YAĞMUR ile son günlerde
yanan orman ve gönüllere su serpildi. Eller havaya kalkıp alınlar toprakla
buluştu. Caddede, sokakta ve otomobilinde olan insanımız, durup yağmur altında
ıslanmayı yeğledi.
Yağmur
hiç bu kadar beklenen olmamıştı. Bir başka indirildi yağmur. Yağmur yağdıkça
sıcaklıklar da kendine çekidüzen verdi. Yağmur ve sıcaklığın birbirinin zıttı
olduğu iliklerimize kadar işledi. Bu kez hiç kimse yağmur için olumsuz cümle sarf
etmedi.
Öyle
ki, yağmurun “asr” şeklinde tecelli etmesi bilim, ilim, irfan ve gönüllere
hükmetti. Yağmurun asr şeklinde yağması ve alevlerin sönmesiyle huzur ve sükûnet
ortalığa yayıldı.
İnsan
her yağmur ve selde isyan içerikli kelimeler kullanıyordu fakat bu kez hiçbir
olumsuz kelimenin kullanılmaması, yağmurun özünün zıddıyla aşikâr ettiğinin
deliliydi. Yükselen ateş/nâr ormanlarımızı/ciğerlerimizi yakarken, yağmur ise
asr şeklinde yağarak nûr olup insanlığı aydınlattı.
İnsan
doğayı, ormanları, çevreyi ve tabiatı koruduğu ölçüde kendi özünü ve fıtratını
korur. Doğayı, çevreyi ve ormanı koruyamayan insan, kendini de koruyamaz. Bugün
ormanları yakan ateş/nâr, yarın insanı kefene sığdırır.
Her
şeyi yok eden ateş, her şeyin filiz vermesine beşiklik eden yağmur karşısında
aciz kaldı. Oysa ateş de ormanları yakarken insanların büyük bir acizliğini de
ortaya çıkarmıştı. Yağmur, asr şeklinde “Celâl” İsminin nûr tecellisiyle
gönülleri aydınlatırken, göğe yükselen avuçlar ile şükrün kapıları aralandı.
İnsan,
şükrü unuttuğunda kefenini de giyer. İşte bu nedenle asr (yağmur), bir
gafletten uyanma muştusu olur. Cehalet ile göğe yükselen alevler insanın her
tabakasını yakıp kül ederken, asr (yağmur) ile dünyevî her şeyin terk edilmesi
ve maddenin sadece aracı yapılmasıyla mânâ ışık olarak yolu aydınlatır.
Ateş/nâr
yaktı, asr/yağmur/nûr ise aydınlattı. Bu iki denge, aslında her asır ve her
insan tabakasında insanın da aydınlanmasını gerekli kılar. İnsanın yağmur ile
aydınlanması madde olarak şükre kapı aralarken, yangınların söndürülmesiyle “Cemâl”
tecellisi konuklarını ağırlar. Böyle Celâl-Cemâl dengesi, insanın da dengeli ve
ölçülü olmasını gösterir.
Öyle
ki, isimler de bu denge ikilemi içerisinde sıralanır. Yemin de “asr” üzere
yapılır. Bu yeminle maksat hâsıl olur. Celâl tezgâhında kahır, intikam, ceza,
ateş/nâr ve azâmet gibi mânâlar hükmederken, Cemâl silsilesinde lûtuf, ikram,
şefkat, yağmur/asr/nûr, ihsan, af ve hüsün gibi anlamlar yükselir.
Yağmur/asr
hem maddî olarak aydınlatır, hem de mânevî olarak hidayet ve iman şeklinde
aydınlatır.
Asr/yağmur,
ateşe göre daha lâtiftir ve her şeye nüfuz ederek hakikati aşikâr eder. “Asr”ın
ışık/nûr şeklinde insanın göz bebeğine girmesiyle görme olayı gerçekleşirken,
ateş/nâr göze girerse, gözü kör eder.
Üzerine
yemin edilen “asr”, yağmur şeklinde her şeyin kayıt altına alındığı, bu nedenle
de hakikat/gerçek üzerine yemin edildiği görülür. Hüsrandan, ziyandan ve yok
oluştan kurtulanların, iman edip salih ameller işleyenlerin, birbirlerine hakkı
ve de birbirlerine sabrı tavsiye edenler olduğu açıktır (Asr, 1-3).
Ateş-yağmur,
Celâl-Cemâl, nâr-nûr, madde-mânâ ve cehalet-marifet dengesi Kur’ân-ı Kerîm’deki
bütün nasihatlerin özü sayılan “Asr Sûresi” ile ortaya konulur. İmam Şâfiî’nin
Asr Sûresi hakkında söylediği “Bu sûre, Kur’ân-ı Kerîm’in bütün ilimlerini
kucaklıyor” ifadesi, tam olarak cehalet-marifet dengesinde ortaya çıkıyor.
Marifet,
aynı zamanda irfan demektir. İlim ile eş anlamlı olan irfan/marifet, her şeyin
ilimle bağlantısını kurar. Diğer bir ifadeyle, aklın da gözü olur. İlim genel nitelikleri, marifet ise
ayrıntıları ifade eder. Cehaleti ilim, inkârı ise marifet yok eder.
Tabiat
olaylarındaki ifadelerin (formüller) çok büyük kısmı asr/yağmur indirilmesinde tecelli
eden ifade (denklem, formül) ile yapı itibariyle aynıdır. Müslümanın fiilî
olarak duâ etmesi buradan geçiyor. Büyük oranda unutulan bu duâ, Müslümanların
teknik açıdan geri kalmasının en önemli nedenidir. Aynı zamanda kuraklık,
sıcaklık ve ateş de “yağmur duâsı” vaktidir.
Yağmur
asr şeklinde indirilirken, cehalet-marifet dengesinde Müslümanların fiilî duâyı
es geçerek istenilenleri elde etmesi mümkün değildir. Müslümanların acilen torpil
gibi tali yolları kapatıp “marifetin iltifata tâbi” olduğu kapıyı açmaları
zorunludur. Bu kapı açılmadan makbul bir kul olunması da mümkün değildir. Ateşe
karşı yağmuru bu şekilde görmek gerekir. Diğer bakışlar kısır prangalardır.