-Bismillahirrahmanirrahim-
GEL, bir bak şu şanlı
marşın nefesine! Milletimin ruhunu nasıl da ilan ediyor koca kâinata…
Türk
milletinin en değerli hazinelerinden biri de İstiklâl Marşı’dır. Türk milletinin
varlığı, tarihi, ayrı ayrı her bir şehidi, bu vatan uğruna toprağa düşen her
damla kanı yüce bir değerdir. Mehmet Akif Ersoy, o büyük yüreğiyle sadece
geçmişi ve yaşananları ele alarak değil, bütün bir geleceği de işaret ederek
yazmıştır bu kutlu marşı.
Din
ve vatan sevgisiyle yoğrulmuş her kalp, bu marşı her okuduğunda dalga dalga
çırpınır. Her kıtasında bambaşka bir hâl alır. Yol olur, su olur, Türklüğünün
özünde kıvrım kıvrım akar ve kendine gelir.
İstiklal
Marşı Türkiye’dir! Sendir, bendir, Şehit Ömer Halisdemir, Şehit Fethi Sekin’dir.
Şehitlerimizin hepsidir. Benim bu vatan için duamdır. Rabbim bu millet içinde
yarattığı için şükür sebebimdir. O yüzden biz korkmayız. Bu şafaklarda yüzen al
sancak ilelebet dalgalanacak; ta ki, tüten en son ocağa dek… O al bayrak, o
hilâl, o yıldız, benim milletimin yıldızıdır ancak. O yıldız ilelebet göklerde
parlayacak. Öyle bir yıldız ki, ona ne Garp, ne bir pusu, ne de hain yanaşamayacak.
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
“Korkma, sönmez bu
şafaklarda yüzen al sancak,/ Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak!/ O
benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;/ O benimdir, o benim milletimindir
ancak.”
***
Benim
milletim bir tek Hakk’a tapar. Eğilmez boynu Hakk’tan gayrısına. Dayanamaz
bunca kan dökmüşken hilâlinin nazlı dalgalanışına. O hilâl gururla, coşkuyla
ebediyen dalgalansın diye anadan, babadan, yardan, kundaktaki bebeden, maldan
mülkten geçilir de vatandan, şehitlik özleminden geçilmez bizde. Bu vatanın
kokusu sinmiş bir kere her zerremize. Dökülen her damla kan helâl olsun
vatanıma, hürriyetime, bayrağıma, dinime!
“Çatma kurban
olayım çehreni ey nazlı hilâl!/ Kahraman ırkıma bir gül, bu ne şiddet, bu celâl?/
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl./ Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin
istiklâl!”
***
Ey
Garbın afakı, anlamıyor mu bir türlü o kalın kafan bu ruhu, bu vecdi? Bunca
tarih, bunca şehidim anlatamadı mı hâlâ sana beni? Çelik zırhlı duvarların, kapalı
kapılar ardındaki yüzyıllık plânların, ihanetlerin, yanına çektiğin hainlerin,
tek dişi kalmış medeniyetin neye yarar ha, neye yarar? Dilimizde tüy bitti söylemekle.
Onlarca destan yazdım binlerce ana, bacı, kardeş, şehitle. Ne ahmak bir
çılgınlık senin ki böyle! Hiç zincire vurulur mu benim boynum, anlamadın,
şaşarım hâlâ bunca didinişine.
Olmadın
mı ikna? Bizde destan bitmez, bizde Bedir ruhu, bizde Çanakkale ruhu, bizde 15
Temmuz ruhu bitmez. Geleceksen yine haince, bir gece yine pusu da, anlatırız
biz de yeniden sana Türk’ün marşını, hem de delicesine.
Vallahi
billahi, kükremiş sel gibiyim, bütün dünya bir olsa dinlemem. Yırtarım dağları,
teknolojileri, ihanetleri, pusuları. Sığmam sokaklara, caddelere, tarihe,
durmam, taşarım, taşarım, taşarım…
Ey
aziz Türk milleti! Senin yanında Allah var, düşmanın yakınında olmuş ne yazar?
Nasıl boğacak ki böyle bir imanı? Bak, ne diyor Mehmet Akif sana, iyi dinle!
“Ben ezelden
beridir hür yaşadım, hür yaşarım./ Hangi çılgın bana zincir vuracakmış,
şaşarım!/ Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım,/ Yırtarım dağları,
enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı
duvar,/ Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var./ Ulusun, korkma, nasıl böyle
bir imanı boğar/ ‘Medeniyet’ dediğin tek dişi kalmış canavar?”
***
Anam,
babam, kardeşim, arkadaşım, büyüğüm, küçüğüm, gel, kendinden geçme, Garbın
afakına meyletme! Bir garip medeniyet sarmış dört bir yanımızı. TV, bilgisayar,
cep telefonu ve tabletten inanılmaz bir saldırı var. Sosyal medya en yakın
arkadaşımız olmuş, bir garip zehirle zehirliyor. Yediğime, içtiğime,
dinlediğimi programlamış, format atmışlar; beni uyutmaya çalışıyorlar.
Arkadaş,
gel, yol yakınken ve özünden çok uzaklaşmamışken dön! Yurdumu alçakların oyun
alanı yapmasına izin verme! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Hem şehit
oğlusun, incitme başıboş yaşayarak geçmişini, atanı. Bir kutlu yürüyüşe çık.
Tarihinle kucaklaş, Peygamber Efendimiz’in (sav) “İki günü eşit olan bizden
değildir” sözü ve sünneti ile kuşaklan, Allah’ın emri ile ne bulursan oku. Kur’an’ı
oku, içindeki muhteşem yaratılışı, kâinatı, yağmuru, bebeklerin nice hâllerini,
pusuya yatan hainlerin neler karıştırdıklarını, bilimi, sanatı oku.
Yaratılışın
her bir zerresi ayrı bir gizem, ayrı bir bulmaca. Sormakla bitmez, aramakla
bitmez bir bulmaca. İnsan değil, insanlığın ömrü yetmeyecekken bu bulmacayı
çözmeye, gel, bu vakitlerini sana fayda vermeyecek işlerle geçirme arkadaşım! Ağaç
yaşken eğilir. Bir ülke genç nüfusunun faydası ve çokluğu ile güçlenir, güllere
bezenir. Bir din, bir ülke gençlerle daha diri, daha renkli, daha güzel
dirilir. Hakk’ın vadettiği günler çok yakın. Az kaldı, dayan, siper et göğsünü!
O
zaman bu hain ve hayâsızca akınlar bitecektir. Hiçbir şeye, ama asla hiçbir
şeye değişme mayanı, verseler de dünyaları, verme, sahip çık vatanına. Biz Hakk’tan
geleceklere talibiz ancak. O da vermiş zaten en güzelleri, en kutsalları,
baksana! Al, işte sana en son en Yüce Din, mübarek bir vatan -ki kokusu buram
buram-, şafaklar gibi dalgalanan al bayrak ve Allah’ın kabulü, özü değerli al
kan.
Sonra
büyük düşün. Hayâllerin sonsuz olsun. Allah En Büyük iken, bu Din bu kadar yüce
ve sonsuz iken, ırkım, tarihim bu kadar şanlı iken, akıl almaz bir ilim çepeçevre
etrafımızı kuşatmış iken, yaşam bu kadar güzel iken bize küçük düşünmek yakışır
mı? Korkmak, beklemek, tembellik yakışır mı? İlimde, irfanda, sanatta,
teknolojide, askerlikte, işçilikte, öğrencilikte hep en iyisi olmak için
elimizden geleninden daha fazlasını yapmak için bunca değer yeterli değil mi?
Gelin,
15 Temmuz ruhunun ateşiyle büyük kutlu yükselişe devam edelim! Sevelim,
sevilelim, okuyup gelişelim, güçlenelim. Aile yuvasından arkadaş ortamına,
sokaklardan okullara, her yere özümüze yakışanı getirelim.
“Arkadaş, yurduma
alçakları uğratma sakın!/ Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın./
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın;/ Kim bilir, belki yarın, belki yarından
da yakın.
Bastığın yerleri ‘Toprak’ diyerek geçme, tanı!/ Düşün altındaki binlerce
kefensiz yatanı!/ Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;/ Verme, dünyaları
alsan da bu cennet vatanı!”
***
Şehidim,
ah şehidim! Sen nasıl bir makamdasın öyle ki, gidip de defalarca geri gelmek ve
tekrar tekrar bu vatan için şehit olmak istersin? Geride kalan farklı mı
sanırsın? Yüreği nakış nakış vatanımın her bir annesi, bacım, ağabeyim,
kardeşim, işçim, memurum, köylüm, patronum, öğrencim, askerim şehitliğe yana
yana hasrettir. 15 Temmuz ile bunu en güzel şekilde göstermiştir. Hem bilir
misin, “Kim bu cennet vatanın uğruna
olmaz ki feda?/ Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!/ Canı, cananı, bütün
varımı alsın da Hüda,/ Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda!”?
***
Ey
Yüceler Yücesi, Tek, Bir, Sonu ve Başı Olmayan, Doğmamış ve Doğurmamış, Her
Şeyi Bilen, Kusursuz Olan Allah’ım! Benim milletimi var eden Sensin, bu milleti
millet yapan değerleri veren Sensin. Bana bende olanı veren Rabbim! Ruhumun
Senden dileği odur ki, değmesin mabedimin, mabedim gibi kutsal özümün,
kültürümün, ırkımın, hürriyetimin üstüne namahrem eli. Bu ezanlar -ki
şehadetleri dinin temeli- benim özgürlüğümün sembolü, zincire vurulmaz başımı
secdeye Vurduranın çağrısı, ebediyen benim yurdumun üstünde inlemeli.
Hem
o zaman Bedir, Çanakkale, Malazgirt ve 15 Temmuz gülecek. Bütün ruhlar vecd ile secde edecek. Şehit
olmuş her bir canımın başı arşa değecek. Altı ve üstüyle bu vatan, ilelebet bu
ezan sesleri ile hürriyetini, özgürlüğünü, dinini dinleyecek, dinletecek.
Bayrağım ilelebet göklerde dalgalanacak.
“Ruhumun, Senden
İlâhî şudur ancak emeli:/ Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli!/ Bu ezanlar -ki
şahadetleri dinin temeli-/ Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli!
O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım;/ Her cerihamdan, İlâhî, boşanıp
kanlı yaşım,/ Fışkırır ruh-i mücerret gibi yerden naşım,/ O zaman yükselerek
arşa değer belki başım.”
***
İşte
görmez misin, bilmez misin hâlimizi ey şanlı hilâl? Sana koştuk bir 15 Temmuz’la
yeniden, taptaze kanımız olsun yine sana helâl! Dalgalan, coş, kabar şafaklar
gibi ey şanlı hilâl! Canımsın, özümsün, özgürlüğümsün sen bayrağım.
Hainlerin
nefesi tükenmedikçe tükenmez sana yapılan oyunlar. Varsın olsun, hep düşmanlar!
Ebediyen ne sana, ne ırkıma artık yok çökmek, yıkılmak, dağılmak. Benim iman
dolu bayrağım, ırkım, göğsüm, serhaddim var. Öyle ki, hakkıdır hep hür yaşamış
bayrağımın hürriyet, hem hakkıdır esaret kabul etmez, zincire vurulmaz başı
olan, Hakk’a tapan milletimin istiklâl.
“Dalgalan sen de
şafaklar gibi ey şanlı hilâl!/ Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl!/ Ebediyen
sana yok, ırkıma yok izmihlâl!/ Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet,/
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!”
***
Subhane Rabbiye’l-Azîm, Subhane Rabbiye'l-Âlâ. Ey
büyük Rabbim! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim.
Yaratan kusursuz, ben değil. Burası da cennet değil.
Yan gelip yatma, daima güzel günler geçirme, lüks ve konfor içinde, savaşsız,
yarasız, daima sağlıklı bir hayat için gelmedik için bu dünyaya. Melek de
değiliz. İnsan daha fazlası… Cennetle cehennem arasında ince bir çizgide yürür
insan. İçinde günah işleyebilecek, zararlı olabilecek özellikleri ile
yaratılmıştır. Lâkin “ruh” denilen arkadaşla birlikte irade, akıl, kalp, işitme
ve görme denilen hassalarla, Allah’ın yardımı ile mücadele için yaratıldık.
Kutsal olan şey sevaplar, yaptığımız fayda ve iyilikler değil, karanlık
yönümüze, karanlığa teslim olmuşlara rağmen hakkı seçmek, nefsi temizlemeye
çalışmak, yüce değerler için mücadele etmek, vatan için, din için, öz kültürümüzü
yaşatmak, korumak ve sahip çıkmak için bir kutlu mücadeleye niyet etmek,
çalışmak, gelişimimize önem vermek, insanlığa faydalı olacak hedef ve hayâllere
sahip olmaktır sanırım. Allah’ın en değer verdiği şeyler, insana en yakışan
şeyler olsa gerek.
Hiçbirimiz üstün yeteneklere ve sınırsız imkânlara
sahip değiliz. Lâkin muhakkak hepimizin elinden gelen bir şeyler vardır. Gelin,
şimdiden başlayarak bu vatana, bu dine yakışır bir şeyler yapmaya, yapıyorsak
daha da güzelleştirmeye, çevremize de aşılamaya devam edelim! “Vakit” denen
sermayeyi güzel değerlendirelim.