Washington temalı yazı

Türkiye’nin yeni yol haritası sanırım Washington DC’de oluşturulacak. Dosya biraz yüklü olacağı için Wetransfer’e yüklenip Kemalciğime gönderilecek. Kemalciğim de Türkiye’yi, Pensilvanya eyaletinin komşusu olan Washington DC’den gelen bu yeni yol haritasına göre -yeniden- raya sokacak. Haydi hayırlısı!

TÜRKİYE’de gündem ne kadar da hızlı değişiyor. Bir hafta boş bırakmaya gelmiyor vallahi.

Geçen hafta mazeretim nedeniyle yazamadığım için yazmak istediğim mevzu, gündemin epeyce gerisinde kaldı maalesef. Yine de iki satır yazma lüzumu duyduğum için -yoksa çatlardım- naftalin kokulu sandıktan konuyu tekrar çıkarayım istedim.

Erdoğan ile Sisi’nin Katar’daki tokalaşmasına dair malûm fotoğraf karesi epeyce konuşuldu. Herkes konuyu kendi zaviyesinden değerlendirdi.

Aslında söylemek istediklerimi, aşağıda görebileceğiniz iki resim, ziyadesiyle anlatıyor olacak.



Fatihciğim, aynı gün -evet aynı gün- attığı iki tivitinde neler yazmış, gördünüz mü?

İlk tivitte Esad ile derhâl masaya oturulmasını isteyen Portakal, ikinci tivitinde Erdoğan’ın Sisi ile tokalaşmasına veriştiriyor.

Fatihciğim aslında ne kadar “Rabiacıymış” da haberimiz yokmuş. Gözlerim yaşardı doğrusu!

Eminim, bugün o çok istediği masa kurulsa ve Erdoğan Esad ile o masada fotoğraf verse, Fatihciğimin neler söyleyebileceğini, neler yazabileceğini sanırım hepimiz üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyoruz.

Aslına bakarsanız şahsî olarak Sisi ile verilmiş olan bu fotoğraftan çok da memnun olduğumu söyleyemem.

Bu resmi vermekten Erdoğan’ın da mutmain olmadığından adım gibi eminim.

Ancak, bir zamanlar Türk gölü olan Akdeniz şimdilerde parsel parsel bölüşülürken, Mavi Vatan deniz yetki anlaşmaları ile ülkeler arasında pay edilirken, Portakal gibilerinin Rabia ve Mursi üzerinden “duyar kasmaları” hiç de ahlâkî ve dürüst gelmiyor bana.

“Bu kadar hassastınız da bugüne kadar neredeydiniz?” diyecek oluyorum ama nerede olduklarını bildiğim için sormak istemiyorum.

Bulundukları yer “Erdoğan, Sisi ile görüşsün” tribünü idi. Tıpkı şimdilerde “Erdoğan, Esad ile görüşsün” dedikleri gibi...

Yarın bir gün şartlar olgunlaşır, belki bu da olur. O zaman aynı sahneyi yeniden yaşayacağımızı hepimiz biliyoruz, öyle değil mi?

“Dış politikada ebedî dostluk ve ebedî düşmanlık yoktur. Ülkelerin menfaatleri vardır” diye hançere yırtanlar, şimdi bu tokalaşmadan rahatsızlar.

Rahatsızlıkları Akdeniz’de kartların yeniden dağıtılıyor ve aslar ile papazlar Türkiye’ye geliyor olduğu için olabilir mi acaba?

Ben konuyu Washington Portakalı üzerinden örneklemiş olayım, siz bunu muhalif kesim olarak okuyunuz lütfen.

***

“Washington” demişken…

CHP’nin düzenlediği “İkinci Yüzyıla Çağrı” müsameresine Jeremy Rifkin nam zat, Washington’dan bağlanarak katılmış.

Kemalciğim, başdanışmanı olan Rifkin’i salona tanıtırken “Başdanışmanım” yerine “Başkanım” diyerek anons etmiş. Ben diyeyim “dil sürçmesi”, siz deyin “Bekleyip görelim”. Hayırlı olsun!

Washington DC’den müsamere salonuna bağlanan başkan yahut başdanışman Rifkin, “Türkiye’nin yeni yol haritasını oluşturacağız” demiş, iyi mi?

Türkiye’nin yeni yol haritası sanırım Washington DC’de oluşturulacak. Dosya biraz yüklü olacağı için Wetransfer’e yüklenip Kemalciğime gönderilecek.

Kemalciğim de Türkiye’yi, Pensilvanya eyaletinin komşusu olan Washington DC’den gelen bu yeni yol haritasına göre -yeniden- raya sokacak.

Haydi hayırlısı!

Kemalciğimin ABD seyahatindeki “kayıp sekiz saati” yavaş yavaş belirginleşmeye başlıyor.

Zamanın behrinde, fakir ama onurlu Türkiye’miz krize girmişti. Dünya genelinde pandemi, savaş, küresel kriz gibi sıkıntılar da yoktu üstelik.

Zamanın Başbakanı Ecevit, IMF’den yalvar yakar sadece 1 (yazıyla bir) milyar dolar borç almaya muvaffak olmuştu. Yoksa memurların ve emeklilerin maaşları ödenemeyecekti.

Koca yürekli IMF, bu borcu verebilmek için bazı ufak tefek ricalarda bulunmuştu. Bir gecede Meclis’ten 20-25 kanun maddesi çıkarılmış, neredeyse bütün tarım üretimimize kotalar getirilmişti.

1 (yazıyla bir) milyar dolar borç almışız, bu ricaların lafı mı olur?

O dönemler IMF Şefi Cotarelli’nin ismi Maliye Bakanı’nın isminden daha bilindikti. Hatta popülaritesi Ecevit’le bile yarışırdı.

Her neyse, Meclis’ten bir gecede çıkan bu kanun maddelerine Cotarelli abimiz bile inanamamış, bu maddelerin uygulanıp uygulanmayacağını denetlemek üzere ülkemiz komiser bile tayin etmişti.

Kemal Derviş nam bu komiseri havaalanında kurtarıcı olarak karşılamış, hatta yetinmeyip Maliye Bakanı bile yapmıştık.

CHP müsameresinde Jeremy Rifkin’i görünce, nedense Kemal Derviş aklıma geldi. ABD belli ki CHP’ye kayyum atamış.

Bu arada Rifkin’in danışmanlık yaptığı Portekiz ve İspanya’nın ekonomik olarak batma noktasına gelmiş -hatta batmış- olduğunu hatırlatmak isterim.

Ayrıca Rifkin’in küreselcilerin en kıdemli ajanı olduğunu, dünyanın nüfusunun azaltılması gerektiği tezinin savunucularının başında geldiğini küçük bir araştırma yaparak görebiliyorsunuz.

Yedili Masa’yı bir araya getiren “akıl”, Rifkin’i de Kemalciğime başdanışman yapmış, çok mu? Yakında bu “akıl”, başka bir ifadeyle “uluslararası karar vericiler” Yedili Masa’nın çatı adayını da açıklar.

Aday olmak için can atan Kemalciğim ile Ekremciğim, sürpriz yumurtadan çıkacak bu isim sonrası sükût-u hayâle uğrayacaklar mı, göreceğiz bakalım.

Bu arada Aktroller, “Rifkin CHP’nin böyle önemli bir etkinliğine neden gelmedi, neden uzaktan bağlandı?” diye soruyorlar. Ne lüzumsuz bir soru bu kuzum?

Rifkin’in gelmesine gerek yok ki, CHP emin ellerde. Küreselcilerin bu konuda en ufak şüpheleri olsa, Jeremy Rifkin, ABD dönüşünde Kemalciğim ile aynı uçakta olurdu zaten.

Kalınız sağlıcakla efendim…