Ve “Türkiye Yüzyılı” başladı

Güçlü devlet ve güçlü millet, her daim teyakkuz hâlindeki devlet ve millettir. Yıkmışız bütün yükü Reis’e, biz keyfimize bakıyoruz. Artık bırakın bu keyfi! Dâvâ eri olabilmek için önce hak etmek gerek. Sorun bakalım kendinize, Tayyip Erdoğan gibi lideri hak ediyor muyuz? “Devlet ebed müddet” nedir sanırsınız?

28 Mayıs 2023 tarihi itibariyle “Türkiye Yüzyılı” başlamıştır. Bu, cihana karşı verilen mücadelenin sonucunda alınan bir fetihtir. Fetih İslâm’da esastır ve sonsuza dek sürecektir. Bu esasın muhafızı Türklerdir. Devlet ebed müddettir.

28 Mayıs büyük bir zaferdir. Bu, büyük bir kuşatılmayı yarmak demektir. Bu bütün dünyaya haykırıştır. Ne demişti Reis? “Başaramayacaksınız!” Başaramadılar. Hâlâ arkalarındaki gücün ne olduğunu göremeyecek kadar zavallılar o başaramayanlar.

Recep Tayyip Erdoğan, bu milletin teveccühüne ve iradesine mazhar olduğu için veyahut da bu devletin yükseliş kaderine paralel düştüğü için bu milletin gönlünü kazanmıştır. Öyle ki, 21 yılda girdiği bütün seçimleri kazanmayı Allah’ın nasip ettiği bir kul olmanın değeri, sandıkla ölçülemeyecek kadar büyüktür.

Denir ya, “Bir duamız var, bir de Duyanımız”. 20 yıllık başarının sırrı işte bu sözde yatmaktadır. İşte sandığa da yansıyan budur! İnşallah bu aşamadan sonra bu büyük fırsatı tepmeden, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde, son üç yüz yılda badireler atlatan devletin yeniden yükselerek millîleşmesi esası, zirveye çıkarak gerçekleşecektir.

***

Şöyle tarihe bir bakalım… Türklerin kurduğu devlet sistemleri, ne olursa olsun, istişare ve millet esaslıdır. Devletlerin adları ve görev alan şahıslar değişir ama kurucu unsur, millet, devlet aklı ve iradesi değişmez. Değişmemiştir. O yüzden liderler çok önemlidir. Türk tarihi şunu göstermektedir ki, Sultan Alparslan’dan Recep Tayyip Erdoğan’a kadar uzanan bu kutsal yolculuk için “Allah bizimledir” sözü gerçeğin ta kendisidir!

Bugün Türk Devleti’nin 300 yıllık Türkleşme hedefi yeni bir evresini yaşamaktadır. Ya devlet Türk olacaktı ya da yeni bir yüzyıl daha kaybedilecekti. Allah bu şansı yine Recep Tayyip Erdoğan’a vermiştir. İnşallah o, bunu başaracaktır. “Kızılelma” vurgusu ve Türk Devletleri Teşkilatı’nın bugüne değin olmadığı kadar yükselen bir değer olarak ortaya çıkması, bu kutsal yola çıkışın mihenk taşlarıdır.

Ancak bizim de karınca misâli, devletin yeniden Türkleşmesi için, Türk Devleti’nin yeniden hâkim olması ve İslâm coğrafyasının rahatlaması, ümmetin bir arada olması için elimizden geleni yapmak zorunluluğu hâsıl olmuştur.

Bu vatanın içine yerleşmiş, bizden gibi görünüp aslında bizden olmayan ve gizli hesaplar yapanları deşifre etmeli ve onlara fırsat vermemeliyiz.

***

Evet, seçim kazanılmış ve bir kez daha dünyaya güçlü bir “Türk mührü” vurulmuştur. Ama asıl mücadele, Türkiye Yüzyılı şimdi başladığına göre, karşımızda Türk Devleti’nin bağımsızlığını kabul edemeyen hainlerin durmayacağını çok iyi bilerek başlayacaktır. O nedenle Recep Tayyip Erdoğan’ı bu büyük mücadelede, tarihin tekerrür etmesine müsaade etmeden, Abdülhamid Han’ın yalnızlığına terk etmemeliyiz. Unutulmasın, Sultan Abdülhamid’in tahtan indirilişi sürece derstir!

Sevgili dostlar, kara, hava ve deniz ulaşımı ve taşıma vasıtalarını işleten şirketlerin sahipleri, genellikle sürücü, pilot ve kaptan kullanırlar. Fakat zaman zaman dümene, kokpite kendileri geçerler. Her iki durumda da muavin/hostes ve yolcu içeriden, diğerleri dışarıdan seyir hakkında kaptanın/pilotun mülkiyeti, niyeti ve vaziyeti hakkında tam, kesin ve doğru bilgiye vâkıf değildir ve bu yüzden izah veremezler. İki muavine bakıp da içeriden bilgi aldığını zanneden yanılır. Siz siz olun, Recep Tayyip Erdoğan adına niyet okuyanlara inanmayın! Onun niyeti, Allah ile kendi arasındadır. Ve 20 yılda yaşadığı bütün zorlu ve kritik süreçlerden alnının akı ile çıkması bunun kanıtıdır.

***

Çok ama çok muktedir olduğumuz gerçeğine rağmen korkakça, ümitsizce, ürkekçe nasıl oluyor da “Seçim gitti gidecek” diye davrandığımızı birbirimize sorma zamanıdır. 

Unutmayın ki, Recep Tayyip Erdoğan, artık AK Parti Genel Başkanı olmaktan önce Devlet’in başına geçen devlettir. Devlet aklıdır. Bugüne kadar gelenlerden çok farklıdır Recep Tayyip Erdoğan. Milletin adamı o!

Devlet; milletin onuru, bekânın omurgası ve birlikte yaşamanın ebedî onayıdır. Türk devlet geleneğinde milletin kaderi devletle bir ve aynıdır. Bugün milletin kaderi Tayyip Erdoğan’ın kaderi ile örtüşmüştür.

Osmanlı Devleti’ni Araplar üzerinden bölen Siyonizm, Osmanlı’ya ihanet eden Arapları o günden bugüne kan deryasında yüzdürdü. Bugün Kürt kardeşlerimiz üzerinden Orta İsrail’i kuran aynı Siyonizm, Büyük İsrail hedefine yönelmiştir. Ki bunu Kürtler üzerinden başarmaya çalışıyorlar, ancak başaramayacaklar. Çünkü her Kürt PKK değildir. Çünkü PKK, Kürt değildir!

Bu durumun vurgusunu her daim güçlü şekilde yapmak gerekir ki Türk Devleti’nin vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğü üzerine kimse ev inşâ etmeye kalkmasın!

***

Şöyle bir arka plâna da bakalım… İçeride ve dışarıdaki düşmanlarımız bizden onlarca, yüzlerce, hatta belki binlerce kat güçlü iken Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülkenin makus talihini yenmek için ortaya çıkışı tesadüf müdür? Asla!

Ne diyor merhum Sezai Karakoç? “Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır/ Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır/ Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır/ Yanmışsam, külümden yapılan bir hisar vardır…” İşte Recep Tayyip Erdoğan gerçeği bu sözde saklıdır aslında. Ve üzerine oynanan bütün oyunlara, bütün kumpaslara karşı yıkılmaması ve başı dik, alnı açık yürümesinin, Türk milletinin kaderi olmasının nedeni işte budur.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı zamanından bugüne artarak (yüzde 35, 40, 50 ve 52) destek alıyor ve her zaman rakiplerini yeniyor. Dışarıdaki düşmanların Kovid-19 Salgını, ekonomik krizler ve savaşlar yüzünden “iskeleye yandan sıra sıra bağlı şehir hatları vapurları” gibi birbirlerini kazıklamaları; içerdekilerin ise gözleri bağlı hâlde ellerinde peşkir, birbirleriyle dövüşmesi ve durdukları yerde nefessiz, yorgun, çaresiz ve zayıf kalmaları nedendir?

Allah, Türk milleti ile birliktedir. Yeter ki iman edelim! Yeter ki gösterdiği istikamette yürüyelim! Ayasofya’mızın ibadete açılmasının Recep Tayyip Erdoğan’a nasip olması nedendir sanırsınız? O mührü Erdoğan’a kim vurdurmuştur?

***

Türkiye enerji de nereden nereye geldi. Ne denli yeraltı kaynaklarına sahip olduğumuz noktasında Türk Devleti’nin makus talihini kim yendi? Kim “Bu ülkede Enerji ve Tabiî Kaynakları Bakanlığı da varmış” dedirtti? Recep Tayyip Erdoğan! Neden? Çünkü ondan önce  “Türkler başaramaz”, “Türkler çıkaramaz”, “Enerji Türklerin neyine?”, “Türkiye’de yeraltı kaynakları yok” diyerek algı yaratıp uzun yıllar söz konusu bakanlığı işlevsiz hâle getirdiler. Ya şimdi?

Doğalgazıyla, petrolüyle, rüzgâr enerjisiyle, altın madenleri ile, nükleer santralı ile tam bağımsız Türkiye için, savunma sistemlerinde olduğu gibi enerjide de tarih yazan bir irade var. Türkiye Yüzyılı’nda Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı’nın daha da geliştirilerek Türk ekonomisine büyük destek olacağına inanıyorum.

Yaşıyoruz, görüyoruz. Türkiye’nin her karış toprağı yeraltı zenginlikleri ile dolu. Gördük işte, Güneydoğu Anadolu’da terör bitti. Üzerleri betonlarla kapatılmış kuyular açıldı. Rahat bir şekilde yapılan sondaj çalışmalarımızda petrol fışkırdı. O nedenle yeni dönemde Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ayrılarak iki ayrı bakanlık şeklinde daha büyük görevler üstlenebilir ve Türk ekonomisinin can simidi olabilir. Türk sanayiinin büyümesi ve dünyayla rekabet edebilmesi için yeraltında bulunan tüm kaynaklarımızın ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Bu amaçla seferberlik ilân edilmeli, Devletimizin kuracağı yeni ve hızlı bir organizasyonla ilgili kurum ve kuruluşların koordineli çalışması sağlanmalı. Madencilik problemlerinin millî güvenlik meselesi olarak dikkate alınması gerekmektedir.

***

Ve bizim bugün öyle böyle değil, çok ama çok muktedir olduğumuz gerçeğine rağmen korkakça, ümitsizce, ürkekçe nasıl oluyor da “Seçim gitti gidecek” diye davrandığımızı birbirimize sorma zamanıdır. Zafer her daim inananların olmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha demiştir ki, “Güçlü, cesur, atik, kendimizden emin olmalıyız. Korkaklar zafere lâyık değildirler”. Yegâne husus işte budur!

Güçlüyüz, vakuruz, eminiz. 2019’u unutmayalım, halk yaptıklarımıza değil, yapabilme iktidarımıza oy verdi. Âlem-i İslâm’ın duası Cumhurbaşkanı Erdoğan’adır, kimse kerameti kendisinde aramasın!

***

Bakınız, bizdeki muhalefetin refleksleri Fransa’yı andırıyor. 15 Temmuz devam ediyor. ABD’si, AB’si, NATO’su, İngiliz’i dün olduğu gibi bu seçimden sonra da hesap içinde olacaktır. Onlar pes etmezler. Yeter ki biz hep teyakkuz hâlinde olalım!
Yeni dünya düzeni, yeni yüzyıl, yeni binyıl söylemleri arasında dünya, seyredilebilecek bir vakti yaşamıyor. Allah, Devletimize ve milletimize zeval vermesin! Allah, Reisimizin gücünü ve kudretini, devletini ve şevketini, ömrünü ve bahtını uzun, açık ve daim eylesin!

Bu milleti kimse basiretsiz görmemeli. “Devlet ebed müddet” için mücadele etmek, ter dökmek, emaneti gelecek nesillere en güzel şekilde teslim etmek her Türk evlâdının görevidir. Koltuğumuza yaslanıp kahve yudumlayarak ahkâm kesmekle emaneti koruyamayız.

***

Güçlü devlet ve güçlü millet, her daim teyakkuz hâlindeki devlet ve millettir. Yıkmışız bütün yükü Reis’e, biz keyfimize bakıyoruz. Artık bırakın bu keyfi! Dâvâ eri olabilmek için önce hak etmek gerek. Sorun bakalım kendinize, Tayyip Erdoğan gibi lideri hak ediyor muyuz? “Devlet ebed müddet” nedir sanırsınız?
Korkma, sen Türk’sün! Allah, Dinini sana emanet etmiş. Kıyamete kadar İslâm baki. O hâlde Türk de baki. Korkma, Sen Türk’sün ve başka şansın yok kardeşim!

Unutmayın, bizim millet ve devlet zekâmız, hele askerî aklımız muhteşemdir. Nasıl ki şeytanın aklına gelmeyen kötülükleri düşünüp “Tedbir alalım” diyorsak, yeri gelir, tankın önüne yatıp sigara içeriz, uçağa çatıdan atlamaya yelteniriz, tankın egzozuna atlet tıkayıp paletine un çuvalı boşaltırız. Olmadı, zırhlı araçları dozer operatörlerine kullandırırız. Fransa donanmasının üstüne ebabil kuşları gibi varlığı bilinen ama kendisi tespit edilemeyen binlerce görünmez cisim oluruz. Bizler, bugünün vatanseverleri, imkânsızı görmüş müyüz? Söz gelimi, zaman makinesine binsek, Fatih’in İstanbul’u kuşatmadan evvel yaptırdığı karadan yürüyen gemi inşaatında çalışsak ne hâlde olurduk?

***
Dostlar! Büyük liderlerin zamanında olağanüstü işler yapılır, büyük başarılar elde edilir, düzen değiştirilir. Ancak düzenden geçinenler rahatsız olurlar bundan. Onun için Fatih, Yavuz, Dördüncü Murad, İkinci Mahmud ve İkinci Abdülhamid, kendi zamanlarında nefret edilen liderlerdir. Onlar bütün ahval ve anlayışın üstünde davrandıkları için anlaşılmamışlardır.
Hâlbuki tarih yazılırken düşmanın saldırısı değil, devletin zaferi anlatılır. Bizim tefekkür tarzımızda kendi gücümüz, kabiliyetimiz ve başarımız temel olarak esas alınmıyor. “Benzinli mi, dizel mi?” tartışmasına girmeden elektrikli otomobil alanı açmak gibi… Dördüncü veya beşinci nesil uçak ya da ABD, Avrupa, Rusya ve Çin’den uçak alımı konularına değinmek ve bununlar uğraşmak yerine insansız hava araçları yeni alanlar açmak, nükleer tartışmalarıyla ortalığı meşgul edip protestolarını tarihe gömerek sadece elektrik üretimi değil, su sıkıntısını da önlemek üzere devasa barajlar ve tatlı su depoları ile su kaynakları açmak da birer karadan gemi yürütmek misâlidir. İşte biz buyuz!

***

Biz, dünyada eşi benzeri olmayan bir milletiz. Gördünüz yurtdışındaki vatandaşlarımızın ellerinde bayrakları ile nasıl konsolosluklara bayrama gider gibi yürüyerek gidip oy kullandıklarını. Bütün bunlar bizim devlet ve millet aklımızın birer örneği. Bugün bizim insanımız bile nedense bu aklı görmüyor. Bize acı mı lâzım? Yaramıza parmak basıldığında nasıl canımız acırsa, öyle canımız mı yanmalı illâ?

Uyuşturulmaya çalışıldığımızın farkında olalım. Adamlar, “Sana söz, yine baharlar gelecek” sloganının arka penceresinde, “Vatanını böleceğiz, sana hayat hakkı vermeyeceğiz; asacağız, keseceğiz” dediler, seyrettik. Büyük Türk milleti, son uyanışta bunlara geçit vermedi. Çünkü Allah, Türk milleti ile birliktedir. Dün böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacak. Yeter ki maneviyatınızı gerçekler üzerinde koruyalım!

***
Özetle, İlâ-yı Kelîmetullah ve Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi ve Kızılelma, birer gerçek olarak duruyor.

Parola belli; necip Türk milletine farklılık, anlam ve değer kazandıran, tarihin derinliklerinden terkiple dilinde, gönlünde, ahlâkında, inancında, aklında ve vicdanında taşıdığı muhteşem ilkeler manzumesini bir kutlu emanet olarak köklerine şırınga edip anlayarak ve kavrayıp, koruyup geliştirerek, insanlık var oldukça sonsuza kadar yaşatmak ve bu yüksek değerleri temsil etmesini hedeflediğimiz millî devletimizin yeryüzünün en güçlü devleti olmasına çalışmaktır şiarımız.

Ve Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, artık cihana hükmetme ve fetih için Türkiye Yüzyılı başlamıştır.