Vatan ve CHP

Can verilerek vatan yapılmış olan topraklar/denizler bunların gözünde ne kadar ucuz! Bugünün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve şürekasının “Doğu Akdeniz’de ne işimiz var?”, “Suriye’de ne işimiz var?” demekle Mavi Vatan için, Güneydoğu’muz için “Verelim gitsin!”den başka bir anlamı olabilir mi? Onların bu tavrını millete yabancılaşmış yahut yabancılar karşısında uğramış oldukları psikolojik hezimet ile açıklamak mümkün mü, yoksa bunların doğrudan doğruya Türk Milleti ve Türk Devleti’yle geçmişten gelen bir alıp veremedikleri, bir öç alma dâvâları mı vardır?

UZUN yıllar Ankara’da ikâmet ettim. Açıkçası çok da sevdiğimi söyleyemem. Yaşadığım diğer şehirler Bursa, Erzurum, Konya ve Adana ile mukayese dahi edemem. Bununla beraber Ankara’ya mânen beni bağlayan en sevdiğim mekân Hacı Bayram meydanıydı. Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin türbesi ile kendisinin yaptırdığı caminin mekâna verdiği huzura ilaveten caminin ecdadımıza has mimarisi ve özellikle içerisinin muhteşem ahşap tezyinatı, bütün bu kadim güzellikleri koruma altına almışçasına dışarıdaki asırlık çınarların ve meydanın çevresinde dizilmiş dinî kitaplar, seccade, tespih, esans gibi malzemeler satan, müşterilerini sakin bir hürmetle karşılayan mütevekkil esnafın tamamladığı muhteşem tablonun sunduğu manevî iklim kalbimi tarif etmekten aciz kaldığım bir hazla doldurur, kendimi unutturur, beni adeta teslim alırdı.
Bu duygunun başka versiyonlarını Bursa’nın Emirsultan, Yeşil, Ulucami ve de bilhassa Muradiye semtlerinde, Konya’nın Alaattin, Mevlâna semtleri ve Şems-i Tebrizi türbesinde, Adana’nın Ramazanoğlu Külliyesi’nde, Erzurum’un hemen her tarafında hissetmiş, yaşamıştım.
Hacı Bayram semtinin elbette sadece benim değil, bütün Ankaralılar için büyük manevî değeri, hatta TBMM’nin ilk açılışının 23 Nisan 1920 tarihinde burada kılınan Cuma namazını müteakip gene aynı yerde yapılan dua ile yapılmış olması hasebiyle milletimizin kalbinde özel bir yeri vardır.
Hülâsa, Hacı Bayram, Ankara’nın kalbi hükmündedir.
***
Ulus’tan Hacı Bayram’a çıkarken bir şey dikkatime takılır fakat üzerinde durmazdım. Hacı Bayram istikametini gösteren hiçbir cadde yahut sokak tabelasının olmayışına mukabil aynı istikameti gösteren “Ogüst Mabedi” yazan tabelalar görür, kendi kendime “Acaba bu Ogüst Mabedi nerededir?” diye etrafıma bakınır fakat civarda bir şey göremezdim.
1984 yılında Ankara’dan ayrılmış olsam da zaman zaman geldiğimde ilk fırsatta Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’ni ziyaret eder, camisinde namaz kılar, mekânın manevî havasını soluklardım.
Doksanlı yıllardaki bir seyahatimde gene Hacı Bayram’a koşmuştum. Ulus tarafından meydana adımımı atar atmaz neye uğradığımı şaşırdım. Adeta beynimden vuruldum! Hacı Bayram’ın o derûnî iklimine girmeyi beklerken kendimi bir anda bir Roma meydanında buluverdim.
Cami ve Türbe yerlerinde duruyordu ama, mekânın geri kalan kısmı tamamen değiştirilmiş, Roma mimarisine uygun merdivenler, sütunlar ve dükkânlar ile alan tam bir Roma meydanına dönüştürülmüştü. İlk defa fark ettim, caminin sırtında bir kısmı yıkılmış eski yüksek bir duvar vardı, o duvarın üzerinde “Ogüst Mabedi” yazıyor, altında da mabedin tarihi hakkında bilgi veriliyordu. “Demek ki...” dedim, “nerede olduğunu merak ettiğim Ogüst Mabedi bu kalıntı imiş!” Mabet, Roma İmparatoru putperest Augustos adına yaptırılmış, daha sonra Bizanslılar tarafından kiliseye çevrilmiş.
Mesele anlaşılmıştı!  Orası artık bizim Hacı Bayramımız değil, Romalıların “Ogüst Meydanı” idi. Ankara Belediye Başkanı Murat Karayalçın böyle takdir etmişti.
“Şimdi bu ne demek oluyordu? Roma’nın varislerine dönüp ‘burası bizim değil, sizindir’ demekten başka bir anlamı olabilir miydi?” 

Bu nasıl bir zihniyet ve nasıl bir duygudur, hakikaten anlamak mümkün değil. Bir belediye başkanı inançsız olabilir, fakat bu topraklarda doğmuş, büyümüş, bu milletin bir ferdidir. En önemlisi de, bu millete hizmet etmekle yükümlüdür. Bir yabancıyı getirip Ankara’ya belediye başkanı yapmış olsaydık, o dahi kendi inancına göre değil temsil ettiği toplumun kültür ve inancını gözeterek icraat yapardı.
 Biz bu CHP’lilerin milletin değerlerine yabancı olduklarını söylüyoruz ya; hayır, o kadarcık değil, bunlar milletimize düşmanlar. Olacak şey mi? Ankara’nın ruhu, sembolü, Ankaralıların göz bebeği olan Hacı Bayram-ı Veli Külliyesi’ni, oradaki bir putperest harabesi için yok sayacaksın!
Karayalçın’dan önce CHP’den belediye başkanlığı yapmış olan Vedat Dalokay adında bir mimar vardı.  Bu adamın da Ankara’ya “kazandırdığı”, hatırlarda kalan tek bir eseri vardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinin bağrına, Sıhhiye Meydanına anıt diye diktiği bir Hitit Keçisi yahut Hitit geyiğidir.
Burası ülkenin başkenti, Türklüğün kalbidir.  Buna sembol olarak bula bula Hitit geyiğini mi buldun ey Dalokay?
Bazı dostlarımız Hititlerin, hatta Sümerlilerin de Türk olduğuna dair bazı safsatalar duymuş olabilirler. Bunların hiçbir geçerliliği yoktur. Bunlar, otuzlu yıllarda ortaya atılan “Güneş Dil Teorisi” saçmalığına bir taban bulabilme gayretkeşliğinden kaynaklanan, hiçbir veriye dayanmayan iddialardır.
Dalokay’dan sonra belediye başkanı olan CHP’li Ali Dinçer’in akılda kalan tek icraatı ise, otobüs duraklarındaki tüm tabelaları komünist kızılına boyatmış olmasıdır.
***
Geçmişte kalmış olan bu olayları neden anlatıyorum? CHP’lilerin, “vatan”, “millet” kavramlarından ne anladıklarını, siyâsî genlerindeki vatan topraklarını yabancılara peşkeş çekme huylarını anlamaya çalışıyorum. Kan dökülerek, can verilerek vatan yapılmış olan topraklar/denizler bunların gözünde ne kadar ucuz! Bugünün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve şürekasının “Doğu Akdeniz’de ne işimiz var?”, “Suriye’de ne işimiz var?” demekle Mavi Vatan için, Güneydoğu’muz için “Verelim gitsin!”den başka bir anlamı olabilir mi? Onların bu tavrını millete yabancılaşmış yahut yabancılar karşısında uğramış oldukları psikolojik hezimet ile açıklamak mümkün mü, yoksa bunların doğrudan doğruya Türk Milleti ve Türk Devleti’yle geçmişten gelen bir alıp veremedikleri, bir öç alma dâvâları mı vardır? 
Bu memlekette Taşnak, Hınçak ve Pontus artığı epeyce insan var. Emperyalizmin FETÖ’den başka ikinci bir projesi, bu kriptoları önemli noktalara getirmektir. Bu projeyle CHP tamamen işgal edilmiştir.  Bunların bazıları artık Türkiye’ye düşman olduklarını açıkça söylemekten çekinmiyorlar. Kılıçdaroğlu’nun Avrupa’ya gidip “Türkiye’ye turist göndermeyin” demesi, Türk Milletinin bütün düşmanlarıyla kol kola, omuz omuza olması, 15 Temmuz gecesi tankların arasından sıvışıp kaçtıktan sonra, televizyon karşısında kahve içerek keyifle darbenin gerçekleşmesini beklemesi neyi ifade ediyor? Kendisinin Ermeni asıllı olduğunu Melih Gökçek etraflıca açıklamıştı. Diğerlerinin de kökeni araştırılsa büyük ihtimal aynısı çıkacaktır.
Türk Milleti iyi niyetinden dolayı adeti veçhiyle biraz yavaş hareket eder ama, sonuçta elbette CHP’nin de hakkından gelecektir.
***
Ankara’ya unutulmaz hizmetler yapmış olan eski Başkan Melih Gökçek Bey, bu cümleden olarak Hacı Bayram meydanı ve çevresini Murat Karayalçın’ın bıraktığı pislikten kurtarmış, uyguladığı özgün projeyle aslına uygun, eskisinden de güzel, Ankara’ya layık fevkalade bir hale getirmiştir. Kendisine sonsuz teşekkürler…