Ya Korona olmasaydı?

Modernizm, refah devleti, sosyal devlet, gelişmiş ülkeler, süper güç gibi büyük anlatıların birer heyula olduğunu anladık. İtalya, İngiltere, Fransa, İspanya gibi ülkelerin virüs karşısında nasıl âciz kaldıklarını gördük. Tüm dünyaya meydan okuyan küresel aktörler kendi başlarının çâresine bakma derdine düştüler. İngiltere Başbakanı’nın yoğun bakım görüntüleri de dikkate değer bir resim oldu. ABD’nin hâli ise çok daha dramatik. Demek ki, büyük devlet demek sadece güçlü silahlara, ciddî ekonomik güce sahip olmak demek değildir.

DÜNYADA ve Türkiye’de son birkaç aydır yaşananlar gerçekten de ilginç zamanlardan geçtiğimizi gösteriyor. Hızla hayatımıza giren, başka gündemleri öteleyen ve tüm her şeyi kendine endeksleyen Koronavirüs ile sadece pratik hayatımız değil, zihin dünyamız da dönüşüyor.

Bir anda hayatın rutin akışı akâmete uğradı ve pek de alışık olmadığımız durumlarla karşı karşıya gelir olduk.

Her gün yeni bilgiler öğreniyor, vaka ve ölüm sayılarını takip ediyoruz. Bir tarafta hastalığa yakalananlar, iyileşenler, ölenler, ölenlerin defin görüntüleri, diğer tarafta Koronavirüs’ün hayatın diğer alanlarına yansımaları ve bununla ilgili haberler/bilgiler zihnimizi kuşatmış vaziyette. Artık Korona’nın sadece hastalık sebebi olan bir virüs değil, bir toplumsal değişim ajanı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

***

Her yeni durum, kendi yeniliğinin dışında eskiye dair de bazı ezberleri bozar, taşları yerinden oynatır ve herkes bozulan anlam dünyalarını yeniden inşâ etmek zorunda kalır. Korona tam da bunu yapıyor, eski düzenleri bozuyor, konforumuza çomak sokuyor, hiçbir engel tanımadan kendimizi korumaya aldığımız güvenlik duvarlarını aşarak burnumuzun dibine kadar geliyor.

Bir taraftan da kendimize, topluma ve tüm dünyaya ışık tutuyor, kimin ne mal olduğunu gösteriyor. Fiziksel maskeler taktırırken zihinsel maskeleri söküyor.

Peki, biz Korona ile neyin farkına vardık?

Bu soruya herkes farklı cevaplar verecektir. Hattâ bazısı, “Benim cephemde değişen pek bir şey yok” da diyebilir. Biz de kendi açımızdan soruya cevap vereceğiz.

Korona ile birlikte ne kadar âciz bir varlık olduğumuzu fark ettik. Belki daha önceden de biliyorduk ama bu sefer yaşayarak öğrendik. Gözle görülemeyecek kadar bir virüs kıtalar dolaştı ve herkesi büyük ölçüde belli bir hizaya soktu. Bilim insanları virüsün sürekli mutasyon geçirmesi karşısında çâresiz kaldılar. Hastalık hem öldürücü, hem değil. Bazılarında çok ağır belirtiler ortaya çıkıyor, bazılarında hiç hissedilmiyor. Şu anda hastalığı tam olarak tedavi eden bir ilâç yok, aşısı yok. Bulununcaya kadar da Korona, plânlarını gerçekleştirmiş olacak.

Ölümü daha çok hatırladık ve yakınımızda hissettik. Bu, Korona’nın öldürücülüğü ile birlikte bu süreçte ölenlerin defnediliş biçimleri ve ölenlerin yakınlarının cenazelerine katılamamaları ile de kendini gösterdi. Ölmek için zor zamanlar olduğunu düşündük.

Ölümü hatırlatıp bize çekidüzen verdiren ne varsa değerlidir, Korona da bunlardan birisi oldu.

İnsan, tükettiği şeyleri kaybedince ya da onlara ulaşmak zor olunca, onların varlığını daha iyi fark edebiliyor. Korona ne kadar çok tüketici olduğumuzu da gösterdi. Zaman, enerji, yiyecek-içecek, giyecek… Ne çok şeyin müptelâsı olmuşuz!

10 Nisan akşamı 00:00’a iki saat kala ilân edilen iki günlük sokağa çıkma yasağı ile insanların fırınlara ve bakkallara akın etmesi, insanın ne kadar da tüketen bir varlık olduğunu bize anlatmış oldu. Tüketmezsek yok olacağımızı düşünüyoruz.

***

Modernizm, refah devleti, sosyal devlet, gelişmiş ülkeler, süper güç gibi büyük anlatıların birer heyula olduğunu anladık. İtalya, İngiltere, Fransa, İspanya gibi ülkelerin virüs karşısında nasıl âciz kaldıklarını gördük. Tüm dünyaya meydan okuyan küresel aktörler kendi başlarının çâresine bakma derdine düştüler. İngiltere Başbakanı’nın yoğun bakım görüntüleri de dikkate değer bir resim oldu. ABD’nin hâli ise çok daha dramatik. Demek ki, büyük devlet demek sadece güçlü silahlara, ciddî ekonomik güce sahip olmak demek değildir. Büyük devletin, vatandaşlarının en zor zamanlarında onlara tüm imkânlarıyla yardımcı olan devlet olduğunu anlamış olduk.

Bu noktada bir gazetecinin yazısıyla tespit ettiği bir duruma da dikkat çekmek istiyorum.

Kendisi pek takip ettiğim biri değil de, 1 Nisan’da yazdığı yazıyı (“Biz Size Yetemeyiz” başlıklı yazı) arkadaşlarımın uyarısı ile okudum, gerçekten ülkemizle iftihar ettim.

Suriye, Filistin, Sudan, Somali, Afganistan, Arakan, Yemen, Lübnan, Afrika ülkeleri ve daha birçok yere yardımlar göndermişiz. Rusya, ABD, İngiltere gibi ülkelere cami yaptırmışız. Tabiî ki gazeteci, bunları eleştiri malzemesi yapmak için dillendiriyor. Ülkemizin, büyük musîbetleri bu yardımseverliği sayesinde en az zararlar atlattığını düşünüyorum. Çünkü inanıyoruz ki, sadaka belâyı def eder.

Korona günlerinde de ülkemizin bu cömert yönünü yeniden tanımış olduk. Gerçekten büyük devlet olmanın anlamı da bu olsa gerek.

***

Bir de Korona süreci, akıllanacağını zannettiğimiz bazı saplantılı şahsiyetlerin patolojik semptomlarını daha görünür kıldı. Birlik ve beraberlik çağrılarına yine o hastalıklı bakış açılarıyla cevap verdiler. İçeride ve dışarıda ülkemizi zor duruma sokacak açıklamalar yaptılar, yazılar yazdılar. Yalan yanlış haberlerle, spekülatif video ve görüntülerle toplumda bir panik havası oluşturmaya çalıştılar…

Bazı din düşmanları; umreye gidenler, ibadete kapatılan camilerden okunan salâlar ve duâlar, hastalıktan korunmak için alınan mânevî tedbirler üzerinden Müslümanlara saldırmaya devam etti. Avrupa’da okunan ezanlar ve tüm dünyada İslâm dinine duyulan ilgi, onlarda inkârların katmerleşmesi şeklinde karşılık buldu.

Biz ise hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanıyoruz. Ve karşımıza çıkan her şeyin bir imtihan olduğunu düşünüyoruz. Gerekli maddî ve mânevî tedbirleri almakla mükellefiz.

Hastalığı Verenin şifâyı da verdiğini düşünerek ilâç ve aşı çalışmalarının önemli olduğunu biliyoruz. Bilim adamlarının hastalığa şifâ bulması, bu işin Allah’ın takdir ettiğinin dışında olduğu anlamına gelmiyor. Allah’ın, insanın çalışmasına ve çabasına karşılık verdiğine inanıyoruz.

Netîce olarak, Korona, bizim için yeni bir imtihan vesilesidir. İmtihanın da kaybedenleri ve kazananları olacaktır. Maddî ve mânevî anlamda kazanan tarafta olabilirsek, Korona’nın bize en büyük katkısı o olacak.