Vilnius’tan öteye giderum yali yali

Devlet’in mahalle delikanlılığı değil, çok boyutlu strateji ve taktiklerle yol yürüdüğünü elbette kabul etmek zorundayız. Fakat yurt içindeki verilerle yurt dışında izlenen yolu paralelize ettiğimizde bazı sorular doğuyor maalesef.

YENİ Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin kuruluşundan Merkez Bankası’nın aldığı faiz kararına değin yeni Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin önümüze koyduğu birçok hamle ile şaşkınlık yaşandı.

Uzun süredir ABD ve NATO eksenine kafa tutarken dünyaya hakkı haykırdığını söyleyerek savunduğu Recep Tayyip Erdoğan hattında bu yüzden kararlı durmuş, millî iradenin 2023’te de bu şekilde sürmesi için bedeller ödemişti Erdoğan destekçileri.

İşte bu son adımlar bu nedenle şaşkınlık, hatta kızgınlık ve kırgınlık dahi uyandırdı.

En son NATO’nun şahsında bütün dünyaya İsveç üzerinden verdiği bir mesaj vardı Türkiye’nin. O da NATO’nun 2023 Zirvesi’nin yapıldığı Litvanya’da nihayete erdi.

Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta bir araya gelen Türkiye-İsveç ve NATO Sekreteryasını temsil eden taraflar, Türkiye’nin İsveç’e koyduğu şerhin kaldırılması hususunda anlaştılar.

Türkiye’nin şerhini kaldırmasına karşılık İsveç, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi isteği ve teröre karşı mücadelede sıkı işbirliği sözü verdi. Bir de İsveç’in NATO üyesi olmasını isteyen ABD, Türkiye’nin F-16 tipi savaş uçağı alımı hususundaki şerhlerini kaldıracağını taahhüt etti.

Bugüne dek Batı’nın NATO özelinde hiçbir temsilcisinin bize karşı sözünü tutmadığını, buna karşılık NATO karşısındaki Rusya özelinde Başkan Putin’in bize verdiği her sözde durduğunu görüp düşündükçe, Vilnius’taki manzara nedeniyle hâlihazırdaki şaşkınlık arttı.

Devlet’in mahalle delikanlılığı değil, çok boyutlu strateji ve taktiklerle yol yürüdüğünü elbette kabul etmek zorundayız. Fakat yurt içindeki verilerle yurt dışında izlenen yolu paralelize ettiğimizde bazı sorular doğuyor maalesef.

Bir hafta evvel bir karar alındı. Yurt dışında satın alınarak ülkemize getirilen elektronik aygıtlar için gümrük vergisi mesabesindeki ilâve tüketim vergisinin 6 bin küsur liradan doğrudan 20 bin liraya yükseltilmesi ilginç bir hamleydi. Hazine’nin paraya ihtiyacı olduğunu fark ettik, bunun için elden gelen yapılmalı. Peki, orta direk kavramının kalmadığı ara tabakasız Türkiye, bu tabakada kalmaya çırpınan vatandaşına bu tekmeyi neden vurur?

Motorlu Taşıtlar Vergisi neden “bir seferlik” açıklamasıyla da olsa iki katına çıkarılır? Bunun sadece depremle izah edilmesi uygun mudur? Organizasyon ücretlerinden bürokratik harcamalara hiçbir ödenek kesilmezken, neden hep vatandaştan fedakârlık beklenir?

Yıllar önce otomobil fiyatlarının yükselişini öngörerek ithal ikinci el otomobile izin verilmesi hususunda yazmıştık. Birkaç milletvekili bu konu hakkında konuşup çalışmış. Söylentiler, sadece Almanya, Belçika ve Fransa’dan ikinci el araç ithal etmeyi kısıtlayan bir çalışma olduğuna yönelik. Peki, neden komşu ülkeler yok bu listede?

Üçüncü bir nokta şu: Elektronik aygıt ithaline uygulanan 20 bin liralık haracı uygulamaya akıl yoran yetkililer, 1 Gürcistan larisi karşısında dahi Türk lirasının nasıl çapsız kaldığı hakkında düşünürler mi? Bir Gürcü, dünyaya meydan okuyan bir devleti olmakla, İHA’sıyla, SİHA’sıyla, nükleer enerjisiyle, petrol ve doğal gaz üretimiyle, yerli ürünleriyle veya mazlumlara yaptığı liderlikle övünmezken/övünemezken, bir Türk’e Gürcistan’a gidip de daha ucuza eşya ve otomobil aramayı reva görmek hangi vicdana sığar?

Haydi o Türk’ün elinden 20 bin liralık haraçla bu imkânı aldınız, Türkiye’nin komşularının insanları bu ülkeye gelip sahip oldukları paralarla istedikleri ürün ve hizmete bu ülkenin insanlarından daha kolay ve daha fazla nasıl faydalanır, hiç düşündünüz mü?

Gürcistan’ı örnek olarak verdik, daha bunun Irak, İran, Kıbrıs, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan boyutu var. Hiçbirinin Türkiye gibi iddiaları yok.

Litvanya ve Ukrayna’ya veya başka ülkelere bedava SİHA veren başka bir ülke yok. Gabar’da petrol ürettiğini ilân etmesine karşın akaryakıt fiyatlarında yükselişe “Dur” diyemezken, üretip ihraç ettiği teknolojik eserleri hangi amaçla hibe ettiğini açıklamayan başka bir ülke de yok.

Eğer enerji üretemiyorsak yani yeterli ve ihraç edecek derecede enerji kaynağımız yoksa ürün geliştirip üretmek zorunda olan bir ülkeyiz demektir. Bu böyle. Bunu Çin Halk Cumhuriyeti ve Tayvan idrak etti, dünyaya yaptığı ihracatla bugünkü ekonomik seviyeyi yakaladı. Peki, biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergilerinden ayrılan ödeneklerle geliştirilen ürünleri nasıl hibe etmeye cesaret ediyoruz?

Devlet’in çok boyutlu stratejileri hakkında yıllardır sabreden bizler için bu tür soruların kısaca da olsa izah edilmesi gerekiyor. Her müjdeli gelişmeyi heyecanla akratan diller, zam ve vergi gibi konulara gelince bir sosyal medya mesajıyla işi oldubittiye getirmeyi kendi usullerine yakıştırabiliyorlar mı? Biz o müjdeler hakkında gurur duyup ümitlere kapılıyor, çapsızlar gibi çapsız eleştiriler yapmıyoruz. Herhâlde yanlış yapmıyoruz!

Bugünlerde yapılan zam ve uygulanan vergilerin yerel seçimler öncesinde yeniden indirileceği ve her şeyin bugünkünden daha iyi olacağı söyleniyor. Peki, bu helâl midir? Bu millet daha kaç bedel ödemelidir?

Yerel seçimlerle ilgili konuşulanlar, izlenecek strateji ve aday olarak gösterilecek isimlerse şimdiden soru işaretleri oluşturuyor.

Bu söylentilere göre AK Parti, Recep Tayyip Erdoğan’ın nasıl İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğini unutuyor anladığımız kadarıyla.

Yerel seçim, adayın aday olduğu mahalli sokak sokak, ev ev bilmesiyle, ikna etmesiyle kazanılır. Bu herkesin malûmu. Tepeden belirlenen adayın yanına verilecek danışmanlarla yerel idareyi yönetmesini beklemek akıllıca bir iş değildir. Madem danışmanlar o adayı yönlendirecek, neden bu kadar zahmete girilsin ki, danışman olacak kişi aday gösterilsin, yeter!

Doğrusu son yıllarda Türkiye’deki siyâsî partiler, bakanlıklar ve tüm yerel idareler böyle yönetiliyor. Fakat bunun yanlışlığını gören yok. Allah izan ve basiret versin!

Bir de dün bakan, bugün milletvekili olanların büyükşehir belediye başkanlıklarına aday gösterilecekleri konuşuluyor. Artık karar verin; o kişi bakan mı olacak, vekil mi olacak, başkan mı olacak?

Bir ismi her konumda değerlendirmenin ve hak ettiği yere getirilmeyenleri harcamanın ne büyük israf olduğunu illâ tecrübe edinerek mi görmek istiyorsunuz? Bunu yenilen isimlerle görmediniz, daha yeni yenilecek isimlerle hiç göremezsiniz!

Vaktiyle yazdıklarımızı fitne ile yorumlayarak rantlarına karışılmasına izin vermeyenler, bu kez yazdıklarımızı hiçbir gerekçeyle geçiştiremezler. Zira yazdıklarımızın hepsi sevgimizin tezahürüydü, daima öyle olacaktır. Biline!

Zira…

“Doymadım, doyamadım

Sevmelere seni ben;

Kimseyi koyamadım

Yerine yeniden.

Saymadım, sayamadım

Sensiz geçen yılları;

Ne inkâr, ne itiraf,

Bu, yalnızca sitem!”