Yabancı misafir!

Online eğitim ve uzaktan eğitim gibi teknoloji destekli eğitim alternatifleri artmaya devam edecek olsa da ilim, yine her zaman yola çıkmayı zorunlu kılacaktır. İlim yolcusuna her kültürde derin bir saygı vardır. İslam etkisiyle yoğrulmuş bölgelerde ilim yolcusuna gösterilen ihtimam daha da büyüleyicidir. Medrese ve tekke tarihimiz, bir yönüyle de ilim ve ilim yolcuları tarihidir.

ÜLKEMİZDE, çok sayıda yabancı öğrenci eğitim görmektedir. Yabancı öğrencilerin tercih ettiği illerin başında hiç şüphesiz İstanbul geliyor.”

Bu cümlede sizi rahatsız eden bir şey var mı? Böyle bir cümle 5–6 yıl öncesine kadar beni pek rahatsız etmezdi. Fakat artık ediyor ve utandırıyor. Çünkü çok sayıda yabancı öğrenciyle tanıştım. Onlarla sohbet ettim, yemek yedim, çay içtim, dertleştim, birlikte toplantılarımız oldu, etkinliklerine katıldım. 

Binlerce kilometre yoldan gelmiş çoğu. Annelerini, babalarını bırakmışlar arkalarında. Kimi de nişanlısını, eşini ya da çocuklarını... İletişim çağında olsak da gurbet gurbettir. İnsanı hüzünlendirir. Uzaklara baktırır, rüyalar gördürür, inceden gözyaşları döktürür, sessizden türküler söyletir. 

2000’li yılların başında, Türkiye üniversitelerinde, böyle 15 binden fazla öğrenci vardı. 2013 yılında bu sayı 30 bini aştı. Önümüzdeki yıllarda sayının hızla artacağı tahmin ediliyor. Dünya üzerinde, şu anda 5 milyondan fazla kişi, kendi ülkesinin dışında öğrenci olarak bulunuyor. “Uluslararası öğrenci” nüfusunun yarısı şu beş ülkede: ABD, İngiltere, Avustralya, Almana ve Fransa. Çin ise en çok öğrenci gönderen ülke. 

Gençler, artık okumak için uzun yolları ve yılları göze alıyor. Sınırları, kıtaları, okyanusları aşıp gidiyorlar. Bazısı için çileli bir yol bu, bazısı için de macera...

İlim yolculuğu, Müslümanların tarihinde saygın bir yere sahiptir. “İlim Çin’de de olsa gidip, onu arayıp bulunuz” mealindeki hadisi hepimiz biliriz. Tirmizî ve İbn Mace’de geçen şu hadiste de benzer bir övgüye yer verilmektedir: “İlim talebi için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır.” 

İlim öğrenme amacıyla yapılan seyahatler arasında hadis âlimleri ve ravilerinin özel yeri vardır. Hadis tarihinde buna “rihle” adı verilmektedir. “Rihle”, ilgili kaynaklarda “Muhaddislerin yeni hadisler öğrenmek için uzak diyarlara yaptıkları ilim yolculukları” şeklinde tarif edilmektedir. Hadis kaynaklarının en meşhurları (Kütüb-i Sitte), aslında “rihle” eserleridir. O eserler, yüzlerce kişinin yolculuklarıyla vücut bulmuştur. 

Kitaplarda rastladığım şu rivayeti paylaşmak isterim: “Kesir b. Kays anlatıyor: “Şam Mescidi’nde Ebu’d-Derda (ra) ile birlikte oturuyordum. Bir adam geldi ve şöyle dedi: ‘Ey Ebu’d-Derdâ! Allah’ın Resulü’nden naklettiğini duyduğum bir söz için Medine’den, Resulullah’ın şehrinden buraya geldim.’ Ebu’d-Derda bunun üzerine adama ‘Başka bir iş için gelmedin mi?’ diye sordu. Adam, ‘Hayır!’ deyince Ebu’d-Derda, ‘Ticaret için de mi gelmedin?’ diye sorusunu yineledi. Adam bu soruya da ‘Hayır!’ diye karşılık verdi. Ebu’d-Derda ısrar ederek sordu: ‘Bu hadisten başka bir geliş amacın da yok, öyle mi?’ Adam yine ‘Hayır!’ dedi. Bunu üzerine Ebu’d-Derda şöyle dedi: ‘Ben Resulullah’ın şöyle buyurduğunu işittim: ‘Kim ilim öğrenme arzusuyla bir yola girerse, Allah onu cennet yoluna eriştirir.’”

(Ebu’d-Derda, Kur’an, fıkıh ve hadis ilimlerinde önde gelen ashabdan biridir. Asıl adı Uveymir’dir. Hazrec kabilesine mensuptur.) 

Online eğitim ve uzaktan eğitim gibi teknoloji destekli eğitim alternatifleri artmaya devam edecek olsa da ilim, yine her zaman yola çıkmayı zorunlu kılacaktır. İlim yolcusuna her kültürde derin bir saygı vardır. İslam etkisiyle yoğrulmuş bölgelerde ilim yolcusuna gösterilen ihtimam daha da büyüleyicidir. Medrese ve tekke tarihimiz, bir yönüyle de ilim ve ilim yolcuları tarihidir. Eskiden beri “ilim” kelimesi, “yol” kelimesiyle birbirine yakındır, akrabadır. 

Yazının başındaki “Ülkemizde, çok sayıda yabancı öğrenci eğitim görmektedir. Yabancı öğrencilerin tercih ettiği illerin başında hiç şüphesiz İstanbul geliyor!’ cümlelerinde sizi rahatsız eden bir şey var mı diye sormuştum. Cümledeki “yabancı” kelimesi, hepimizi rahatsız etmeli. Etmeliydi... Başlangıç tarihini bilmiyorum, ülkemize ilim için gelen gençlere hep bu kelime üzerinden hitap edildi: “Yabancı”... Ve bu kelimenin kullanıldığı pek çok ifade kalıbımız var üstelik: Yabancı öğrenci, Yabancı Öğrenci Sınavı (YÖS), Yabancı Öğrenci Kontenjanı, Yabancılar Meclisi, Yabancı Çalışanlar Daire Başkanlığı...

İlim yolculuklarına bu kadar değer veren insanların diline bunca yıldır bu “yabancı” kelimesi nasıl da dolaştı durdu? Tabelalarda, haber bültenlerinde, gazete sayfalarında, hukuk metinlerinde hep aynı kelime: “Yabancı”...

“Yabancı” kelimesi, sadece “Uyruk olarak başka ülkeden olan”ı tanımlamıyor. Bu kelime, “yaban görme, kendisine yakın kabul etmeme, öteki kabul etme” anlamları da taşıyor. Birine “yabancı” dediğiniz zaman, aranızdaki ilişkiyi olumsuza yakın ifade ediyorsunuz demektir. Hâlbuki “yabancı öğrenci” yerine “misafir öğrenci” diyebilirdik, değil mi? Çünkü o, “misafir”... İlim için sefere çıkmış öğrenci... İlim için uzak ülkelere giden bir genci “yabancı” kelimesiyle tanımlayan medeniyet ile “misafir” kelimesiyle tanımlayan medeniyet, kesinlikle birbirinden farklı ruhlara sahiptirler. 

Türkiye’de yavaş yavaş “misafir öğrenci” tabiri yaygınlaşıyor. Dünyanın değişik ülkelerinden gelerek ülkemizde eğitim gören gençlere hizmet için kurulmuş dernekler, “misafir öğrenci” tanımının yaygınlaşması için çaba sarf ediyor. Geçen gün TRT Haber’in bir bülteninde “misafir öğrenci” ifadesini duyunca ne çok sevindim. Türkiye’nin yanı sıra, dünyanın pek çok ülkesinde “yabancı öğrenci” yerine “misafir veya uluslararası öğrenci” ifadeleri kullanılmaya başlandı. 

Kendimize “yabancı” olmaktan kurtulmalıyız. Kelimeler, cümleler, sözler bizim içimizdendir, bizim ruhumuzdandır; bizi, inancımızı, rüyalarımızı, ideallerimizi, bakışlarımızı yansıtır.