
TÜM dünya Müslümanları
gökyüzünden bir müjde bekliyor, Ramazan-ı Şerif’in başladığını haber eyleyen
hilâli gözlüyorlar. Her ne kadar bütün insanlığa Hıristiyan dünya tarafından dikte
ettirilen Milâdî takvim ile yol alıyor olsak da bu mübârek ayın hürmetine
göklerden bir müjde, bir haber gözlüyor İslâm âlemi.
Ezberci
Batı dünyası, diğer tabir ile Hıristiyanlar ve Yahudiler, dünya menfaatleri ve
çıkarları doğrultusunda âdemoğlunun kâinat ile bağını kopararak her şeyi formülize
ettiği gibi zamanı da takvim üzerinde sabitledi.
Dinler
ve insan ruhu üzerinde oluşturdukları tahrifatın bir mahareti olarak tarihte
“Milât’tan önce” (MÖ) ve “Milât’tan sonra” (MS) gibi işlemle zamanı
markalaştırarak kendi zihin dünyalarına göre ipoteklediler.
Böylece
haczedilen kamerî takvimimiz değildi sadece. İlâhî Vahiy ile müjdelenen hakikat
yolculuğumuzdaki hikmetler de haczedildi.
Dünya
kendi ekseninde döner, güneş ile vals eylermiş, gökyüzünü tezyin eden diğer
gezegenler ile aralarında bir bağ varmış veya Ay, Güneş ile ilişkisinde ibretli
bir alışverişi gerçekleştirip biz dünyalılara çok şey anlatırmış, gökyüzünde cereyan
eden her bir devinim insan ruhunu etkilermiş ve gece ile gündüz, aylar ile
mevsimler bize “İkra” emrinin mahiyetinden söz edermiş, kime ne?
Bütün
bunlarla gayrimüslimlerin “üst aklı” (!) ilgilenmeli, ahali kendi varlık sebebini
ve Yaratıcısının kendine sunduğu ruh sağlığı prospektüsünden ve varoluş
menkıbesinden bîhaber koyunlaşmalıymış ki menfaatperest uygulamalarda
kullanıldığını anlayamasın, özgürleşemesin, varlığının ehemmiyetini biricik
olmaktan çıkarıp sürüleştirildiğinin farkına varamasın, velhâsıl dünyaperest Evanjelist
ve Siyonist çobanlar(!), tüm insanlığı hipnotize etmişçesine yönetebilsin ve iç
dünyalarımızın huzurunu dolaylı biçimde tahrif edebilsin diye gök kubbeyle
bağımız koparılıp kamerî zaman bilincinin yerine zaman tasarrufumuzu Miâadi
takvim ile yönettiler.
Sadece
gayrimüslim tahakkümü ile olmadı bütün bunlar, İslâm âlemi Allah’ın rızası ile
profesyonelliği karıştırıp aralarında ne profesyonelce başarılı bir entegrasyon
sağlayabildi, ne de Vahy-i İlâhi’ye tam teslim olabildi. Her şart ve durumu
kapsayan zamanın kâinattan kopuk ve tekrardan mülhem biçimde sabitlenmesine
izin verildi.
Bu
sebeple “göklerin öğrencisi olmak”tan vazgeçince “yeryüzünün öğretmeni olma”
hakkından dolaylı olarak feragat ederek bu yetkiyi Batı/la teslim etmenin
neticesine de razı olundu.
Hâl
bu iken, vaktin nabzını nasıl tutacağız?
Sözünü
ettiğimiz vaktin ayarları ruhumuzun ayarlarıyla uyumlu mu?
Hangi
şartlarla hangi damara dokunarak nabız sayacağız?
***
Hâlbuki
âdemoğlunun dünyevî-uhrevî saadetini tesis etmek için göklerden indirilmiş İlâhî
Vahiyde iman edenler için zaman belirleyici ölçüler sunulmuştu. Yunus Sûresi’nin
beşinci ayet-i kerimesinde, “Yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona (aya bir takım) menziller
takdir eden O'dur” buyuruluyor.
Bakara Sûresi’nin 185’inci ayetinde, “Sana
yeni doğan ayları sorarlar de ki o, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir”
beyanıyla ibadetlerin zaman ve kâinat ile bağına dikkat çekiyordu Rabbimiz.
Ve Allah Resulü, ümmetine, “Hilâli görmedikçe
oruç tutmayın. Onu görmedikçe bayram da yapmayın” ifadeleriyle gözlerimizi göğe
çevirmemize ve kâinatın dilini takvim edinmemize dikkat çekiyordu.
Görüldüğü gibi, ayet-i kerime ve
hadis-i şerifler bize “kamer”i zaman belirleyici bir ölçüt olarak işaret
ediyor. Âlemlerin Rabbi, bize ibadetlerimizi vakte ölçüt olan ayın hareketiyle
tanzim etmemizi istiyor. Ve Rabbimiz ibadetlerimizin vaktini hiçbir zaman
değişmeyen (vahye sadık kalınsaydı Rabbimizin olabilecek yanılgıları merhameti
ile bağışlaması muhtemel) hilâlin yolunu gözleyerek belirlememizi istiyor.
Kameri
gözlediğimiz bir bu mübârek ay kaldı. Bir bu zaman dilimi geziyor ömrümüzün her
demini, her mevsimini onar günlük seyr ile...
Bir
bahar oluyor, kâinat neşvünema buluyor, toprak kokusuna karışıyor iftarlarımız.
Bir
yaz oluyor, güneşin kollarında deneniyor sabrımız.
Bir
kış oluyor, sıcak ekmek kokusuyla çoğalıyor manevî hazzımız.
Bir
sonbaharın eşiğinde ölümün önsözünü okutuyor açlığımız. Ve ömrümüzün her demine
dokunuyor Ramazan, her yaşımızda farklı zaman dilimlerinde soluyoruz nefis
terbiyesiyle hayatı. Kamerî bu seyir, bizleri tekrardan koruyor. Çünkü tekrar,
âdemoğlunun varlık gayesini öldürüyor!
Ömürlerimizi
32 yıllık fasılalarla en az iki kere (genel olarak) ziyaret eden, bir yılın her
vaktinin tadını ikram eden şehr-i Ramazan, ruhlarımıza hoş gelsin, hoşnutluklar
getirsin inşallah!
Kalplerimiz
Vahy-i İlâhîye sadık, aklımız kalbimiz ve bedenimiz kâinat ile mutabık olsun!