BİR yere gittiğinizde
ya da bir ortama girdiğinizde tüm bakışların üzerinizde olması hoşunuza gider
mi? Bakışlara hayranlık da eşlik ediyorsa, sanırım bu hepimizin hoşuna gider.
Ama ya bakışların sahipleri sizde bir eksik, bir kusur gördüğünden bakışlarını
size yönlendiriyorsa? Sanırım bundan hiç kimse hoşlanmaz. Tıpkı Auggie gibi…
Auggie,
“Treacher-collins” denen bir tür yüz deformasyonu sendromuyla dünyaya
gelmiştir. Daha doğar doğmaz tanıştığı hastalığı nedeniyle zorlu günler
geçirmektedir. Kalabalıklardan hoşlanmaz. Özellikle okulun bahçesi onun için kâbus
yeridir. Fotoğraf karelerine girmek de onun için âdeta zulümdür.
Auggie,
yüzündeki deformasyonu gizlediği için en çok astronot kıyafetleri ve kasklarını
sever. Astronot kıyafetleri ve kasklar, kendini sıradan bir çocuk gibi
hissetmesini sağlar. Çünkü diğer zamanlarda her gittiği yerde bütün bakışlar
onun üzerindedir. Kimse açıktan bir şey söylemese de Auggie’nin yüzündeki
deformasyondan dolayı bakışlar hiç de pozitif değildir.
Stephen
Chbosky’nin yönettiği ve senaryosunu Steve Conrad ve Jack Thorne ile birlikte
yazdığı “Wonder” yani “Mucize” filmi, R.J. Palacio’nun aynı adlı romanından
uyarlanan bir film. Başrollerinde Julia Roberts, Owen Wilson ve Jacob Tremblay’ın
oynadığı film, 2017 yapımı.
Film,
Treacher-collins sendorumuna yakalanmış Auggie’nin hikâyesini anlatıyor.
Auggie,
27 ameliyat geçirmesine rağmen yüzündeki deformasyondan kurtulamamıştır.
Annesi, babası ve ablasından büyük destek gören ve orta ikinci sınıfa gidecek
yaşa gelmesine rağmen okula hiç gitmemiş olan Auggie, eğitimini evinde alır.
Ama ailesi artık zamanının geldiği düşüncesiyle Auggie’yi okula yazdırır.
Hikâye de bu noktadan sonra derinleşmeye başlar.
Yönetmen
filmde bir mağdur portresi çizip izleyiciyi dramatik noktalardan yakalama
kolaycılığına gitmemiş. Tam tersi, çok daha derinlikli anlatılarla şu veya bu
şekilde toplumdan tecrit olmak durumunda kalan çocukların hayatını ve onların
neler hissettiklerini anlatma yolunu seçmiş. İyi ki öyle yapmış! Çünkü ortaya
derin alt metinleri olan çok güzel bir film çıkmış.
Auggie,
bedensel özrüne rağmen hem karakter, hem de zihinsel olarak çok diri ve
özeldir. Gittiği okulda hemen bunu fark ettirir. Yönetmen bu zıtlığı kullanarak
filmin alt metnini kanaviçe gibi örmüş.
Başlarda
arkadaşlarının dalga geçtiği Auggie, kişiliği ve zekâsı sayesinde
arkadaşlarının yaptıklarından utanmasını sağlıyor.
Film
sadece Auggie ve hastalığının etrafında dönmüyor. Filmin içerisinde aslında Via
ve Miranda gibi çok sayıda karakterin hikâyesi de anlatılıyor. Yönetmen diğer
karakterlerin hikâyesini izleyicinin nazarına sunarken, ana hikâyeden kopmanın
önüne o kadar ustalıklı bir şekilde geçiyor ki zihninizde hiçbir karmaşa
oluşmuyor.
Oyunculuklar
o kadar başarılı ki, yapmacık hiçbir mimik kadraja yansımamış. Başta Julia
Roberts olmak üzere oyuncular çok iyi iş çıkarmışlar. Öyle ki, çoğu yerde
mimikler ve beden dili, anlatımdaki derinliği diyalog olmadan yakalamanızı
sağlıyor.
Filmde
Auggie rolünü canlandıran Jacob Tremblay’a ayrı bir pencere açmak gerek. Çünkü
canlandırdığı karakter, duygularıyla, iç geçirişleriyle, gelgitleriyle, ruh
dünyasında yaşadığı fırtınalarla, kişiliğiyle, zekâsıyla, sempatikliğiyle ve
etrafıyla kurduğu iletişim ağıyla çok zor bir karakter. Hele hele karakterin
10’lu yaşlarda bir çocuk olması, durumu daha da zorlaştırıyor. Ama Jacob
Tremblay, rolünün hakkını fazlasıyla veriyor. O nedenle filmde mükemmel
oyunculuklar olmasına rağmen ben en fazla Jacob Tremblay’ın oyunculuğunu takdir
ettim.
Filmde
göze çarpan bir diğer unsur da, olumsuzluklarla boğuşan karakterlere toplumun “öteki”
diye gördüğü kişiliklerin yardım etmesi. Via ve Auggie, tükenmişlik hissine
iyice kapıldığında onlara Siyahi olan iki karakter yardım ediyor. Bu detay hiç
şüphesiz önemli bir ayrıntı. Toplumca “öteki” diye tanımlanan ve çevreye itilen
insanların aslında en az merkezdekiler kadar insanî ve vicdanî duygulara sahip
olduğunu, onlardan hiçbir farkları olmadığını, hattâ zaman zaman
duyarlılıklarının daha da derin olduğunu bu detay bize çok derinden
hissettiriyor. Bu yönüyle de film, bir nevi sınıf eleştirisi üzerinde duruyor.
Fakat bunu, izleyicinin nefret duygularını harekete geçirmeden yapıyor.
Filmde
hiç olmamış bir yan yok mu derseniz? Elbette var. Hikâyenin ana kahramanı olan
Auggie, sahip olduğu tüm özellikleri çalışmasına ve kişiliğine borçlu olduğu hâlde
filmin bazı noktalarında Auggie’nin bu özelliklerini sanki kusurunu kapatmak
için edindiği hissine kapılıyorsunuz.
Bence
empatiye en fazla ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde ailece izlenmesi gereken bir
film…
Şimdiden
iyi seyirler…