FETÖ’nün Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’ne hâkim paralel hat çektiği bir dönem, ülke tarihine bâriz
bir şekilde kaydedildi.
Bu
dönemde Ergenekon, Balyoz, Ay Işığı ve Sarı Kız adlı darbe hazırlığı dâvâları
ile bazı faili ortada ve de meçhul bazı cinayetler, çeşitli saptırma ve
yönlendirmelerle FETÖ’nün işaretlediği kapılar üzerinden okundu.
Elbette
bu ülkede bugüne kadarki darbe hazırlıkları, girişimleri ve hakikatleri gibi o
günlerde de konunun doğrudan kurgu sahipleri vardı.
Yani
Ergenekon da, Balyoz da, Ay Işığı da, Sarı Kız da birer gerçekti. Ancak
bildiğimiz, FETÖ’nün gösterdiği kadarıydı.
Sonunda
bir gün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, esrarengiz bir durumun ardından basının
karşısına geçti ve milletine dedi ki, “Mâkâm
odamda böcek bulundu”.
Kendinizi
o günkü Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine koymayı ister miydiniz?
Ben
asla!
Olağanda,
herhangi bir siyasetçi bu durumu doğrudan örtbas eder ve kapalı kapılar ardında
bir hesaplaşmaya girer; yenilmişse yenilmiştir. Her şey sessiz sedâsız olup
biter. Kaldı ki, Erdoğan’ınki milletine dönerek Devletin yenilgisini
kabullenmediğini göstermeyi istemektir.
Peki,
milletine dönmeseydi o zaman devlet nasıl, ne hâlde kalırdı?
İzzetsiz,
yancı?
Recep
Tayyip Erdoğan, Devletin izzetine kastedildiğini göstermek adına milletini
uyarmak yoluna giderek, Devleti izzetsiz göstermemek için kendi varlığından
ferâgat etti.
Millet
onun bu endişesini gördü ve ona sahip çıkarak Devletine de sahip çıkmış oldu.
***
Bu
devlet ve bu millet, FETÖ denen alçaklık organizasyonuna yıllarca katlandı. Paralel
yapı, 15 Temmuz ile koskoca bir orduyu, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni de tıpkı
böcek hâdisesindeki gibi çıplak göstermeye azmetti.
Öyle
ya, o böcek nasıl konulmuştu, kim koymuştu? Hem öncesinde bu ülkenin Kozmik
Odası’na kim nasıl alenen girebilmişti de mahremimizi üç kuruşa pazarlamıştı?
15
Temmuz’da Hava Kuvvetleri yoğunluklu gerçekleşen darbe girişiminin
Cumhurbaşkanı’na suikast odaklı plânını gördük.
Hâlâ
anlamak istemeyenler var!
2016
Ağustos’undan itibaren FETÖ’nün özellikle mağdur ettiği ve Devletine sadâkatle
bağlı olduğu çeşitli tahkikatlarla öğrenilen pilotların ve diğer alanlardaki
subayların nasıl göreve tekrar çağrıldıklarına şâhit olduk…
O
subaylardan Devletin teklifini kabul edenler şu an görevlerindeler…
FETÖ,
sadece o subayları mağdur etmemiş, aslında doğrudan Devleti mağdur etmişti.
Zira hem üniformaya gizledikleri teröristleri eliyle TSK’da bir yapılanmaya
gitmiş, hem de bürokrasideki varlığıyla Devletin işleyişine doğrudan ambargo
koymuştu.
Meselâ
Tümamiral Cihat Yaycı’nın bugün “Mavi Vatan” diye bildiğimiz ve Türkiye’ye
büyük katkı sağlayan projesinin 2011 yılında gerçekleşmesi mümkünken gerçekleşemediğini
bizzat Yaycı’nın ifadesiyle biliyoruz.
Yani
2011’de, 9 yıl önce Mavi Vatan’ımıza kavuşabilecekken, biz, Esed denen katil
ile meşgul ediliyorduk.
Buna
kimler sebep oldu?
Cevabı
ortada. Ama sadece FETÖ değil…
***
Yaycı
Paşa Genelkurmay Başkanlığı’nda merkeze çekilince, aklıma ilk gelen şey, İdlib
ve Libya operasyonları öncesinde, “Buradan
geri adım atarsak bir daha hiçbir yerde ileri adım atamayız” şeklindeki
yorum oldu.
Yaycı
Paşa’nın pasif göreve alınması, harekât alanında geri adım atmak değil miydi?
Sebebini
bilemiyoruz, ama FETÖ’cülerin sevinçleriyle birlikte, bir de bu durumdan hikmet
devşirmeye kalkışan yarım akıllıların yorumları beni kahretti.
Kalkmış
diyorlar ki, “Devlete hizmet etmiş
şahısları hemen kutsallaştırmayın, devlet kullanacağı kadar kullanır”.
Ya
sizin kutsallaştırdıklarınız?
Kaldı
ki, biz kutsallaştırmıyor, hakkı sahibine vermenin adalet olduğunu vurguluyoruz!
Af
buyurun, bir de bu ifadeyi kullanan kimsenin Şanlı Devletimize ne demek
istediğini anlıyorsunuz, değil mi?
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti kullanmaz!
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti için kendisine hizmet eden hiçbir vatansever, kullan-at
eşya değildir!
Hikmet
aramak üzere ortaya koydukları yorumlarda Yaycı Paşa’yı Ergenekoncu göstermeye
çalışanların tek derdi, durumu saptırmaktır. Bu bir iftiradır!
Bu
yorum, 15 Temmuz’dan sonra göreve çağrılan tüm subaylarımıza, bu iftiranın bir
gün geri dönüp onlara da yapışabileceğini ve Devletimize güvenmemeleri
gerektiğini içeren bir alt metne sahip alçak bir ifadedir.
Yaycı
Paşa’yı, 2011’de Mavi Vatan fikrini Devlete bildirmemekle suçlamaksa düpedüz
ihanettir!
Nedim
Şener, FETÖ’cü savcılar tarafından soruşturulup da evinde kelepçelenerek polis
otosuna bindirilirken, hakkındaki komplonun Hrank Dink suikastındaki gerçekleri
örtbas etmek için kurgulandığını haykırmaya çalışıyordu.
Sonuç
ne oldu?
FETÖ’cü
Ramazan Akyürek’in suikast plânı ortaya çıktı, Nedim Şener bugün beraat almış
hür bir gazeteci…
Bir gün gerçekler kimse izah etmeden ortaya çıktığında anlayabilecek mi o karınlarından konuşup işkembe-i kübradan yorum taşıranlar, göreceğiz…