Vesayetçilerin değişmez stratejisi: yalan terörü (3)

Muhtevası her ne kadar engellenebilir olsa da bunların tamamını ortadan kaldırmak imkânsızdır. Bu bakımdan yalan haber ve dezenformasyon, devletler için mücadele edilemediği ölçüde bir millî bekâ ve milletlerarası güvenlik problemi olmaya devam edecektir.

MÜSLÜMAN milletimizin “irfanî” kelâmının dayandığı kaynak şüphesiz Kur’ân ve Sünnetullah’tır. İnsanımız dua ederken niyazını ve fitneye karşı olan hissiyatını şu sözleri dilinden döker: “Rabbimiz bizi kuru iftiradan saklasın! Allah düşmanın da mert olanını karşımıza çıkarsın!” Öyle ya, su uyur, düşman uyumaz. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

Kur’ân-ı Kerim’de fesadın yeryüzünde sulh ve salâhın mukabili olarak bozguncular tarafından çıkarıldığına işaret edilirken, ortaya çıkan fesat ile küfür, nifak, şirk ve isyanın yaygınlaşacağı ifade edilmiştir. Doğrudan ve dolaylı bir şekilde, yeryüzünün bozulması, hayırlı ve güzel işlerin azalması ve yok olması, bereketin kalkması, savaşların çıkması, toplumun dengesini bozacak düzeyde sosyal karışıklıkların ve çalkantıların olması, insanların çekişmeleri sonucu ticaretin zarar görmesi ve nesillerin bozulmasına sebep olacak her türlü kötü iş ve eylemin yine fesat nedeniyle toplumda yayılacağı haber verilmiştir.

Toplumda mevcut olan ve devam etmesi gereken siyasal ve ekonomik düzen, sosyal barış ve denge, kimi zaman zalim yöneticiler veya egemen sınıflar tarafından bozulur ve Kur’ân, bunu “fesat” olarak tanımlar. Fitne, sözlükte “bir şeye aşırı düşkün olma” anlamına gelir; bu mânâdan hareketle kelimeye daha birçok anlam verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’deki otuz dört yerde (değişik türevleriyle altmış yerde) geçen bu kelime, gerek Kur’ân ve hadislerde, gerekse İslâmî ilimlerin değişik dallarında kaleme alınan eserlerde zengin içerikli bir kavram olarak kullanılmıştır. Bakara, 191 ve 192’nci ayetlerdeki gibi…

Dezenformasyon terörü

Mevzubahis ayetlerde, kargaşa çıkarma, başkalarını saptırmaya çalışma, bazı sapkın fikirleri insanlara şirin gösterip onların bağlanmalarını sağlama anlamlarında kullanıldığı kabul edilir. Bu durakta, yaşadığımız zaman diliminde karşılaştığımız, kimi zaman büyük infiallere sebep olan yalan haberlerin hâl-i pürmelâli ne ola?

Yalan haber ve fitnenin savaş alanı, “internet” denilen vasıta. İnternetin sağladığı “bilgiye kolay ulaşım, haberlerin hızlı şekilde dolaşımı ve insanları ağlar üzerinde buluşturma” gibi faydalarla birlikte, özellikle sosyal medya üzerinden dolaşıma giren “sahte haberlerin” kamuoyunun objektif/doğru haberlere ulaşma idealini olumsuz şekilde etkilemektedir.

Muhtevası/içerikleri her ne kadar engellenebilir olsa da bunların tamamını ortadan kaldırmak imkânsızdır. Bu bakımdan yalan haber ve dezenformasyon, devletler için mücadele edilemediği ölçüde bir millî bekâ ve milletlerarası güvenlik problemi olmaya devam edecektir.  

Gerek karmaşık/kaotik yapısı, gerekse onu kullananların amacı ve politik yaklaşımlarındaki tercihleri, sosyal medya platformlarını her an bir silaha dönüştürülebilen yapılar olarak karşımıza çıkarmaktadır. Günümüzde sosyal medya platformları, dijitalleşen diplomasinin bir mecrası olmanın yanında, aynı zamanda devletlerin birbirleri ile yürüttükleri enformasyon savaşlarının da yeni cephesi olma özelliğini taşımaktadır.

Tüm bu baş döndürücü gelişmeler karşısında, Batı’nın teknoloji ve internetin yayılımı ile ürettiği “dijital diplomasi” kavramının bugünlerde “sosyal medya” ve “deepweb” gibi sanal araçlar üzerinden yürütülen bir enformasyon savaşına da şahitlik etmesi manidardır. Çünkü Batı, hep o bildiğimiz sömürgeci Batı’dır.

Günümüzde yeni iletişim teknolojilerinin gelişimiyle habercilik pratiklerinde birçok dönüşüm yaşanmakta, kamuoyuna sunulan haberlerin doğruluğu ve güvenilirliği güncel bir sorun olarak önemini korumaktadır. “Hakikat sonrası” olarak adlandırılmaya başlayan çağda, kişisel kanaatlerin, inanışların ve duyguların objektif gerçekliğin yerini almaya başladığı da sıklıkla dillendirilmektedir. İnternet ve sosyal medyanın kullanımının yaygınlaşması ve gündelik hayatların bir parçası olmaya başlaması, yaptığı birçok olumlu etkinin yanında (hızlı iletişim, zaman-mekân kısıtlarının ortadan kalkmaya başlaması, enformasyona kolay erişim gibi), özellikle sosyal medyada sahte haberlerin hızlı bir şekilde yayılması gibi menfi/olumsuz bir sonucu da beraberinde getirmiştir.

İslâm, kardeşlik dinidir. Birlik, beraberlik, huzur ve medeniyetin temelidir. Bugün yaşanan ayrılıklar, terör ve fitneler, İslâm dininden uzaklaşmamızdan, dinde ve vatanda bölücülük yapılmasından kaynaklanmaktadır.

“Ey iman edenler! Hep birden tam bir teslimiyetle İslâm’ın sulh ve selâmetine girin. Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.” (Bakara, 208)

Toplumda fesat çıkarmak, meşru yönetime karşı silahlı ayaklanma, silahlı gasp ile toplum güvenliğini bozmak ve yol kesmek, Kur’ân’daki “fesat fi’l-arz” (yeryüzünde fesat çıkarmak) kavramının içine girer. Bu türden olumsuz davranışlar, dinin zarurî hedefleri olan can ve mal güvenliğini ortadan kaldırır. Müslümanların İlâhî emre itaat ederek, Hucûrat Sûresi 6’ncı ayetteki, “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz” ikazını akıllarından çıkarmamaları önemlidir.

Son sözümüzün hikmeti haddimiz değil; kelâmı Hakk söylesin: “Allah, Kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” (Saf, 4)

Allah-u Teâlâ, gerek iç düşman olan bölücülere, gerek harp meydanında dış düşmanlara, kâfirlere karşı cihat etmek için rızasında birleşenleri, İlâ-yı Kelîmetullah için çalışanları sever, onlardan hoşnut olur. Vesselâm…