
VATANINIZ
işgal edilerek halkı kıpırdayamaz hâle getirilmiş ise… İşgalciler bütün karşı
koyma olasılığını önceden düşünüp casusları ve hainlerini yaymak suretiyle sizi
fişlemişse… “Ağacın da, duvarın da kulağı var, konuşurken dikkatli ol” sözünü
vecize edinmiş halkınız, vahşice alınan tedbirlerle “Uf!” bile diyemez hâle
getirilmişse… Halkı uyandırmak için duvara birkaç broşür yapıştırmak, birkaç
yazı dağıtmak ya da sosyal medyada birkaç şiir paylaşmak gibi küçücük hareketlerden
dolayı sayısız gencin hayatı hapislerde kararmaya başlamışsa… Ülkeniz bütünüyle
üstü açık hapishaneye dönüştürülerek Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in deyimiyle
“bütün etrafına çelikten set oluşturuluşmuşsa”, ne yapardınız tek başınıza?
Bizim gibi, “Artık öz vatanımızda nefes bile alamaz hâle
geldik, gidelim kardeş ülkelere, güçlü diaspora şekillendirerek, burada
yapamadığımız teşkilâtlanma hareketimizi dışarıda yapalım, daha büyük hizmet yapabilme
imkânına kavuşalım, daha kalıcı hizmetler için kendimizi fedâ edelim” diye
düşünmez miydiniz?
Evet, biz de o düşünceyle, vatan için vatandan ayrılmak
zorunda kalmıştık. Kardeş ülkelere sığınan bizlerin bu süreçte karşılaştığı
bilinçsizce sorulan sivri sorular, soğuk bakışlar ya da küçücük fikirsel
tartışmalarda bile gurbetçi olduğumuzu yüzümüze vuruşlar, en acısı da “vicdansız
korkaklar” olarak damgalanmak nasıl bir his?
İçinden çıkamadığımız ve bir türlü cevabını bulamadığımız
şekliyle zehirli hançer gibi yüreğimize saplanan sorulara, çözümsüz
bekleyişlere sizlerden cevap ve çözüm istiyoruz: Ya Doğu Türkistan’dan
gidersen?
Gidersen, Doğu Türkistan’ı Çinlilere bırakıp kaçan zavallı
Uygur Türk’ü oluyorsun. Gitmezsen, toplama kamplarında işkence ile
dönüştürülerek mankurt, hain Türk oluyorsun.
Gidersen, Türk vatandaşlığını alsan bile korkak Türk
oluyorsun. Gitmezsen, Çin’in Nazi tipi kamplarında deney faresi olup çeşitli
virüs ve gazlardan boğuluyorsun.
Gidersen, cihat bilmeyen Çinlilerle savaşmaktan kaçan onursuz
Müslüman oluyorsun. Gitmezsen, 6 santimden uzun bıçakların hepsi zincire vurulmuş
Doğu Türkistan’da, 24 saat akıllı kameralarla gözetlenirken 4 kişi ile 15
dakikadan fazla bir arada bulunman ve yaptığın normal sohbet yüzünden bölücülük
plânı yapmakla suçlanarak hapislerde çürürsün.
Gidersen, hiç olmazsa özgürce ibadetlerini yaparsın, duâlarla
çekinmeden seccâdeni ıslatarak hüngür hüngür ağlarsın, ümmetin lakaytlığını ve
milletinin yetimliğini Allah’a şikâyet edebilirsin. Gitmezsen ağlamak, feryat
etmek, duâ etmek gibi haklarına bile hasret kalır, gizlice duâ etmekten,
radikal İslâm’a yönelmek suçuyla tutuklanarak kahrından ölürsün.
Gidersen, “Çinliler hânelerinize kadar girmişken,
bacılarınızın, kız kardeşlerinizin, hattâ annelerinizin iffetini kirletmişken,
siz burada ne arıyorsunuz? Neden gidip savaşarak ölmekten kaçıyorsunuz?” diye
tokat gibi sorularla karşılaşırsın. Gitmezsen, Çin polislerine silahsız saldırsan
bile, bütün sülâlenin kıyımdan geçirilmesi bir yana, dünyaya terörist olarak lânse
edilir ve Çin’in Doğu Türkistan’daki soykırımına meşru zemin hazırlamasına
yardımcı olmuş olursun.
Gidersen, çalışkanlığın ve güzel hizmetlerin ile başka
ülkelerin önemli mevkilerine gelsen bile vatansız sayılırsın. Gitmezsen, “Allah”
ve “Türk” lâfzını telefonda saklamak gibi küçücük bahanelerle tutuklanarak
hapislerde çürüyüp toprak oluyorsun.
Gidersen, namusunu korumak için cihana direnirsin. Gitmezsen,
zorla dönüştürme kamplarına atılır ve erkeksiz kalan evlerine Çinliler
yerleştirilerek çocuğuna kadar tecavüze uğrarsın.
Gidersen, vatan için vatandan ayrılıp güçlenerek geri dönmeyi
ve Çinlilerden bir gün intikamını almayı ümit edebilirsin. Gitmezsen, Çin’in
virüsten çöken fabrikalarını kurtarması için ücretsiz, ümitsiz, robot köle
olarak çalıştırılır ve Çin virüsüne yem olursun.
Gidersen, kardeş ülkelerde bile sığıntı ve yabancı olarak
görülürsün ömür boyu. “Tarihte atayurttan diğer boylar kaçmışken, bu Uygurlar
kaçmamış ve sonuna kadar Çin’e direnmişler” demez, Uygurların kanlarıyla ve
onurlu duruşlarıyla büyük medeniyet yaratan, dünyayı Çin Yecüc Mecüclerine
karşı bugüne kadar koruyan Türk-İslâm dünyasının son kalesi olduğunu
hatırlamazlar. “Kardeş, zaten gurbet üşütür içimi, Bir de sen soğuk soğuk esme
yüreğime” diyemezsin. Gitmezsen çâresizlik, çözümsüzlük ve elinden bir şey
gelmiyor olmanın vicdan azâbında boğulursun.
Ne demişti atalarımız? “Başkasının ülkesinde sultan
olmaktansa, kendi yurdunda ultan (dilenci) olmak evlâdır…” Ya kendi yurdunda
dilenci olma özgürlüğün bile elinden alınmışsa?
Lütfen, söyler misiniz, bizim yerimizde siz olsanız, ne
yapardınız? Şunu asla unutmayın: Uygurlar, şehâdetin sembolüdür. Çünkü Doğu
Türkistan’da yaşanan soykırımlar, bir halkın bütün varlığı ile birlikte, şehâdetin
de bir var olma mücadelesi biçimi olarak yaşamasının örnekleridir.
Uygurlar yalnız bırakıldığı ve yetim kaldırıldığı tarihten bu
yana acılarını, zamana yayılan ve beklenen ölümlerini, ıstıraplarını ve
kitlesel şehâdetlerini herhangi bir küresel gücün hesaplarına ve senaryolarına alet
etmediler. Hiçbirinin maşası olmayı denemediler. Şehâdeti bir varoluş biçimi
olarak destanlaştırmaya çalıştılar. Uygurların, bilinçlerini şehâdetle bütünleştirerek
idamı bir sembole dönüştürmeleri, şehâdeti dirilişe dönüştürmektir aslında. Buradan
tarihimize bakarsanız eğer, Doğu Türkistanlıların yani mümin Uygur kardeşlerinizin,
şehâdeti bir ifade biçimi olarak seçtiğini ve direnişi kendi kıyımlarıyla ebedîleştirdiklerini
görebilirsiniz.
Bir buçuk asırdır, Uygurlar çocuklarına ve torunlarına mîras
olarak mal, mülk, servet, ev, araba, mevki ve mâkâm bırakmadılar. Kendi
ölümlerini, direnişlerini, kıyamlarını ve şehâdetlerini mîras bildiler. Sadece inançlarına,
ihlâslarına, samîmi duruşlarına ve Yüce Allah’a güvendiler. Çâresiz
kaldıklarında, her şeyin bittiği bir zamanda “Hasbün-Allah ve ni’mel Vekîl”
diyor, buzlu dağları yalın ayak yürüyerek aşıyor, ölülerini bilmedikleri,
tanımadıkları topraklara defnedip ikinci vatanları olarak gördükleri, Mevlânâ’nın
ve ataları olan erenlerin ülkesine geliyorlar.
Unutmayın, Anadolu, Uygurların da anayurdudur. Anadolu’ya
yaptığı hicret kaçmak değil, daha büyük şehâdete hazırlanma sürecidir. Rabbim
kimseyi öz vatanında parya, öz vatanında garip eylemesin! Kimseyi insan suratlı
Yecüc Mecüc Kızıl Çinlilerinin işgaline terk etmesin!
Allah’ım, ne olur, bizi sözde insan hakları savunucularının, Batı’nın, sözde İslâm dünyasının ve sözde Türk dünyasının yardımına muhtaç eyleme! 136 senedir çekmekte olduğumuz şu pis işgalin intikamını kendi ellerimizle almayı nasip et! Bize Kendi Kudretinden güç ver, kendi gücümüzle tarihte onlarca kez olduğu gibi Çinlileri ülkemizden silip atmayı nasip eyle!