahri, meydanda toplanan olayın failleriyle görüştükten sonra durumu Alay
Komutanlığına bildirir. Sanki alayda yedek subay olan Kubilay’dan başka subay
ve 26 acemi erden başka tecrübeli asker yokmuş gibi, üstelik de tüfeklerinde
mermi olmadan (!) olay yerine gönderilmeleri dikkat çekicidir. Üstelik bu
suçlamalar, Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı “Türkiye Cumhuriyeti’nde
Ayaklanmalar” adlı kitapta (Ankara, 1972) yer almaktadır. Nitekim Denizli Milletvekili
Mazhar Müfit Bey, Ocak 1931’de, TBMM’de yaptığı konuşmada idarecilerin suçlu
olduğunu üzerine basa basa söylemektedir.
Dönemin ABD Büyükelçisi
Joseph C. Grew’in “Turbulent Era” adını taşıyan anılarında, baş kesilmesi
haberlerini, “Gerçekliğinden şüphelenmek için yeterince sebep var” diye
yorumlaması da ilginçtir!
Necip Fazıl, “Son Devrin
Din Mazlumları” adlı eserinde şunları yazar:
“Söylendiğine göre gizli ajan, hâdiseyi çarşaflı bir
kadın kılığında uzaktan takip etmiş ve murâdına erer ermez, ancak bir erkeğe
mahsus sert adımlarla uzaklaşıp gitmiştir. Bu manzarayı aynen görenler vardır
ve onlardan biri hâlâ sağdır.”
(Armağan, 2011)
Son dönemin şâhitlerinden
Münevver Ayaşlı, olayı şöyle anlatır: “Bergama’ya
gider ve gelirken, hâliyle, bedbaht şehir Menemen’den geçerdik. 1930 veya 1931
senelerinde CHP, Menemen’de yine cinâyetlerinden birini işlemişti. Birçok
mazlum pîr-i fâniyi -ki bunlar arasında 80 küsur yaşında olan Şeyh Es’ad Erbilî
Hazretleri de vardı- haksız yere asmıştı. Bir tek Menemen hâdisesi bile Halk
Partisi’ni mahkûm etmeye kâfi gelir.” (Ayaşlı, 1990:309-310)
1930’ların sonlarında
Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Osman Yüksel Serdengeçti’ye, onun da 1973 yılında
kendisine aktardığı, uygun zaman ve zeminde kamuoyuna açıklanması istenen sırrı
ise Hasan Külünk şu şekilde aktarır: “Osman Yüksel Serdengeçti bana, ‘Hasan,
sana bir şey anlatacağım. Bu bir emanettir. Türkiye şartları müsait olduğu
zaman sen bunu devredersin’ dedi. Bir gün Ankara’da Türk Ocakları’nda bulunduğu
sırada Hamdullah Suphi Tanrıöver onu bir kenara çağırır ve ‘Gel, sana özel bir
şey anlatayım’ der, ‘Bu Menemen olayı var ya, onu biz yaptık. Kabakçı taifesine
(zamanın esrarkeşleri) üç beş kuruş verdik. Bir nümayiş tertipledik. Fakat
kontrolden çıktı, zavallı Kubilay kurban oldu. O bizim günahımızdır. Osman,
bunu sana söylüyorum, münasip bir zamanda, münasip bir yerde neşredersin. Şimdi
günü değil’.” (TVNet, 2012)
Menemen Örfî İdare Komutanı
Fahrettin Paşa’nın şu ifadesi çok düşündürücüdür: “Bunların hepsi kömürcü,
fırıncı, ayakkabıcı, kahveci çırağı… Bunlar mı inkılâbı devirecek?” (Tunçay,
Türkiye’de Tek Parti Yönetimi; Cebeci, 2014:35)
Serbest Fırka ile
Terakkiperver Fırka’nın birçok konuda çakışan kaderleri, “rejime karşı
düzenlendiği söylenen irticaî kalkışmalar” ile irtibat kurulması noktasında da
birleşmişti. Şu farkla ki; Terakkiperver Fırka’nın kurulmasının ardından
gerçekleşen Şeyh Said İsyanı bu konuda kullanılırken, Serbest Fırka’nın
kapatılmasından sonra tertiplenen Menemen Vakası ile içtimaî muhalefet yeniden
yok edilmiş ve bastırılmıştı.
“Tek Parti idaresini
sürdürmek isteyenler Şark Vakası İsyanı’nın sorumluluğunu nasıl TCF’ye
yükledilerse, Menemen Vakası’nın sorumluluğunu da mânen Serbest Fırka’ya
yüklemişlerdi” (Ağaoğlu Samet, 1993:30).
Serbest Fırka’nın
kapatılmasının hemen ardından patlak veren “Menemen Vakası, tıpkı Şeyh Said İsyanı
gibi bir toplum mühendisliği çalışmasıydı. Tek parti hâline dönüşmüş Cumhuriyet
Halk Fırkası iktidarının muhalifleri ve geniş halk kitleleri önünde gücünü
ispatlaması bakımından Menemen iyi bir fırsat olmuştu” (Ekinci, 1997:83).
Prof. Dr. Kemal Karpat’a
göre, “Serbest Fırka’nın Menemen vakasıyla birlikteliğini gösteren kesin bir
delil yoktur” (Karpat, 1996:74). Yükselen sosyal dalganın siyâsî dengeleri
altüst edeceğinden korkulmuştur.
Kaynakça
Ağaoğlu
Samet, (1993), Siyasî Günlük, İstanbul: İletişim Yay.
Armağan
Mustafa, (2011), Haber 7, 15.05.2011
Ayaşlı
Münevver, (1990); İşittiklerim, Gördüklerim, Bildiklerim; İstanbul: Boğaziçi
Yay.
Cebeci
M. Cemal, (2014), Doksan Üç Yılın Ardından: Hatıralarım, Ankara: Kimder Yay.
Ekinci
Necdet, (1997), Çok Partili Hayata Geçişte Dış Etkenler, İstanbul: TD Yay.
Karatepe
Şükrü, (1993), Tek Parti Devri, İstanbul: Ağaç Yay.
Karpat
Kemal, (1996), Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul:Afa Yay.
Milliyet
Gazetesi, (2007), 17.01.2007
Özalp
Kazım, (1992), Anılar, Ankara: İş Bankası Yay
TVNet,
(2012), 20.1.2012
Wett
Carl, (1993), Kelami Dergâhı Hatıraları, Ankara: Muradiye Yay.