“Üzülme, Allah bizimle beraberdir”

Yaradan’ın merhameti ve rahmeti bol, şüphesiz. Fakat bizim de hakikatli bir imanla O’na dayanıp güvenmemiz, O’nun yolunda cömertçe harcamamız, O’nun kullarına merhamet ve özveriyle yaklaşmamız gerekiyor.

HAZRETİ Ebû Bekir’in lakaplarından biri “Sıddîk” idi. “Çok samimî, çok sadık” lakabıyla anılan sahabe, Hulefa-yi Raşidînin ilki, soyu temiz, yüzü güzel, merhametli ve Hazreti Muhammed’in (sav) “Sen Allah’ın cehennemden azat ettiği kimsesin” (Tirmizî, “Menâḳıb”, 16) diyerek müjdelediği büyük zât…

Efendimize ilk inananlardan biri olmasıyla da İslâm tarihinde çok kıymetli bir yere sahip. Öyle bir İslâmî merhametle dolu ki yüreği, malını, parasını, adını ve gücünü insanlığa adamış bir hayırsever. Zalimlerin elinde işkence gören köleleri azat etmek için gözünü kırpmadan büyük miktarlarda paralar ödedi. İslâm’ın tebliğinde de büyük bir emek ve katkı sağlayan Hazreti Ebû Bekir, ashab içinde hayatının ve davranışlarının okunması gereken büyüklerimizden biri.

Onu anlamaya çalışmak, Peygamberimize olan sevgi ve sadakatinden ömrümüze bir nebze de olsun değer katabilmek, aldığımız nefesleri daha kıymetli bir vasata eriştirecektir. Rabbin izniyle…

İslâm yayıldıkça, Peygamberimize (sav) iman edenler çoğaldıkça ve müşriklerin pusuları bir bir Rabbin kudretiyle yerin dibine geçtikçe, Mekke’den ayrılık vakti de yaklaşıyordu. Peygamberimiz, hicret için izin isteyen Hazreti Ebû Bekir’e beklemesini söylediğinde, onunla hicret şerefine erişeceği heyecanı Hazreti Ebû Bekir’in ruhunu sarmıştı bile.

Peygamberimize suikast düzenleyenler bir gece baskınında Resul’ün yatağında Hazreti Ali’yi bulduklarında, Peygamberimiz Hazreti Ebû Bekir’le birlikte çoktan yola koyulmuştu. Müşrikler zulüm ve eziyetlerinin karşılığını kendilerince almış, pek çok Müslümanın Mekke’den Medîne’ye gitmek zorunda kalmasını sağlamıştı. Peygamberimiz de gidecekti. Ama bu durum müşrikleri daha da korkutmaktaydı. Zira bu gidiş bir kaçış değil, İslâm’ın iktidarının gitgide büyümesi ve yayılması müjdesiydi. Müşriklerin korkulu rüyası tam da buydu!

Hazreti Ebû Bekir, Peygamberimiz ile birlikte Sevr mağarasında gizlenmekteyken, peşine düşen müşriklerden bir grup, mağaranın önüne kadar gelmişti. Hazreti Ebû Bekir kaygılandı. Müşrikler mağaraya baktıkları gibi Peygamberimizi göreceklerdi. Ve Peygamberimiz, Hazreti Ebû Bekir’in endişesi üzerine şöyle söyledi: “Üzülme, Allah bizimle beraberdir.” (Tevbe, 40)

Yaradan, Peygamberini ve Hazreti Ebû Bekir’i görünmez ordularla korumaktaydı. O’nun himayesi altında hicret de böyle, müşriklerin pusularından uzakta, tamam oldu.

Hazreti Ebû Bekir, hicretten sonra da bütün servetini İslâm yolunda harcamaya ve Peygamberimizin yanında dimdik durmaya devam etmiştir. Peygamberimizin komutasındaki bütün savaşlarda yanı başında yer almıştır.

İman etmekte tereddüt yaşamayan böyle bir zâtın bile endişeye düşebilmesi ne kadar insanî bir hâl ise, Peygamberimizin teselli ederken söyledikleri de biz müminler için son derece uyarıcı bir anlam ihtiva ediyor.

İnsan gerçekten iman edip Rabbine dayandığında, düşman bir adım ötede bile olsa yıkıma güç yetiremiyor. Ve elbette anlamamız gereken bir başka husus, Rabbin yardımına nail olabilmek için, onlar kadar olamasak da, ashabın yüksek insanlık ahlâkından nasiplenmemiz gerektiği…

Hazreti Ebû Bekir ki, cömertlikte, fedakârlıkta ve merhamette son derece yüksek bir gayrete ve erişilmesi zor bir kalbe sahip. Fakat nasıl olur da İslâm yolunda harcamadan, Rabbin dinine hizmetkâr olmadan, düşmüşe, zayıfa, güçsüze el uzatmadan Rabbin yardımını bekleyebiliriz?

Yaradan’ın merhameti ve rahmeti bol, şüphesiz. Fakat bizim de hakikatli bir imanla O’na dayanıp güvenmemiz, O’nun yolunda cömertçe harcamamız, O’nun kullarına merhamet ve özveriyle yaklaşmamız gerekiyor.