
ESKİDEN beri atı Türklerin evcilleştirdiği bilinmektedir. Bu görüşü ispatlamak belki zordur ancak Türklerin hayatında atın vazgeçilmez bir yeri olmuştur. Zaten göçebelik ya da konar göçerlik, atı hayatın vazgeçilmezi hâline getirmiştir. Ancak o dönemde ata duyulan ihtiyaç ile modern dönemde atın yeri oldukça farklıdır. Bugün ganyan olarak bilinen at yarışları artık bir şans oyunu, bir kumar durumuna gelmiştir. Bu kumarın merkezi ise İstanbul’daki Veliefendi Hipodromudur.
Veliefendi’nin kimliği, at kumarı ve ganyandaki garip yeri ise oldukça şaşırtıcıdır.
Şeyhülislam Veliyyüddün Efendi (Ö.1768), bir iftiranın sonunda Osmanlı Padişahı Üçüncü Mustafa tarafından görevinden alınarak sürgüne gönderilmiştir. Ardından iftiraya uğradığı anlaşılınca Üçüncü Mustafa tarafından bir çeşit özür mahiyetinde kendisine İstanbul Bakırköy’de “Çırpıcı Çayırı” olarak bilinen arazinin sahile bakan 596 dönümlük kısmı bağışlanmıştır. Veliyyüddün Efendi bu araziyi daha sonra mesire yeri olarak İstanbul halkının faydalanması için vakfetmiştir.
İşte bu Veliyüddin Efendi, daha sonra kısaca “Veli Efendi” diye anılmıştır. Türk Dil Kurumu’nun bir icadı olarak, Veli Efendi iki ayrı kelimeden oluşmasına karşılık birleşik yazılmaya başlanmıştır (“Veliefendi”).
Veli Efendi bu araziyi vakfetmesinin yanında, mesire yerinin korunması ve bakımını da gözetmiş, çeşmeler yaptırmıştır. Ölümünden sonra da bu bakımın devam edebilmesi için gerekli gördüğü kadar para ve dükkânlar bırakmıştır.
Bahis oynanan at yarışları, Türkiye’de ilk defa 23 Eylül 1856’da, İngiltere’nin İzmir Konsolosu Mr. Patterson tarafından düzenlenmiştir. Patterson, Smyrna Races Club (İzmir Yarış Kulübü) adlı kulübü de kurmuştur. İzmir yarışları yılda bir kez ve Paskalya günlerinde yapılmıştır. İzmir’deki bu yarışlar Birinci Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. İngiliz Konsolosunun başlattığı bu at yarışı hikâyesi sahipsiz kalmamış, zamanla resmî bir mahiyet kazanarak ve genişleyerek bugünlere kadar gelmiştir.
Enver Paşa, İstanbul’da at yarışları yapılması için Almanlardan oluşan bir teknik heyetin yer tespitini 1911’de isteyince, Alman heyet, Veli Efendi’nin vakfettiği araziyi beğenip tavsiye etmiştir. Atların koşması için iki pist ve iki tahta tribün ve bir hakem kulesi ile bu mesire alanı hipodroma dönüştürülmüştür. Bir vakıf arazisi, devlet zoruyla amacı dışında bir iş için kullanılmaya başlanmıştır. Mesire alanı, yeni adıyla Hipodrom, 1913’te Osmanlı Jokey Kulübü’ne (OJK) tahsis edilmiştir. OJK’nin o sırada başkanı ise Said Halim Paşa’dır. Bir vakıf malının/arazisinin amacı dışında kullanılmasına itiraz etmesi, hatta engel olması umulacak olan Said Halim Paşa, her nedense arazinin gasp edilmesini dikkate bile almamıştır.
1909’da İstanbul’da kurulan Osmanlı Jokey Kulübü (sonraki adıyla Türkiye Jokey Kulübü) için de bu durum muhtemelen ilham kaynağı olmuştur. İslâmcılık tezinin önemli isimlerinden Said Halim Paşa’nın 1913’te Osmanlı Jokey Kulübü’ne başkan olması, başkaları için şaşırtıcı olsa bile kendisi için muhtemelen ayrıntıda kalan önemsiz bir olaydır. Elinde bulunan hesapsız servetin bir kısmını da at yarışları için harcamakta hiçbir sakınca görmemiştir.
Savaş nedeniyle İzmir’deki at yarışlarının bitirilmesinin ardından yarışların İstanbul’da yapılması çalışmaları başlatılmıştır. Enver Paşa’nın desteği ile Sipahi Ocağı Binicilik Kulübü ve Islah-ı Nefs-i Feres Cemiyeti (At Soyunu İyileştirme Derneği) kurulmuştur. Veli Efendi çayırının at yarış alanı (hipodrom) olarak düzenlenmesi de bu döneme rastlamıştır.
Enver Paşa’nın yaptıklarını kıskanıp hem de tercih eden Kemal Paşa ise 1920’de Ankara İstasyonu yakınında iki dönümlük bir alanın at yarış pisti olarak düzenlenmesini temin etmiştir. O yokluk ve savaş ortamında bile yöneticilerin at yarışları konusunda birbirleriyle yarıştıkları görülmüştür.
İstanbul işgal altındayken bile at yarışlarının düzenlenmesi için İngilizler çalışmalarını devam ettirmiştir. 1922’de İskoç (İngiliz) Sir Loftus Bates öncülüğünde Makrikuey Racing Syndicate (Bakırköy Yarışçılık Sendikası) kurulmuştur. Bu sendika Veliefendi Hipodromuna bir beton tribün yaptırıp engelli koşu pistini idman pisti hâline getirmiştir. Çağdaş kurallara göre bu sendikanın yaptırdığı yarışlar bir yıl sürmüştür. At yarışları bir yıllık aradan sonra Akif Akson ve Hacıbekirzade Ali Muhiddin Bey gibi kimselerin girişimleri ile Büyükdere At Yarışları başlamıştır.
At yarıştırmak için yarışırcasına…
Tek partili CHP idaresi at yarışlarına ilgisiz kalmamıştır. 1926’da 904 sayılı “Islah-ı Hayvanat Kanunu” çıkarılmış ve bu kanuna dayanarak “Yüksek Yarış ve Islahat Encümeni” kurulmuştur. Encümen o dönemde, günümüzdeki Türkiye Jokey Kulübü’nün karşılığı olmuştur. At yarışları, bu encümen idaresinde yıllık bir program ile İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Samsun, Sivas ve Konya’da yapılmıştır.
Ahmet Atman ve Fikret Yüzatlı gibi kimselerin idaresinde 1941’de Yarış Atları Yetiştiricileri ve Sahipleri Derneği kurulmuş, bu dernek tarafından 1948’ye kadar Ankara ve İstanbul at yarışları yapılmıştır.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’in onayı ile dönemin Devlet Bakanı Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Kocaeli Milletvekili Saim Önhon, Halim Said Türkhan, Nejat Evliyazade ve Said Akson tarafından 23 Ekim 1950’de Türkiye Jokey Kulübü (TJK) kurulmuştur.
TJK’nin 1950’de 24 kişi olan aslî üye sayısı günümüzde 112 kişiden oluşmaktadır. 1953’te Menderes hükümetinin kararı ile TJK, “kamu yararına çalışan derneklerden” sayılmış ve “Türkiye” adının kullanılmasına izin verilmiştir. Kulübün kurulmasından üç yıl sonra “Türkiye” adı izinli hâle getirilmiştir. TJK, 12 Ekim 1986’da olağanüstü kongre kararıyla merkezini Ankara’dan İstanbul’a taşımıştır.
TJK’nin isteği üzerine Necip Fazıl Kısakürek (NFK), 1958’de “Ata Senfoni” adlı kitabını yazmıştır. “Ata Senfoni”, roman ve tiyatro arası bir eserdir. Yedi bölümden oluşmuştur. Mistik unsurlar ile kumar alışkanlığının birleşmesi üzerinde kuruludur. Necip Fazıl, kitabın sunuşunda Ata Senfoni’nin “dünya at edebiyatının benzersiz bir eseri” olduğunu ileri sürmüştür. Kur’ân’da ve tarihte atın nasıl görüldüğüne yer vermenin yanında at bahislerini (yarışlarını) anlatmıştır.
TJK tarafından düzenlenen at yarışlarından olan “Gazi Koşusu”, 1927’de CHP Genel Başkanı Kemal Paşa tarafından başlatılmıştır. Paşa, Soyadı Kanunu ile dinî unvanları “istismar edildiği” gerekçesiyle yasaklatmış olmasına karşılık, aslında dinî bir unvan olan “gazi” kelimesinin (Âl-i İmran, 156) başkalarınca kullanılmasını yasaklayarak ve kendi şahsına tahsis ettirerek ömrünün sonuna kadar bizzat kullanmıştır.
Gazi Koşusu
Peki, “Gazi Koşusu” ne demektir? Koşan atlara mı, atların binicileri olan jokeylere mi, yoksa koştukları alana mı gazi denilmektedir? Bu adlandırmanın münasebeti oldukça kuşkuludur. Son yıllarda bu yersiz adlandırmaya “Gazi Meclis” de eklenmiştir. Meclis saldırıya uğradığı için gazi ise, benzeri bir saldırıya uğrayan köprüye neden gazi denilmemiştir?
At yarışları günümüzde bir şans/kumar oyunudur ve oldukça yaygındır. Bir koşuda yarışan atlardan hangisinin birinci geleceğini tahmin etmek üzere oynanır. Bunun için hazırlanan çeteleler (kolonlar) doldurulur. Para karşılığında bu kolonlar bayilere yatırılır. Tahmin doğru çıkarsa kolonu dolduran kişi ödüllendirilir. Bu bir oyundur ve piyangodan, Spor-Toto’dan farkı yoktur.
At yarışları “beşli, altılı, yedili ganyan” diye adlandırılmaktadır. “Ganyan” kelimesi, Fransızca “gagnant”tan gelmektedir. Gagnant ise “kazanan, şans” demektir. Yarıştaki at sayısına göre de beşli, altılı, yedili ganyan diye adlandırılmaktadır.
Doğrudan bir kumara/yarışa “gazi” adının verilmesi Müslümanların inançlarını aşağılamaktır. Müslümanlar, din için savaşırken ölenin şehit, kalanın gazi olduğuna inanırken, tutup bu gazi adını bir at yarışına vermek, Müslümanların değerlerine nasıl bir düşmanlıktır?
1927’nin aç ve sefil Türkiye'sinde birinciliği kazanan atın sahibi Ali Muhiddin Hacıbekir 10 bin TL almıştır. O dönemde bu büyük bir paradır. Kemal Paşa’nın uygun gördüğü bir yarış için 10 bin TL’nin lafı mı olurdu? 2023’te birinci olan ise 5 milyon 250 bin TL aldı. Depremde on bir ili yıkılan, ekonomik kriz ile boğuşan Türkiye’de bu kadar büyük bir para at yarışında birinci olana verilmektedir. Demek ki bazıları için kumarın/at yarışının adı “Gazi Koşusu” olunca akan sular durmaktadır.
Vakfa ihanet utancı
At yarışı bile Kemal Paşa’nın özel mülkiyet alanı sayılır ve o gün bugündür “Gazi Koşusu” diye hemen hemen her yıl yapılmaktadır. 1980’den itibaren atlar “Gazi Koşusu” adı ile İstanbul’da koşmaya başlamışlardır. 1970’ten itibaren at yarışını kazanan jokeylere Kemal Paşa’nın at üzerindeki gümüş heykeli verilmeye başlanmıştır.
596 dönüm araziden oluşan Veli Efendi Hipodromunun mülkiyeti Tarım Bakanlığı’na aittir. 1953’ten beri Şeyhülislâm Veliyüddin Efendi’nin İstanbul halkına mesire yeri olarak vakfettiği bu alan, bir çeşit kumar işletme merkezi adı olarak kullanılmaktadır. Veli Efendi’nin vakfı yok sayılmaktadır. Vakıf arazisi gasp edilmiştir.
Bir Osmanlı Şeyhülislâmı olan Veli Efendi’nin adının at kumarı ile anılması, Türkiye’yi yönetenler bakımından utanılacak bir iştir.
Türklerin göçebelik zamanından beri hayatlarının bir parçası olan atı tarih boyunca kendi aralarında yarıştırdıklarının örnekleri ile para karşılığında bahis oynanan at yarışlarının birbirinden farklı iki ayrı konu olduğunu işin başında teslim etmek gerekir. Hatta Hazreti Muhammed’in ve sahabelerinin bile zaman zaman at yarıştırdıkları gibi bilgilerle günümüzdeki at yarışlarının benzerliklerini gösterme çabası da bir cehalet örneğidir.
Kaynakça
Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislamları, Ankara 1972, s.143.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.IV/2, s.488492
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilatı, s.191-194.
Nimet Uyken, Türkiye Jokey Kulübü Tarihçesi, İstanbul 2000.
Ozan Toron, Türkiye’de At Yarışlarının Tarihi ve Etnografisi, İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi, Doktora Tezi, 2020.
Ömer Sivrikaya, “At Kültürü ve At Yarışları – Düzce Örneği”, Karabük Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl. 2017, C.7, S.2.