“MELİK dedi ki, ‘Onu getirin, kendime özel
(görevli) edineyim’. Onunla konuşunca da, ‘Sen bugün bizim yanımızda önemli
mevki sahibi ve güvenilir birisin’ dedi. (Yûsuf,) ‘Beni ülkenin hazinelerinin
başına getir. Şüphesiz ben iyi koruyucu ve iyi bilen biriyim’ dedi…”
(Yûsuf, 54-55)
***
Siyâsî
partilerin kongreleriyle ilgileniyoruz bugünlerde.
Daha
evvel hakkında çokça yazdığım bu konuyu, en başa taşıdığım iki ayetle tarif
etmek murâdındayım…
Hangi
şekilde gelip yerleştiyse, sivil toplum kuruluşlarımızın hepsine ama hepsine
girişmiş bir sözdür “Vazife alınmaz, verilir”.
Bu
sözün matematik anlamda mantıklı hiçbir yanı yok!
Neden
mi?
Siyâsî
partiler de dâhil bütün sivil toplum kuruluşlarında yönetim, delegasyondan yani
o kuruluşu oluşturan üyelerden yönetim vazifesine talip olduğunu beyan ederek
vazife ister.
Yani
yönetime görev veren, delegasyondur.
Bu,
ülke idaresi ile halk arasındaki münasebette de böyledir.
Yönetime
talip olanlar, kendilerine görev verilip de yönetim sürecine başlarlar yalnız
bu kez de yönetimin nasıl teşkil edileceği merak konusudur.
Yani
bir lider, bir önder, bir başkan lâzımdır. İşte burada basit bir çözüm bulunmuş
ve delegasyona denilmiş ki, “Sen yönetimi belirlerken lideri de seç”.
Burası
tamam, lider en baştan seçilince, yönetimin diğer alanlarının nasıl
şekilleneceği de kolaylaşacak. Lider, kendisine sunulmuş “seçilmişler”
arasından bir yönetim plânı yapacak.
Ancak
Türkiye’de bu iş, her yönüyle “sözde” kalıyor!
Delegasyona
çarşaf bir liste sunuluyor ve “Liderinizi seçerken bunları da seçmek
zorundasınız” deniliyor.
Bu
işin böyle olmadığı tek bir sivil toplum kuruluşu yok. Ancak kısmen de olsa
Cumhuriyet Halk Partisi’nde Parti Meclisi seçimi, delegasyonun doğrudan oyuyla
sağlanıyor. Bu noktada CHP’nin hakkını teslim etmek lâzım.
Genel
idare kurulu, merkez karar kurulu ya da parti meclisi şeklinde adlandırılan
uygulamalar içinden bir de partinin yönetim kurulu teşekkül ediyor. Burada
liderin doğrudan inisiyatifi söz konusu ki bu çok doğal…
Son
yıllarda daha da kilitleniş olarak görülüyor ki, delegasyona sunulan listelerin
tamamı lider adayları tarafından oluşturuluyor. Bu, şu demek: Kongrenin
yapılacağı güne kadar partiyi kimlerin yöneteceği ve parti hakkında kimlerin
karar alacağını partililer asla bilemez!
Yani
meselâ ben A partisinin mensubu olarak, oy veren vatandaş demiyorum, bizzat
mensubu olarak, parti hakkında karar alıcı ve hatta partimde yönetici olmak
istesem, bu konu hakkında adım atmam yasak! Bunu benim yerime tayin edecek biri
var. “Otur” deyince oturacağım, “Kalk” deyince kalkacağım…
Siyâsî
partilerin genel kongreleri, il kongrelerinin tamamlanması ile şekilleniyor.
İllerinki de ilçelerinki ile belirleniyor. Yani bir ilçenin delegasyonu,
partinin üyeleri arasından teşekkül ediyor evvelâ. Sonra o delegasyon ilçenin
yönetimini belirliyor. Yönetim il kongresine ilçe delegelerini belirleyerek
gönderiyor ve ildeki tüm ilçelerin delegeleri ilin karar mekanizmasını seçiyor.
Sonra o mekanizmadan yönetim çıkarılıyor ve o yönetim, genel kongreye o ilin
delegelerini bildiriyor…
Ve
sonunda bu karşılıklı sağlamanın üzerine en tepe yönetim oluşuyor.
Ancak
pratikte böyle olmadığına şahidiz. Tepe yönetim, ildeki, hatta ilçedeki
delegeyi dahi bizzat belirliyor ve gelecekte kendisini yine o tepede tutacak
oyların sahiplerini kendi tabanında garantiye alıyor.
Bunu
yaparken enteresan bir edebiyat işliyor işte: “Vazife alınmaz, verilir…”
Niçin?
“Teşkilat
tevazuu bunu gerektirir…”
Hadi
oradan!
Yani
herhangi bir partinin üyesi, Hazreti Yûsuf’tan daha mütevazı, öyle mi?
“Vazife
alınmaz, verilir” sözü, vazifeyi herkesin istemesini engellemek için uydurulmuş
mantıksız ve haksız bir sözdür. Liyakati ve cesareti olan herkes vazifeye talip
olur, olmalıdır. Ancak bu sözle, falancaya vaat edilmiş veya başkasının
“isteğine” karşılık söz verilmiş veyahut da başkasına bir rant zemini için
peşkeş çekilmiş mâkâm, o mâkâmı istemeye hakkı olanlardan korunmaktadır.
Bu
ülkedeki bütün siyâsî partilerde, mâkâmların her biri, onları hak edenlere
verilmek yerine ezilmektedir.
Bugünlerde
siyâsî partilerin genel kongreleri gündem maddelerimizden…
Sizlere sorarak yazımı bitirmek istiyorum: Partilerin liderleri belli, peki, delegasyonun kimleri yönetimlere taşıyacağı, daha doğrusu kimleri yönetimlere taşımak istediği belli mi?