TÜRKÜLERİMİZ arasında “ev”
kelimesi geçen ne çok eser var. “Evlerinin önü yonca/ Yonca kalkmış dam
boyunca” der biri.
Başka
biri, “Evlerinde lâmbaları yanıyor/ Göz göz olmuş ciğerlerim yanıyor” der.
Bir
başkası, “Evlerinin önü yoldur/ Yolun sonu karakoldur” der.
Bir
başkası “Evlerinin önü mersin”, bir başkası “Evlerinin önü incir ağacı”, bir
başkası “Evlerinin önü yoldur yolaktır” derken, sevdalının ev önünde bekleyip
bir an olsun sevdiğini görebilme hasreti anlatılır.
Her
biri kıymetli bu türküler neden mi aklıma geldi?
New
York’taki Türk Evi yüzünden…
Birleşmiş
Milletler Liderler Zirvesi nedeniyle tüm devletlerin liderleri ABD’nin New York
şehrinde bir araya geldiler.
Türkiye
Cumhuriyeti’ni temsilen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres başta olmak üzere, hem ABD’lilerin,
hem de ülke liderlerinin büyük teveccühüyle karşılaştı.
Central
Park ve civarındaki karşılaşmalar, fotoğraf çekimleri, selamlaşmalar ve dualar
bu kez dünyanın en önemli şehirlerinden birinde Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları tarafından değil, çok çeşitli insanlar tarafından sunuldu Sayın
Cumhurbaşkanımıza.
BM
Genel Kurulu’ndaki konuşması muhteşem ötesiydi. BM üyesi ülkelere Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti’ni tanımaları gerektiğini ifadesi, adeta kanımdaki akışı
değiştirdi.
Bir muhabirin (Türkçesi çok düzgün olduğu için sanırım Türk ama yedi ceddi Türk olsa kendisinin Türklüğüne inanmadığım biri) “ABD Başkanı Biden ile görüşmeyi diler miydiniz?” sorusuna verdiği “O Biden, ben Erdoğan!” şeklindeki cevabı çok özel bir tavırdı. Üzerinden izzet taşıyordu.
Ve Türk Evi’ndeki buluşmalar…
New
York’taki Türk Evi öyle çok devlet başkanı ve öyle çok özel temsilci ağırladı
ki, İngiltere’nin “eski” kraliçesi İkinci Elizabeth’in cenazesine gitmeyerek
Buchingham Otogarı’nda deynekçilere uymayan Erdoğan, İngiltere’nin yeni
Başbakanı Liz Truss’u da Türk Evi’nde kabul etti ve tabiî ki taziyelerini de
sunuverdi.
Türk
Evi öyle acayip bir nokta oldu ki, son olarak Ruslarla Ukraynalılar “Hele bize
bi’ hakem olun gurbanınız olak” dercesine görüşmelerini burada
gerçekleştirdiler.
Türk
Evi’nin işte bu derin yoğunluğu, o dandik soruyu soran muhabirin cümlesindeki
Biden’i getirdi aklıma. Tabiî Biden türkülerimizi bilmez. Ama Orhan
Gencebay’dan “Ya Evde Yoksan?” adlı parça, Sayın Erdoğan ile görüşmek isteyip
de görüşemediğinde kendisine en çok yakışan eser olur bence.
Rahmetli
Cemal Safi’yi hürmetle anarken, ne diyordu o şarkıda, hatırlayalım mı?
“Aşkınla ne garip
hallere düştüm.
Her şeyim tamam da bir sendin noksan.
Yağmur yaş demeden yollara düştüm.
İçim ürperiyor, ya evde yoksan?
Elbisem gündelik,
pabucum delik;
Haberin olsa da sobayı yaksan.
Yağmur iliğime geçti üstelik,
İçim ürperiyor, ya evde yoksan?
Bakkala gitmeme
lüzum kalmasa,
Durumu anlardın takvime baksan,
Allah vere, misafirin olmasa,
İçim ürperiyor, ya evde yoksan?
Kıvırcık marulun
vardır inşallah!
Bir salata yapsan, bol limon sıksan…
Senin de iştahın iyi maşallah!
İçim ürperiyor, ya evde yoksan?
Yanlış mı aklım da
kalmış acaba?
Muhabbet sokağı, numara doksan…
Boşa mı gidecek bu kadar çaba?
İçim ürperiyor, ya evde yoksan?
Ya yolu kaybettim,
ya ben kayboldum.
Ne olur bir yerden karşıma çıksan!
Tepeden tırnağa sırsıklam oldum.
İçim ürperiyor, ya evde yoksan?”