Vesayetçilerin değişmez stratejisi: Yalan terörü (2)

Ya fitneyi bastırmamız veya fitneden gelen azaba bizim de uğrayacağımızı unutmamamız lâzım. Nitekim görülüyor ki, Allah-u Teâlâ’nın ayet-i kerimeleri birleşmemizi emrediyor. Zira bu bölünmeler başımıza büyük felâketler getirebilir.

ŞİMDİ biraz hafızalarımızı yoralım ve biraz eskiye, birkaç sene önceye gidelim…

Daha yakın dönemin utanç günlüklerine bakacak olursak, karşımıza 17/25 Aralık küresel darbesi, sözde adalet mekanizması üzerinden yapılan operasyon çıkar karşımıza.

Düşman kardeşler ittifakının 28 Şubat’tan bu yana yeni bir darbe bekleyen ve beklemekten vazgeçmeyen stratejik ortaklar olarak vazgeçmedikleri anlaşılıyor. O meşum hareket FETÖ’nün kripto mesajlarıyla birleşen karanlık yürekleri önce sosyal medyayı devreye soktular. Algı çalışmalarını muhalefet partileriyle birlikte yürüttüler. Hatırlayınız, görsel ve yazılı medya yönlendirme ve manipülasyonda sınır tanımadı. Gerek şantaj yolu, gerekse iftira ve kasetlerle, karalamalarla ekranları kapladılar, gazetelerden taştılar, kürsülerden millete parmak salladılar. Devletin şah damarını kesmeye kalktılar. Başaramadılar. Ama vazgeçmediler.

Yeni bir takvim belirleyip, mübârek ordumuz içinde devşirdikleri mankurtlarla 15 Temmuz işgal girişimi için stratejik ortaklıklarını derinleştirdiler. Terör saldırıları ile başladılar. Sistematik bir şekilde ekonomiyi hedef aldılar. Milletin sinir uçlarına dokunan manipülatif haberlerin sayısını artırdılar. Dijital medya ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Hükümet’in devrileceğine yönelik algı operasyonlarını devreye soktular. Türkiye tarihinin en kanlı terör saldırısı, ayrıca işgal ve darbe girişimi olan 15 Temmuz’a zemin hazırlamak için trol hesapları devreye soktular. Türkçü, Kürtçü, türkücü, sağcı, solcu, Atatürkçü ve Kemalist maskeli troller, kanlı girişim öncesi devlet sırları niteliğindeki bilgilerin içeriğini değiştirerek iktidarı hedef aldılar, darbe imalarında bulundular, hakareti olağanlaştırıp yalanı meşrulaştırmaya kalktılar. Devletin üst düzey bürokratlarını açık açık tehdit ettiler.

FETÖ’nün sosyal medyada verdiği mesajları ana muhalefet partisi, provokatif bir şekilde propaganda malzemesi yaptı. Moda deyimle, Pensilvanya sufle verdi, o da seslendirdi. Konuşma metinleri ile FETÖ’nün sosyal medyada verdiği mesajlar birebir örtüşürken, hep birlikte “Yatakta basıp şafakta asacaklar”, “İyi bir çıkış yok artık! Kötü, daha kötü, en kötü çıkış var. Kötü olan darbe diyelim, gerisini siz tahmin edin”, “Sürgündeki Erdoğan ve Erdoğan sonrası döneme hazırlık”, “Tümsek çoktan aşılmış, aydınlık günler de yakındır”, “Cumhurbaşkanı için iki ihtimâl vardır: Ya saraydadır, ya hapishanededir” şeklinde paylaşım ve açıklamalar yaptılar.

Birden durdunuz, değil mi? Süreç, geride bıraktığımız son altı aya ne kadar da benziyor? Önce ekonomik operasyonlar, ardından ormanları yakanlar tarafından başlatılan hileli yönlendirmeler ve manipülasyonlarla hakikati tersyüz etmeye çalıştılar, çalışıyorlar.

Bugün de depremler üzerinden kullanılan lisan ile dezenformasyon tekniği aynı. Bunu yaptılar. Tabiî afet olan çığları, enkaz altında kalan acılarımızı propaganda aracı olarak kullanmaları da merhametsizliklerinin alâmet-i farikası oldu. Terör olaylarını manipüle etmek şirretliğini adeta bülten hâline getirdiler.

Bunlar bir tarafa, milletimizin bekası ve gönül coğrafyamızın mazlumlarına uzanan şefkat eli derken İdlib, Libya, Karabağ üzerinden üretilen eş zamanlı sosyal medya yalanlarının ana muhalefet partisi eliyle tersten propaganda malzemesi yapılması ve de şehit cenazelerinde timsah gözyaşları, kendilerini açık etmeler, şehit yakınlarına (affedersiniz) sin-kaflı saldırılar rutin hâle geldi.  Terörizmin değil de SİHA ve İHA’ların hedef gösterilmesi, terörle mücadeleye gölge düşürmeye kodlanan sözde siyasiler, kutuplaştırmayı derinleştirecek eylemler, ezanların ıslıklanması ve sabote edilmesi ve daha akla gelmeyen şeytanî birçok fiil bunlardan bazı can alıcı örnekler. Bu güruhun ve onların hempalarının silahı yalan, iftira ve fitnedir. İhtisas alanları ise şiddetin dilini mermi olarak kullanabilme ve utanma duygularını yitirmeye kodlanmalarıdır.

Sayfalar dolusu, akıllara ziyan yalan ve hezeyanların çetelesini tutmaya kalkarsak, buna ne yerimiz, ne de arşivler dayanabilir. Rabbim katında yalan söylemek ve iftira atmak günah-ı kebir sayılmıştır. Bütün bu yalan ve iftira ummanının Din-i Mübîn-i İslâm’daki karşılığı nedir?

“İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız, kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız.” (Mâide, 2)

Bu emr-i İlâhî karşısında bütün Müslümanların birleşmeleri ve Hazreti Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaları gerekir. Kim ki bunu yapmazsa, Allah-u Teâlâ’nın apaçık emr-i şerifine itaat etmemiş olur. Din-i İslâm’ı parçaladığı için şeytan fırkasından olmuş ve kendisini cehenneme hazırlamış demektir.

“Kâfir olanlar bile birbirlerinin dostlarıdırlar. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat (kargaşalık) olur.”

Allah-u Teâlâ, müminlerin birbirlerinin dostu olduğunu zikrettikten sonra, onlarla kâfirler arasındaki dostluğu da kesmiştir. Müminler birleşip birbirlerine destek vermezlerse, birbirlerinin dostu olan kâfirler, fitne ve fesat çıkarmaktan geri kalmazlar. İşte Allah-u Teâlâ onlara karşı birliği, beraberliği ve onlara karşı mücadeleyi emrediyor. Şayet bu yapılmazsa, fitneye müdahale edilmezse, fitne ve fesat alır başını yürür. Umumun helâkine vesile olur bu. Bunun içindir ki, Din-i Mübîn’i ve vatanımızı parçalamak isteyenlere müdahale etmemiz, ifsatlarına set olmamız gerekiyor. Aksi hâlde Allah-u Teâlâ’nın azabı bize de dokunur.

Diğer bir ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor: “Öyle bir fitneden sakının -ki aranızdan sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz, hepinize sirayet eder-. Bilin ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Enfâl, 25)

Allah-u Teâlâ fitnenin, çıkınca herkese isabet edeceğini beyan ediyor. Ya fitneyi bastırmamız veya fitneden gelen azaba bizim de uğrayacağımızı unutmamamız lâzım. Nitekim görülüyor ki, Allah-u Teâlâ’nın ayet-i kerimeleri birleşmemizi emrediyor. Zira bu bölünmeler başımıza büyük felâketler getirebilir. Ümmü Seleme Validemizden rivayet edildiğine göre, Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Ümmetim içinde açıktan kötülükler işlenirse, o zaman Allah-u Teâlâ, katından hepsine birden azap eder. (Ya Resûlullah! Onların içinde salih insanlar yok mudur?) Evet, vardır. (O hâlde onlara bunu nasıl yapar?) İnsanların başına gelen, onların da başına gelir. Sonra Allah’tan bir bağışlanma ve hoşnutluğa ulaşırlar.” 

Bu izahattan sonra milletimizin irfanına bakmak üzere haftaya devam edeceğiz…