Virüslü kafaların tedavisi mümkün mü?

Türkiye’de belli bir zihniyet, diğer kesimleri hoyratça aşağılayıp onlara nefretini açıkça kusarken bir şey olmuyor; ama bir mesele, kendilerine yönelik dolaylı da olsa ima taşıyor diye ortalığı velveleye verebiliyor.

ÇİN’de ortaya çıkan yeni Korona virüsünün bütün dünyayı tedirgin ettiği şu günlerde, aynı derecede tehlikeli başka bir virüsten, “zihniyet virüsü”nden bahsedeceğiz…

Türkiye’nin yüz yılı aşkın süredir bir türlü tedavisini bulamadığı bu virüsün adını ne koymamız gerektiğini tam bilemedim ama zihnine bulaşanlarda ortaya çıkan göstergeler; Müslümanlara ait ne varsa onlara karşı çıkma, fırsat buldukça İslâmî değerleri hor görme, onları aşağılama, İslâmî çağrışım yapan simgelere tahammül edememe gibi durumlar…

Böyle bir virüs kapmış bir karakteri daha tanımış olduk. Kendisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Genel Sekreter Yardımcısı bir kadınmış…

Bu kadın, başka kadınlara yönelik hiçbir insana yakışmayacak lâflar ediyor. Kendisi üst düzey bir yönetici ve temsil ettiği zihniyeti fırsat bulduğu için dışa vuruyor.

Önce meselenin gerçek olmayabileceğini düşündüm. Ancak mağdur kadınların videolarını izleyince dehşete kapıldım!

Genel Sekreter Yardımcısı kadın, İSMEK’teki bölge sorumlusu kadınlarla bir toplantı yapıyor. Onları aşağılamak için eğitim durumlarını, aldıkları ücretleri filan soruyor. Eşarp ve çanta markalarını öğreniyor…

Sonra hızını alamayıp, “Bekâr olanlar el kaldırsın” diyerek onları tespit ediyor ve yanındaki müdüre, “Bunları akşam itfaiyecilerle buluşturun, bir gece düzenleyin, ne bu bekârlar böyle!” diyerek bir skandala imza atıyor.

Burada itfaiyeciler de hakaretten nasibini alıyor tabiî ki… Milletin en zor zamanında canhıraş bir mücadele vererek dardaki insanları felâketten kurtarmaya çalışan itfaiyeciler, bekâr kadınlarla buluşma eri olarak görülüyor.

Demek ki, kadının kafasındaki itfaiyeci çağrışımı böyle!

Ayrıca bu kadın, asıl zihninin derinliklerindeki kin ve nefreti, kadınların başörtülerine lâf atarak ifşa ediyor! Onların koktuklarını ima ediyor...

Bu nedir Allah aşkına?! Bu kadar pervasız, bu kadar sorumsuz, bu kadar ahlâksız söz nasıl sarf edilir? Bu virüslü, hastalıklı bir zihniyet ama hastaların hasta olduklarını fark etmelerine imkân yok!

Normalde, gerçekten kadın haklarını savunan bütün sivil toplum kuruluşlarının ortalığı ayağa kaldırması gerekir. Yüz kızartıcı bir hâdiseye, bakalım ne tepki gösterilecek!

Yine bu kadını bu göreve getiren Belediye Başkanı’nın da ne yapacağını merak ediyoruz.

“Her şey çok güzel olacak” derken, plân ve programlarına bu tür vukuatlar da dâhil miydi acaba? Buna da alışacak mıyız Sayın Başkan?

Yine güya başörtüsü konusunda parti olarak yanlış yaptıklarını itiraf eden Kemal Kılıçdaroğlu ne diyecek?

Türkiye’de başörtüsü meselesi, “Artık böyle bir sorunumuz yok, olanlar çok arkada kaldı” gibi görünse de maalesef hâlâ tam anlamıyla çözülmüş değil!

Gerici zihniyet fırsatı ele geçirdiğinde, her an eski günlere dönülebilir. Yukarıda anlatılan vakıa da bunun bir göstergesi…

***

Bu vakıadan yola çıkarak bir gözlemimi ifade edeyim:

Türkiye’de belli bir zihniyet, diğer kesimleri hoyratça aşağılayıp onlara nefretini açıkça kusarken bir şey olmuyor; ama bir mesele, kendilerine yönelik dolaylı da olsa ima taşıyor diye ortalığı velveleye verebiliyor.

Bunu başka bir örnekle de görebiliriz: Meselâ Celal Şengör diye bir adam çıkıyor, bir kızın bacaklarına nasıl baktığını anlatıyor; insan taşıdığı unvana, bilimsel tarafına filan bakarak onun adına utanıyor, ama konu pek gündeme gelmiyor.

Yine saygın bir ilim adamı olan Bedri Gencer isimli bir hoca, toplumsal bir meseleye dikkat çekmek için sosyal medyada bir paylaşım yapıyor ama çocuk evliliklerini savunuyor diye kendine yönelik bir linç kampanyası başlatılıyor.

Celal Şengör din karşıtı, Bedri Gencer dindar kimliğiyle öne çıkıyor...

Gerçek şu ki, Celal Şengör’ün söylediklerini Bedri Gencer söylemiş olsaydı, en acımasız şekilde linç edilecekti. Bedri Gencer’in söylediklerine benzer şeyleri Celal Şengör söylemiş olsaydı, yine ona hiçbir şey olmayacaktı. Celal Şengör’ün her şeyi yapma hakkı var (ki mide bulandırıcı sözleri de olmuştu) ama diğerleri bir şey yaparken sürekli “Acaba yanlış anlaşılır mı?” endişesi içindeler.

Bu çifte standart topluma yerleşmiş maalesef. Biz bile böyle durumlarda kendi tarafımızdakileri acımasızca eleştiriyor, “Böyle zamanda bu söylenir mi?” filan diyerek linçe destek oluyoruz. Ama diğerlerine bunu hak görüp sesimizi çıkarmıyoruz. Bu da aşağılık kompleksimizden olsa gerek…