Vatana ihanette son nokta: Düşen dolara ağlayanlar var!

Muhalefet hâlâ görmezden gelse de, Türkiye, pandemi ile değişen yeni dünya düzeninin oyun kurucu aktörlerinden biri olmaya çok yakın duruyor. Bütün hesaplar ve bütün çalışmalar bunun üzerine. Buradan dönüş yok! Bunun için Erdoğan’ın 2023’te bir kez daha seçilebilmesi şart! Bunu sağlayacak en önemli etken ise, ekonominin vatandaşı doğrudan ilgilendiren boyutu. İşte tam da bu yüzden hem dövizdeki, hem enflasyondaki yükselişin durdurulması, hem de faizlerin tek hanelere indirilmesi gerekiyordu. Hükûmet, seçim için son kozunu, en doğru ve en güvendiği zamanda devreye soktu.

DÖVİZE karşı savaşanlara savaş açanlar, fikrimi değiştirdiler!

Aslında 20 Aralık gecesi, bir özür ve özeleştiri yazısı yazmak vardı aklımda. Zira son yazımda, anladığım ve anlatmaya çalıştığım ekonomi politikası ile izah edilemeyecek bir savaş açılmıştı döviz kuruna. Zannetmiştim ki, Japonya modeli referans alınarak döviz “Saldım çayıra, Mevlâ’m kayıra” gideceği yere kadar gidecek, vatandaşı döviz ve sebep olacağı enflasyona karşı koruma gayreti gösterilecek… O hâlde, bir önceki yazımın ilgili bölümünü “Eldeki tüm imkânlar kullanılarak, döviz kuru, olması gereken yere çekilecek” şeklinde tashih edelim.

Tüm politikasını “kötü ekonomi” üzerine kurgulayan muhalefet için kıyamet gibi bir geceydi 20 Aralık gecesi. Ve tabiî ardından gelen günler, geceler…

İlk beş günün sonunda, döviz yüzde 50’ye yakın değer kaybetti ama birileri nedense çok rahatsız oldular bundan.

“Türk lirasının itibarı yerle bir oldu! Bahara kalmaz, enflasyon ve döviz kuru 2021’in son çeyreğinden daha kötü bir hâl alır! Düşüş geçici, dövizinizi bozmayın!” veya “Tsunami dalgaları gibi, çekilip geri gelecek ve herkesi yok edecek” türü yorumlar vardı…

Muhalefet kanadından herkes, TL’nin itibarını kurtarma operasyonunu itibarsızlaştırma çabasına girişti. Bugüne kadar adını bile duymadığımız ekonomistler ve sol kanadın emperyalist yazarları hep bir ağızdan felâket tellallığına soyundular. Onları da anlamak zor değil elbette; ellerindeki tek seçim sloganı da kayboldu gitti. Hem komik, hem üzücü itirazlar yükseldi bu döviz operasyonuna karşı. Sosyal medya, 17-18 TL iken dolar alıp bir gecede yüzde otuz zarar edenlerin feryatlarıyla sarsıldı. Döviz yükselirken Erdoğan’a küfredenler, bu defa döviz düşüyor diye ağızlarını bozmaya devam ettiler. Yapılanın geçici bir düşüşe sebep olduğunu, bunun sonunun kötü olacağını savunan hesapların nerelerden beslendiğini araştırmaya bile gerek yoktu, biliyoruz!

Peki, Türkiye’nin en eski ve ikinci büyük partisinin genel başkanı nasıl olur da bu kara beklentilerle beslemeye çalışır seçmenini? Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın döviz garantili mevduat hesabının devletin kasasına büyük zarar vereceğini, zira Hazine’de var olmayan bir parayla teminat verildiğini, bu zararın da fakir fukaranın cebinden çıkacağını söylerken bile kara propaganda yapıyor aslında. Ona göre döviz yükselmeye devam edecek, ekonomi beklendiği gibi düzelmeyecek, TL mevduatına dönenlere Devlet’in kasasından “kesinlikle” fark ödenecek…

Hâlbuki hesap hiç de öyle değil! Beklenti, 2022 sonunda doların 9 TL seviyelerinde olması yönünde. Dolayısıyla bu beklenti karşılanırsa, Devlet’in kasasından tek kuruş tazminat farkı çıkmayacak.

Ama yok! Sen bunu istemediğin gibi, ekonominin en büyük düşmanlarından biri olan kriz beklentisini pompalayarak başarının önünü kesmeye çalışıyorsun.

Bu da yetmiyor, bir anda CHP’nin olmazsa olmazı lâiklik ilkesinden de taviz verip, olayı helâl haram hesabına getiriveriyor Kemal Bey. Ona göre, bu sistem gizli faizcilik sistemiymiş ve içinde “nas” olamazmış. Erdoğan söylediğinde bu kadar gündem olmamıştı da Kılıçdaroğlu da bahsedince “nas”, bir merak konusu oldu tabiî. Bir de baktık ki, birçok kişinin sûre ismi zannettiği nas, Kur’ân ve Sünnet ile koyulan kurallar bütünü demekmiş. Velhâsıl CHP, Kur’ân ve Sünnet ile izahı olmayan bu sisteme karşıymış. Ancak, belki dindar kesime yönelik bir siyâsî hamle olarak kaleme alınmış olsa da, dinî konulardan dikilmiş her kıyafette olduğu gibi bu da CHP’nin üzerine oturmadı tabiî. Zira buradaki nihaî amaç, “Paramı faize mi yatırsam, dövize mi?” ikileminde olanları -Devlet lehine- dövizden uzaklaştırmak. Dinî sebeplerle parasını vadeli hesapta tutmayana yönelik bir faiz baskısı kuramazsınız zaten.

Sonuçta kendilerinin de şikâyet ettikleri bir ekonomik durum, Türkiye lehine değişme eğilimi göstermişken, sen kalkmış, son altı aylık döviz hareketliliğinin araştırılması için önerge veriyorsun Meclis’e. Yükselirken gözünü “kâr” bürümüş herkes aldı o dövizi. Bankalar da aldı, iş adamları da, sokaktaki vatandaş da. AK Partilisi de aldı, CHP’lisi de. Erdoğan, “Yapmayın, etmeyin, bu oyuna gelmeyin!” diye uyardıkça aldılar ve bilerek ya da bilmeyerek destek oldular bu oyunu kuranlara. Yani bu mudur 99 yıllık partinin önceliği, Devlet’in ekonomik bir çıkış yolu bulması değil de bu yolun başından sonuna kimlerin zengin olduğu?

Aylardır yükselen döviz karşısında timsah gözyaşları dökenlerin, aslında Hükûmet’i sıkıştıracak bir enstrüman buldukları için ellerini ovuşturduklarını biliyorduk. Bu defa ise “Ya tutarsa?” endişesiyle gerçekten ağladıklarını ve ellerini açıp duâya başladıklarını görüyoruz; döviz tekrar yükselsin, ekonomi düzelmesin diye…

Ancak her zaman olduğu gibi, muhalefet bu durum karşısında da puan kazanacağı tepkileri vermekten aciz kaldı. Meselâ hiç kimse de çıkıp demedi ki, “Elinize, emeğinize sağlık! İyi de, madem bu işin çözümü sadece bir geceydi, neden bu kadar beklediniz?”…

Benim aklıma gelen ilk soru buydu açıkçası. Dolar, ekonomik gidişatla anlatılamayacak bir yükselme eğilimine girdiğinde TL’yi özendirecek önlemler alınsaydı, son üç dört aydaki travmayı yaşamasaydık, olmaz mıydı?

Muhalefetin sormayı akıl edemediği bir soru daha soralım yeri gelmişken: Vadeli mevduata para yatıracakları düşündünüz de, “Faiz haramdır” diyerek altın ya da dövize yatırım yaparak parasını pul olmaktan korumaya çalışanların hakkını neden düşünmediniz?

Öyle zannediyorum ki, ilk sorunun cevabı, bıçak kemiğe dayanmadan alınacak benzer kararların aynı ölçüde etkili olamayacağı, bu yüzden öncelikle başka ekonomik ve siyâsî enstrümanlarla yükselişi durdurma gayreti gösterildiği olacaktır. İkinci sorunun cevabını da faizsiz bankacılık sistemi için geliştirilecek uygulamadan alacağız…

Peki, nasıl oldu da Hükûmet, TL’yi dövize karşı koruyabileceğine güvenecek noktaya geldi?

Birçok mecrada dile getirildiği gibi, özellikle doğalgaz rezervleri konusunda beklenen büyük müjdeler var. Resmî ağızlardan duymasak bile siyasete yakın isimler, Türkiye’yi doğalgaz ihracatçısı konumuna taşıyacak keşiflerden söz ediyorlar. Sadece bu beklentinin gerçekleşmesi bile TL’ye güvenmek için yeterli bence. Ancak bunu da destekleyecek türden unutulmaması gereken başka gelişmeler var. Pandemi şartlarına rağmen yatırımdan vazgeçmeyen Türkiye, aynı yıl içinde ikinci haberleşme uydusunu gönderdi uzaya. Fırlatma için Elon Musk’ın SpaceX’i kullanıldı bir kez daha. Bu vesileyle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmede, Türkiye ile gelecekte birçok şeyi yapmayı sabırsızlıkla beklediğini söyledi Musk. Dünyanın en zengin işadamı Türkiye ile ortak projelerden bahsediyorsa, bildiği bir şey var demektir. Aynı şekilde, yıllardır düşmanlarımızla dirsek temasına girmiş olan BAE’nin Türkiye’de yatırım kararı almış olması da yabana atılacak bir gelişme olamaz.

Muhalefet hâlâ görmezden gelse de, Türkiye, pandemi ile değişen yeni dünya düzeninin oyun kurucu aktörlerinden biri olmaya çok yakın duruyor. Bütün hesaplar ve bütün çalışmalar bunun üzerine. Buradan dönüş yok! Bunun için Erdoğan’ın 2023’te bir kez daha seçilebilmesi şart! Bunu sağlayacak en önemli etken ise, ekonominin vatandaşı doğrudan ilgilendiren boyutu. İşte tam da bu yüzden hem dövizdeki, hem enflasyondaki yükselişin durdurulması, hem de faizlerin tek hanelere indirilmesi gerekiyordu. Hükûmet, seçim için son kozunu, en doğru ve en güvendiği zamanda devreye soktu.

Umuyoruz ve duâ ediyoruz ki, yeni ekonomi modeli tutsun ve Türkiye’nin önü ilelebet açılsın…