Ya beş yıl daha, ya yüz yıl geri!

Cennetmekân Abdülhamid Han tahttan indirildikten sonra Osmanlı İmparatorluğu’na ne oldu ise, eğer Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan karşıtları kazanırlarsa, bana göre aynı senaryo Türkiye Cumhuriyeti’nin de başına gelecektir, hiç kuşkunuz olamasın!

BİLİYORSUNUZ, Türkiye Cumhuriyeti son yirmi yılda savunma sanayiinde müthiş bir ivme kazandı ve yerlilik-millîlik oranını yüzde yirmilerden yüzde seksenlere ulaştırmayı başardı.

Önümüzdeki beş yıl bu yüzde seksenlik limiti yüzde doksan beşlere veya yüzde yüzlere yakın rakamlara ulaştıracağı çok net bir şekilde görülüyor. Bunu görmemek için kafanızı mutlaka kuma gömmeniz ve “Anlattığınız şekilde bir tehlike yok” vehmi ile yaşamanız gerekir, başka bir şekilde olmaz.

Yurt içindeki aparatların “Kızım sana söylüyorum, gelinlerim siz iyi anlayın” türünden çıkışlarından anlayacağımızı iyice anlıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti bugüne kadar savunma sanayii ile yurtiçinde ve dünyanın neresinde olursa olsun hangi canları yaktı ise o canların temsilcileri bu seçimler öncesi Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında değişik platformlar aracılığı ile yüksek sesle “Ben de varım” diyorlardı ki artık bağırmaya başladılar.

Yalnız adamlar haklı, hem de çok haklılar. Onların gözüyle baktığımda hak vermemem mümkün değil. Son yüzyılın tarihini kısaca bir ele alırsak, cetvelle çizilen ülkelerin ve diğer küçüklerin bütün savunma sanayii aparatlarını ABD ve Avrupa üretip vermiş, onların izinleri olmadan almış oldukları helikopterle pikniğe bile gidilememiş, gemilerle sahil turu bile yapılamamış. Haydi yaptınız diyelim, istediği şekilde savunma sanayii ürünlerinizin atacağı bir füzenin nereye düşeceği yönünde kesin bir bilgiye sahip değilseniz, her türden bilgi ve teknolojiye onlar sahip olup sizinle “kedinin fare ile oynadığı gibi” oynuyorlarsa ve neredeyse bütün savunma sanayi envanterleriniz onların eseri (esiri) ise, isterlerse kalkmasına dahi izin vermiyorlarsa… Diyelim ki kaldırdınız, kaza kırıma uğrayıp düşüyorsa, uçağınız ve pilotunuzu bile kurtaramıyorsanız… Kırk rica minnetle aldığınız hava araçları sizden önce düşmanlarınıza bilgi güvercinleri uçuruyor ve bunu siz yıllar sonra anlıyorsanız… Aldığınız insansız hava araçlarını doğru dürüst kullanamıyorsanız…

Bu anlattığımız manzaradan daha kötü bir durumdan ve Kırıkkale tabancası üretmeyi başarı saydığımız bir dönemden dünyayı zor durumda bırakan her alandaki savunma sanayii ürünlerinizle dünyanın değişik bölgelerinde oyun değiştirici bir pozisyona yükseldiğinizi tepelerine vura vura herkese gösteriyorsanız ve bunu ayne’l-yakîn bir şekilde görerek acı acı tatmak zorunda kalan baronlar, önümüzdeki beş sene içinde işin nerelere varacağını bizden çok daha iyi görüyor ve hesaplarını ona göre yapıyorlar.

Son yüz yıldır bütün dünyaya hâkimsiniz ve birileri çıkıyor, sizin bu hâkimiyetinizi tırtıklıyor… “Çıbanın başını küçükken ezmek gerek” kuralı gereği, hep birlikte, koro hâlinde, 2023 yılı ve sonrasında bu işi Türkiye’de Sayın Recep Tayyip Erdoğan olduğu müddetçe hâlletme imkânınız yoksa ne yapacaksınız?

Tabiî ki masalar kuracak, açık açık o masa etrafında toplananlara yüksek perdeden destekler vereceksiniz. Ve o masalardaki insanlar

bu desteği hak ettiklerini, ellerine geçen her fırsatta gösterecekler. Bu işin doğası bu, başka ne bekliyorsunuz?

Şöyle iyice düşünün ve hayâl edin…

Bu çıban başı ülkenin bütün mazlum ülkelere silahlı kuvvetler bazında destek olup kendi silahlı kuvvetlerinin formatına yükselterek tüm hava, kara ve deniz kuvvetleri donanımlarını da sağlarsa… Yüz yıldır “Astığım astık kestiğim kestik” diyenlerin boş duracağını zannediyorsanız, ham hayâl kuruyorsunuz. Ya da salağa yatmayı tercih ediyorsunuz demektir. İleride onlarca ülkenin birlikte tek bir ülke gibi hareket etmeye başlayacağı varsayımı doğal olarak size uykusuz geceler olarak dönecektir. Ve siz de sürekli uykusuz geceler geçirmekten ve karabasanlarla uyanmaktansa gereği neyse onu yapmayı kendinize müktesep hak olarak göreceksiniz. Bundan daha normal ne olabilir?

Kim bulunduğu noktadan aşağı düşmeyi ister? Ve sizi bu duruma düşüreni açık açık görüyor ve biliyorsanız… Hedefiniz tabiî ki net ve plânlarınızı ona göre yapıp uygulamak zorundasınız. “Görünen köy kılavuz istemediğine” göre, yapılacak olan belli: Bundan sonraki beş yıl içinde “oyunbozan olmaktan oyun kuran olma” kategorisine çıkmanız kaçınılmaz ise, adı konulmuş ancak yüksek sesle duyurulmaktan çekinilmiş son Haçlı Seferi ile karşı karşıyasınız demektir.

Mahremiyetinizi yerle bir etmek isteyen ve dışarıdakilerin aparatı olan içerideki uzantılar, buna engel olan yiğide “diktatör”, uyguladığı tedbirlere “diktatörlük, demokrasiden yoksunluk” ve benzeri kelimelerden oluşan her şeyi diyebilirler. Açık açık, “Bırak gelsinler, sizi öldürsünler, ırzlarınıza tecavüz etsinler, sizi aşağılasınlar ve ülkenizi kırk parçaya bölsünler; o bölecekleri her bir parçanın başına sizden birilerini geçirsinler” diyecek hâlleri yok. Daha ne desinler?! “Sözün tamamı deliye söylenir” kuralı gereğince işlerini yürütüyorlar.

Bir ülkenin savunma sanayiini bu noktalara getiren insanın karşısına geçenleri destekliyorlarsa, bunu hangi gizli ve açık ajandalarla yaptıklarını hayâl edip tasavvur edeceksiniz. Eğer onlar başarılı olurlarsa, bu sizin ülkenize isteseniz de, istemeseniz de yüz yıl öncesi gibi yansıyacaktır bana göre.

Cennetmekân Abdülhamid Han tahttan indirildikten sonra Osmanlı İmparatorluğu’na ne oldu ise, eğer Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan karşıtları kazanırlarsa, bana göre aynı senaryo Türkiye Cumhuriyeti’nin de başına gelecektir, hiç kuşkunuz olamasın!

O zaman Cennetmekân Abdülhamid Han karşısında masalar/ortaklıklar kuranlar, eğer “Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayacak ve bakiyesinden onlarca ülke kuracağız. O ülkeleri aramızda pay edip milyonlarca insanı öldürecek, milyonlarca kadına tecavüz edip milyonlarca insana işkence ederek ülkelerini yağmalayacağız” dediler mi? Demediler. Elbette demezler. Hiç kimse uyanmasın tatlı rüyalarından diye. İçlerinde o zamanın İslâm âlimleri ve müfessirleri de olmak üzere bu yalan furyasına kapılıp bu insanları desteklediler. Sonuç ne oldu? Koca Osmanlı nerede şimdi? Bütün İslâm coğrafyası başsız ve sahipsiz kaldı. Bütün İslâm âleminin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını talan ettiler. O zamanın muhalefetine destek verenler daha sonra ne dediler? Son pişmanlıkları fayda vermedi.

Abdülhamid Han karşıtları gerçekten Abdülhamid Han karşıtı mıydı? Elbette! Ancak esas olarak Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak için Abdülhamid Han’a muhalif olma kılıfı/postu içinde hınzırlıklarını gizlediler. Onlara destek veren İslâmî hassasiyetteki evlatlar da bu hınzırların oyunlarını sorgulamadılar. Gücü ellerine geçirdikten sonra onlara destek veren insanları da diğerleri ile birlikte işkenceden geçirip canlarını aldılar. Bu insanlar bu durum için bakalım ahirette ne diyecekler? Ne derlerse desinler, bakalım yapılan bunca zulmün hesabını Allah zalimlerden önce bunlardan soracak mı, sormayacak mı?

Müslüman ferasetli olmak, dostunu düşmanını bilmek zorundadır. “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye” sözünü işitip acı acı sonuçları gördüklerinde ne ahları işe yaradı, ne de vahları. Tövbe etmeye fırsatları oldu mu? Alîm olan Allah bilir.

Ya Müslüman feraseti ya da ilelebet perişanlık!

Rabbim bu necip milletin yâr ve yardımcısı olsun.

Allah’a emanet…