Vileda sapı

Türkiye aviyonik sistemlerde de önemli yollar kat etti. Bu şirketlerden birisi de aynı şirketler grubu içinde bulunduğumuz bir kardeş şirketimiz. Özdil’e ve kitlesine kötü bir haberim var: KAAN’ın tüm aviyonik sistemleri ve on binlerce satır yazılımının tamamı yerli. Yani Özdil’in hesabına göre -ki ben de katılıyorum- KAAN’ın en az yüzde 80’i yerli. Buna “Vileda sapını” ve kaportayı da eklersen, yerlilik ve millîlik yüzde 90’ları bulur.

TÜRKİYE’deki olumlu gelişmeleri illâ da eleştirmek için rezil rüsva olmaktan bir türlü bıkmadılar, bıkmıyorlar ve muhtemelen de bıkmayacaklar.

Geçen hafta millî muharip uçağımız KAAN ilk uçuş denemesini başarıyla gerçekleştirdi. Türkiye’nin acaba yüzde kaçı bu uçuşun başarısız olması için içten içe dua etmiştir acaba?

Ben açık artırmayı yüzde 30’dan başlatıyorum. Gerisi size kalmış.

KAAN kalkarken yahut inerken -Allah muhafaza- başarısız olsaydı, ya da ne bileyim havada başına bir şey gelseydi zil takıp oynayacak kaç tane “Türk vatandaşı” çıkardı, Allah bilir.

Çok şükür ki KAAN, kendisine ve Türk mühendislerine güvenenleri mahcup etmedi. Üç beş yılda ete kemiğe büründü ve ilk test uçuşunu başarıyla icra etti.

Böylece Türkiye, beşinci nesil savaş uçağı üretebilen beş ülkeden biri hâline geldi. Ne büyük gurur! Kat edecek daha çok yolumuz var, biliyoruz. Lâkin ilk adımın başarısı, bu yol için son derece kritikti.

Bu ilk denemede sıkıntı çıksaydı hem üretim takvimini, hem de moral motivasyonu toparlamak kolay olmayabilirdi.

KAAN’ın ilk uçuşu sonrası müzmin muhalifleri izlemek son derece keyifliydi açıkçası.

Avrupa, özellikle de Yunan basını KAAN konusunu çok yakından takip ediyor, bu başarıdan rahatsızlığını gizleyemiyor. Bunları anlıyoruz da bizimkilere ne oluyor kuzum?

Paranın para olduğu zamanlar, ilkokul seviyesindeki Atatürk kitabını vatandaşa 2 bin 500 liraya iteleyen Yılmaz Özdil, hasedinden neredeyse çatlayacak.

“Bu bir savaş uçağı değil” diyor eleman. KAAN bir savaş uçağı ise gitsin Yunan adalarının üzerinde uçsunmuş bakalım. Kafa bu işte!

“Rumlar öyle meze yapar ki kardeşim, helâli hoş olsun, Kıbrıs’ı veresin gelir” diyen kafa yani. Şaşmamak gerekir.

Rumların iki tabak mezesine Kıbrıs’ı veresi gelen Özdil, KAAN’ın adalar üzerinde uçmasını istiyor, iyi mi? O da olacak inşallah. Biraz sabret canım!

Zaten tüm savaş uçakları ilk test uçuşlarını savaş bölgelerinde yaparlar. Böylece savaş uçakları olduğunu ispat etmiş olurlar. Fesuphanallah!

Ayrıca motoru F-16 motoruymuş, bu yüzden de yerli ve millî değilmiş KAAN. Doğrudur, şimdilik F-16 motoru kullanıldı KAAN’da ve fakat hâlihazırda yerli motor da geliştirme aşamasında. Yani seri imâlâta kadar yetiştirilmiş olacak.

Misâl, bu yerli ve millî motorlardan birini de bunlara taksak, yerli ve millî olurlar mı acaba? Olmazlar!

Bir ürünün (yahut kişinin) yerli ve millî olabilmesinin ilk şartı yazılımının yerli ve millî olmasıdır.

Muharip uçak özelinde konuşacak olursak, yüzde 99’u yerli olsun, yazılımı sizin değilse o uçak asla sizin değildir. İhtiyaç duyduğunuzda o yazılımın size nasıl bir “sürpriz” yapacağından asla emin olamazsınız.

Uçağın yazılımı sizde değilse, savaş anında uçağı kendi pilotunuz bile kullanıyor olsa, o uçak sizi vurabilir yahut en iyi ihtimalle düşmanınızı vurmayabilir.

Özdil, aviyonik (hava elektroniği, yazılımı, haberleşmesi vs.) sistemlerin bir savaş uçağının yüzde 80’i olduğunu söylüyor. Peşinden bu sistemlerin de yerli olmadığını iddia ediyor.

İlk cümlesi kesinlikle doğru, ancak ikinci cümlesi tamamen yalan. Ben diyeyim cahillik, siz deyin manipülasyon. Belki de kitlesine “kitlemeye” çalışıyordur eleman.

KAAN projesinde, alt yüklenicilerdeki insan kaynakları da dâhil edilecek olursa yaklaşık üç bin mühendis çalışıyor. Bunlar sadece kaporta üretmek için bir araya gelmedi herhâlde.

İşin mutfağında bulunan bir kardeşiniz olarak söylüyorum, Türkiye aviyonik sistemlerde de önemli yollar kat etti. Bu şirketlerden birisi de aynı şirketler grubu içinde bulunduğumuz bir kardeş şirketimiz.

Özdil’e ve kitlesine kötü bir haberim var: KAAN’ın tüm aviyonik sistemleri ve on binlerce satır yazılımının tamamı yerli. Yani Özdil’in hesabına göre -ki ben de katılıyorum- KAAN’ın en az yüzde 80’i yerli.

Buna “Vileda sapını” ve kaportayı da eklersen, yerlilik ve millîlik yüzde 90’ları bulur.

Neler demediler ki bugüne kadar?

Kanopiyi Vileda sapı ile tutturduğumuzu mu söylemediler, ilk üretilen parça için “kalorifer peteği” mi demediler?

Tekerlerine motor takmışız, takır takır pistte gezdiriyormuşuz.

Daha on santim yerden kalkmamış.

Sadece kaportasını biz yapmışız.

Daha neler neler!

“İnsan utanır” diyeceğim de, utanmak da insanî bir meziyet. Çok da ümitlenmemek lâzım o yüzden.

Yakında “Millet uçak mı yiyecek?” yahut “Millet aç, aç!” da diyebilirler. Bunlardan beklenir.

Şimdilik “TUSAŞ 1973’te kuruldu” demekle iktifa ediyorlar. Zaten Avrasya Tüneli’ni de rahmetli olduktan sonra Bülent Ecevit yapmıştı.

Özdilgillere sormak lâzım; bugüne kadar uçak yahut yerli jet motoru yaptınız da elinizden tutan mı oldu? Yapsaydınız kardeşim. Heykel yapmaktan fırsat mı bulamadınız?

Haydi yapmadınız, yapana mani olmasaydınız bari. Ülkenin çatır çatır çalışan, hatta yurt dışından sipariş alan uçak fabrikasını kapatan sizsiniz. Sene 1944 idi Millî Şef’iniz Nuri Demirağ’ın uçak fabrikasını kapattığında.

Sonrasında o fabrika yerli ve millî soba üretmeye başlamıştı. Hatırladınız mı?

KAAN gurur duyanların olsun, Vileda sapı da geriye kalanların. İsteyen istediği gibi kullansın.

Kalınız sağlıcakla efendim…