Uygulamadan kaldırılan “Andımız” nedir, ne değildir?

Ant, maznunu itibariyle nesillerin güçlü vatanperverlik duygu ve düşüncelerine, en önemlisi de tarih bilincinin güçlenmesine bir katkı sağlamamıştır. Yürürlükten kaldırılması, mevcut eğitim şartlarında bir boşluk da doğurmamıştır.

“MİLLETLERİN geleceği mekteptir” der rahmetli Nurettin Topçu. İslâm medeniyeti mektep beşiğinde büyütülmüş ve dünyayı kendisine hayran bırakmıştır. Medeniyetimizin beşiği “medrese”dir. 

Muhteşem ve azâmetli bir medeniyetin arkasından kurulan yeni Türkiye, eğitimi amacından çıkararak sisteme “azat kabul etmeyen kapı kulları” yetiştiren bir sisteme dönüşmüştür. O sebeple iki asra yaklaşan süreden beri eğitim hep tartışma konusu olmuş, asıl ve gerçek amacından saptırılmıştır. 

Mart 2021’de, gündemi yine önemli ve yerinde bir karar meşgul etti: Öncelikle 1933 yılında yürürlüğe konulan, uzun süre okullarda uygulanan ve nihayet “Türk Milleti adına” Danıştay 8’inci Dairesi’nin kararı ile yürürlükten kaldırılan “Andımız” kararı…

Uygulama kamuoyunda tartışıldı, tartışılmaya devam etmekte. Demokrasinin gereği olarak şüphesiz bu tür mevzuların tartışılması tabiîdir. Ancak tartışmanın tabiî olmayan yönü, hâdisenin gerçek yönünün kamuoyundan gizlenmesidir. Konunun tarafları, ne yazık ki kulaktan dolma sığ bilgilerle öne çıkmaktadırlar. İktidarın Millî Eğitim Bakanı bile Andımız’ın yürürlükten kaldırılması karşısında destekleyici gür bir ses vermek yerine ikirciklikle davranmış ve hangi tarafta yer alacağına bir türlü karar verememiştir. 

İşin en tuhaf yönü ise, andın kaldırılmasına tepki gösteren bazı kesimlerin hem tarih, hem de bilimsel yönden tutarlı kanıt gösterememiş olmalarıdır. Hatta andı savunurken kendileri ile çelişmektedirler. Milliyetçilik zırhı ile siyâset sahnesinde yürüyenler bile andın komünist çıkışlı olduğunu görememiştirler. 

Öncelikle “Andımız”ın bilinmeyenlerini bilmekte ve anlamakta yarar var. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, andın kaldırılması yönünde ilk kez konuştu ki, “Bize göre milletimizin en büyük ve en etkili andı İstiklâl Marşı’mızdır. İstiklâl Marşı’mız dışında bir ant tanımıyoruz, tanımayacağız” şeklindeki tanımı önemli bir adımdı. Cumhurbaşkanı söz konusu çıkışı ile milletimizin kahir ekseriyetinin hissiyatına tercüman olmuştur. 

Peki, tartışmaların merkezindeki ant nasıl ortaya çıktı ve metni kim yazdı?

“Andımız”ı savunanların beyanlarına göre, zamanın Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından yazılan metin, ilk defa 1933 yılının 23 Nisan kutlamaları sırasında bizzat Bakan tarafından Ankara’da bir törende çocuklara hep bir ağızdan söylettirilmiştir. 

Andın yazarı Reşit Galip ya da Mustafa Reşit Baydur, 1893 yılında Rodos’ta doğdu. Babası mahkeme reislerinden Mehmet Galip Bey, annesi Rodoslu Münevver Hanım’dır. İlk ve ortaöğrenimini Rodos’ta tamamladıktan sonra liseyi İzmir’de okudu. Tıbbiye öğrencisi iken arkadaşları için “Hakikat” adlı bir gazete ve “Sivrisinek” adlı karikatür dergisi çıkardı. İstanbul’da çeşitli gazetelerde yazıları yayınlandı. Okulda Türk Ocakları’nın bir şubesini açtı ve diğer askerî okullardaki ocakların müfettişliğini üstlendi. Öğrenciliği devam ederken gönüllü olarak Balkan Harbi’ne katıldı. Sonraki yıllarda Dolmabahçe’de Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in sofrasında bulunduğu bir gece Millî Eğitim Bakanı Esat’ı eleştirmesi, Reşit Galip’in Atatürk’le çatışmasına neden olmuş, kısa bir süre için ilişkilerini gölgelemişti. Ancak çok geçmeden Esat’ın istifasından sonra 19 Eylül 1932’de Reşit Galip, bakan olarak atandı.

Bakanlığı esnasında Cumhuriyet 10’uncu yılındaydı. 23 Nisan 1933 sabahı kendinin yazdığını iddia ettiği ant metnini öğrencilere okutmuş ve o gün Çocuk Haftası’nı açış konuşmasında metni tekrar etmişti. Konuşmanın arkasından Bakanlıkça yayımlanan bir genelge ile Cumhuriyet’in 10’uncu yılından başlayarak okullarda bu ant sürekli hâle getirilerek öğrencilere hep bir ağızdan söylettirilmişti.

Bakanlıktan ayrıldıktan sonra rahatsızlığı zatürreye dönüşen Reşit Galip, 5 Mart 1934 günü hayatını kaybetti.

Afet İnan’ın aktardığına göre ant, 24 Nisan 1933 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesi baş sayfasında, “Türk Çocuğu Yasası” başlığıyla yer aldı. Öğrenci Andı’nın amacı, anlamı ve öğrencilere nasıl kavratılacağı, 18 Mayıs 1933 tarih ve 1749/42 sayılı “Talebenin Her Gün Tekrar Edeceği İbare Hakkında” yayınlanan Bakanlık genelgesinde açıklandı ve genelge ilkokullar yönetmeliğinde yer aldı. Metin, 1972 ve 1997 yılında çeşitli değişikliklere uğradı.

Ant, Reşit Galip döneminde, Rusya’da Komünist Parti’nin Gençlik Örgütü “Genç Öncüler” tarafından her sabah öğrencilere söylettirilen andın farklı bir uygulamasıdır. 

Başka ülkelerin komünizme düşmanlığından ötürü Rusya’da gerekli olan savaş anlayışı, eğitime farklı nitelikler kazandırmıştır. Stalin dönemi Rusya’sında Komünist Parti’nin “Genç Öncüler” adlı bir örgütü bulunmaktadır. “Genç Öncüler”, izciliğin bir kopyasıdır. Benzer kuralları ve antları bulunmaktadır. Belli yasalarının yanında büyük bir yemin etmektedirler: “Sovyetler Birliği’nin bir Genç Öncüsü olarak ant içerim ki, dünya işçilerinin ve köylülerinin kurtuluş savaşında emekçi sınıfının dâvâsını savunacağım. Lenin’in sözünü, Genç Öncülerinin yasa ve geleneklerini onurla ve duraksamadan yerine getireceğim.” (Eğitim ve Toplum Düzeni, Bertrand Russell, Varlık Yayını, 1969)

Çözüm Süreci kapsamında yapılan yasal değişikliklerle Öğrenci Andı’nın, 2013’te okullarda okunması uygulamasına son verildi. Türk Eğitim Sendikası’nın uygulamanın sonlandırılmasına ilişkin olarak Danıştay’da açtığı dâvânın sonucunda Danıştay 8’inci Dairesi, 2018 yılında oy çokluğuyla aldığı kararla andı yürürlükten kaldıran düzenlemenin iptalini onadı. Ancak bu karar, yürütme tarafından uygulamaya alınmadı. Millî Eğitim Bakanlığı, kararı temyiz etti ve dosya Danıştay İdarî Dâvâ Daireleri Kuruluna geldi. Kurul, 13 Mart 2021’de itirazı oy çokluğuyla kabul ederek Danıştay 8’inci Dairesi’nin yönetmeliği iptal eden kararını kaldırdı.

Ant tartışmasında önemli bir konu dikkati çekmektedir. Siyâset arenasında sağcı ve milliyetçi kesimin temsilcisi siyâsî parti, andın kaldırılmasına şiddetle karşı çıkarak tarafını seçmiştir. Andın kaldırılmasına tepki gösterenlerin tercihi son derece düşündürücüdür. Rusya çıkışlı ve özellikle CHP diktası döneminin bir uygulaması olan ant, milliyetçilikle asla bağdaşmamaktadır. Bu bir çelişki ve tutarsızlıktır.

Andın uygulamadan kaldırılması, sonuçta farklı bir çelişki tablosu ortaya çıkarmıştır. Dikkat edilmesi elzemdir ki, hâdise tarihîdir ve tarihî değerler bağlamında tutuculuk ve kulaktan dolma bilgilerle tepki koyma yerine araştırıcı ve bilinçli hareket etmeyi gerektirmektedir. 

Ant, maznunu itibariyle nesillerin güçlü vatanperverlik duygu ve düşüncelerine, en önemlisi de tarih bilincinin güçlenmesine bir katkı sağlamamıştır. Yürürlükten kaldırılması, mevcut eğitim şartlarında bir boşluk da doğurmamıştır.