Uyarıyoruz!

Bir sabah uyandığınızda yakınlarınız, söylemediğiniz ya da yapmadığınız bir işle sizi itham edip şaşkına çevirebilirler. En basit tedbirle, uyurken telefonlarınızı yakınınızda bulundurmayın! Bu önemli uyarıya bilhassa küresel güçler aleyhine çalışan yazarlar, cemiyet ve devlet adamları dikkat etmelidirler.

İKİ haberle başlayalım makalemize… İlki flaş bir haber: “Alaska’da 19,4 derece ile 2021’in Aralık ayında sıcaklık rekoru kırıldı!”

13 Aralık 2021 tarihli şu haberse başka: “Yeni göreve gelen Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, yatırımcılarla yaptığı toplantıda, Erdoğan ve AKP’lilerin sıklıkla gündeme getirdiği ‘dış güçlerin ekonomik saldırıları’ iddiasının aksine, ‘sorunun dış güçlerin saldırısından değil, ekonomik politikaya duyulan güvensizlikten kaynaklandığını’ söylediği belirtildi…”

Bu, talihsiz bir açıklama oldu. Bize göre yalnız ekonomide değil, siyâsî, askerî, meteorolojik, tıbbî, hatta teknik alanlarda da müdahale var. Aralık ayının ortalarından itibaren dövizin anî tırmanışı hangi ekonomik kurallar ile izah edilebilir? Nedenini anlamak için uzman olmaya gerek yok. Normal aklı olan ve siyâsî gelişmeleri yakînen takip eden biri için bu sır değil.

ABD’deki seçimlerden önce (dönemin ABD Başkanı) Trump, doğu sınırımızda oluşturulmak istenen terör yapılanmasına karşı yapmış olduğumuz haklı harekâtlara sinirlenip “Sizi ekonomi ile mahvederiz!” tehdidinde bulunmuştu. Halefi Biden ise, Başkan olmadan önce de, sonra da “Erdoğan’ı zor kullanarak değil, dış ve iç faktörlerle alaşağı edeceği” yönünde açıklamalar yapmıştı. Herifler hedeflerini ve programlarını gizlemiyor, apaçık belirtiyorlar. Şimdi bütün bu hakikatler ortadayken, hangi sivri akıllı ekonomi üstadı, gelişmelerin piyasanın tabiî seyri olarak cereyan ettiğini söyleyebilir? Söylerse ne derece doğru ve inandırıcı olur?

Yurdumuzda, başta ABD olmak üzere yabancıların özel bankalarda ortaklıkları var. Birçok yabancı şirket, içimizde ticarî faaliyette bulunuyor. Bunların, aldıkları direktifle döviz al-sat işlemleriyle piyasayı hareketlendirecekleri söz konusu. Adamlarda dolar bol. Kâğıt maliyetine dolar üretip istedikleri alanlarda silah gibi kullanabiliyorlar.

AB ve ABD, gelişmekte olan Türkiye’yi durdurmak ve geriletmek için set stratejisi uyguluyor. Avrupa Birliği’ne girmek için altmış yıldır bizi kapıda beklettikleri hâlde, ekonomisi yamalı bohça olan Yunanistan’ı ve küçücük Güney Kıbrıs’ı aralarına alıverdiler. Nedenini şimdi daha iyi anlıyoruz: Yarım asır önce keşfettikleri ve sır olarak sakladıkları Akdeniz’deki zengin enerji yataklarını Güney Kıbrıs ve Ege’deki Yunan adaları üzerinden Avrupa’ya ulaştırmak… Onun için Akdeniz ve Ege’de Mavi Vatan’ımızı elimizden almak isteyen politikalara karşı çıkan Türkiye’nin sesine sağır olmaktalar.

Doğu sınırımızın hemen bitişiğinde terör devletinin kurdurulmak istenmesi, bu amaçla buralarda yeni askerî bölgeler ihdas edilmesi, Ege adalarında ve Trakya’da ABD’nin yeni üsler kurması da çevreleme taktiğinin bariz göstergesidir. Batı’nın “Erdoğan’ı devirmek” girişimleri, yabancıların emirlerine amade devlet adamı modeline karşı çıkan Reis-i Cumhurumuzu hedeflemiyor sadece; amaç, Türkiye’yi durdurmak ve çökertmektir. Düşmanlarımızın sinsi plânlarına çanak tutan içimizdeki bazı muhalif gafil ve muhteris politikacılarımızın bulunması da hakikatin acı bir yüzü maalesef.

Yalnız siyâsî, askerî ve ekonomik alanlarda saldırıya uğramıyoruz. Sosyal, psikolojik ve teknik olarak da sinsi saldırılar var. “Sinsi” diyoruz, çünkü bunların derin mahiyeti kamuoyunda fazla bilinmiyor. Bunu özetle de olsa açmamız lâzım.

Genellikle endüstriyel faaliyetlerin sonucu fosil yakıtların tüketimi atmosferdeki gaz artıklarının yoğunlaşmasına, bunun da küresel ısınmaya yol açtığı bilinmektedir. Son yıllarda görülen kuraklık, çölleşme, aşırı mevzi yağışlar, seller, fırtına, tayfun ve hortum gibi meteorolojik felâketlerin artması, küresel ısınmanın tabiî sonucu olarak görülüyor. Uluslararası toplantılarda her devletin kendine düşen önlemi alması istenmektedir. Acaba, artan talebi karşılamak için sınaî faaliyetlerin artması mı yalnızca ısı artışına neden oluyor, yoksa süper devletler içindeki bazı gizli güçlerin yediği haltlar mı var?

Bu safhada biraz detaya inmemiz gerekir.

“Tesla” diye biri

Sırp asıllı bir fen âlimi olan Nicola Tesla (1856-1943), elektrik motoru ve alternatif akım çalışmalarıyla ünlendi. 1882’de Edison’un kıtalararası şirketinde çalışmak için Paris’e gitti. 1883’te ilk endüksiyon motorunu yaptı. 1891’de kendi adıyla anılan bobini üretti. Günümüzdeki televizyon ve elektronik teknolojisinde kullanılan bobin, aynı şekilde dizayn edilmektedir.

Şöhreti artan Tesla, ABD vatandaşlığına kabul edildi. 1893’te, Chicago’da Tesla’nın sistemi kullanılarak bir fuar aydınlatıldı. Yaptığı anlaşmalarla yeni tekniklerin gelişmesine imza attı. Niagara şelalelerinde ilk güç santralini kurdu. Bu santrale Tesla’nın adı verildi. 1900’lere gelindiğinde atmosfer içindeki elektriksel titreşimleri kullanabildiğini ilân etti. Yapmış olduğu tarihî deneyle ilim çevrelerini şaşkına çevirdi. Kırk kilometre uzaklıktaki 200 ampulü kablosuz yakmıştı. Elektriği kablosuz iletebiliyordu.

Edison ile bir ara birlikte çalışan Tesla, onunla anlaşamadı. Çalışma alanı ve idealleri farklıydı. Doğru akım üzerinde çalışan Edison’a karşı Tesla, alternatif akımı tercih etmişti. Enerji üretimini ve dağıtımını çok ucuz maliyetle insanlığın faydasına sunabileceğini söyleyen Tesla, Amerikalı kapitalist patronları öfkelendirdi. Avuçlarına aldıkları Edison’u desteklemeye devam ederek Tesla’yı dışladılar. Muazzam projelerine finans bulamayan Tesla, yalnız başına kalakalmıştı.

1915 Nobel Fizik Ödülü, Edison ile birlikte Tesla’ya verildi. Paylaşımdan hayâl kırıklığına uğrayan Tesla, kararın yanlı olduğuna inanıyordu. Kapitalist dünyanın gazabı altında hayâlleri ile baş başa kalan Tesla, adını ve çalışmalarını duyurma imkânı bulamadı. 87 yaşında, unutulmuş bir deha olarak, bir otel odasında yoksul bir şekilde hayata veda etti.

Floresant ampulün, X ışınının, vakum tüpünün mucidi Tesla’ydı. Radyonun mucidinin Markoni değil de Tesla olduğu da onun ölümünden sonra kabul edilmek zorunda kalınacaktı.

HAARP ve haltları

Edison’a yatırım yapan küresel sermaye baronları Tesla’yı engellemek için ellerinden geleni yaptılar. FBI peşine takıldı. Amerikan vatandaşı olmasına rağmen -yabancıların mülk edinmesi kanunu işletilerek- laboratuvarına, deney aletlerine, evrak ve dosyalarına, daha doğrusu sahip olduğu her şeyine el konuldu. Bir köşeye itilen Tesla, 1957 yılına kadar unutuldu. Tâ ki Rusların Tesla teknolojisini kullanarak deneyler yaptığı bilgisi gelene dek... Bunun üzerine Pentagon devreye girdi. Dosyalar çıkartılarak incelendi. HAARP projesinin temelleri atıldı.

“HAARP”… Kelime anlamı “Yüksek Frekanslı Aktif Auroral Araştırma Programı”… Bu ifadenin İngilizce baş harflerinden oluşan teknoloji ile yeryüzünün 70 ilâ 400 kilometre yukarısındaki iyonosfer tabakası, yüksek frekanslı radyo dalgaları göndermek suretiyle ısıtılmaktadır.

İyonosferde ısınan yüklü partiküller, uyduların mikrodalga vericilerini, uçakların iletişim aletlerini, yeryüzünün büyük bir bölümünün haberleşmesini bozabilecekti. Başkalarının haberleşme ağını bozarken, gerektiğinde kullanıcısı tarafından yeni bir haberleşme ağı olarak da kullanılabilecekti.    

Neticede hava kuvvetleri ve donanmanın işbirliğiyle Alaska eyaletinin Gakona bölgesinde HAARP projesini tatbik edecek araç gereç ve antenler tahkim edildi. Uzmanların ifadelerine göre dünyanın en büyük “iyonosferik ısıtıcısıyla” iyonosfere bir milyar Watlık radyasyonlu güç verme potansiyeline sahipti. Sistemde 3 ilâ 10 mega Hertzlik ışınım kullanarak iyonosferde delik açabilmekte, yüksek irtifalara odaklanarak elektromanyetik enerji kullanıp “suni bir lens” meydana getirebilmektedir. Isıtılan alanın çapı minimum 50 kilometre olabiliyor. Bu değerler başlangıçtaki değerler olup, zamanla (yapılan ilâvelerle) güç potansiyelinin çok çok arttırılabileceği ifade ediliyor.

HAARP faaliyetinin başlamasıyla Alaska çevresinde görülen menfi etkilenmeler tedirginliğe yol açmıştır. Sivil toplum kuruluşları, “Beyaz Saray’dan” açıklama yapılması ve duruma müdahale edilmesi talebinde bulundular. Askerî yetkililerce kamuoyuna, bunun normal ve faydalı bir faaliyet olduğu açıklaması yapıldı. Faaliyet alanları; radar sistemini geliştirmek, denizaltılarla haberleşmeyi sağlamak, geniş bir bölgede ABD ordusu dışında düşman haberleşmesini durdurmak, gelişmiş bilgisayarların yardımıyla yer kabuğunu derinlemesine incelemek, petrol, doğal gaz ve maden alanlarını tespit etmek, düşman uçak ve füzelerini havada imha etmektir.

Bu bilgilere rağmen kamuoyu yeterince tatmin olmadı. Müstakil bir kısım ilim adamları, açıklananların dışında felâketlere yol açabilecek gizli faaliyetlerin olabileceği iddiasındaydılar. Bunlardan ünlü jeofizikçi Prof. Gerdon J.F. MacDonald’a göre iyonosfere elektromanyetik müdahale ile yapılabilecekler şunlar: İklim değiştirilerek felâketler oluşturulabilir. Kutuplar eritilebilir. Ozon tabakası etkilenebilir. Deprem meydana getirilebilir. Okyanus dalgaları kontrol edilerek tsunami oluşturulabilir. Radyasyon yaymayan termonükleer patlamalar çıkarılabilir. Yeryüzü enerji alanlarına müdahale edilerek insan beyni kontrol altına alınabilir. Daha ne olsun?!

Atmosfere elektromanyetik müdahalelerle küresel felâketlere yol açılabileceğine inanan ilim adamlarının görüşlerini “Angels Don’t Play This HAARP” adlı kitabında aktaran Dr. Nick Egich, bu tür deneylerin yalnızca iyonosferi bozmakla kalmayacağını, tabiat hâdiselerine yol açan normal enerjiyi bin kat arttırarak, jeoelektrik fırtınalar, kasırgalar, seller gibi çevre felâketleri oluşturulabileceğini ifade etmektedir. Konunun uzmanlarının ortak görüşü, HAARP’ın, askerî yetkililerin söylediği gibi zararsız bir faaliyet olmayıp yer küresini derinden etkileyerek korkunç değişikliklere neden olan yeni bir teknolojik silah olduğu yönündedir. İttifak ettikleri ortak hususlar şunlardır: Küresel hava şartlarının değiştirilebileceği, ekosistemlere zarar verilebileceği, elektronik haberleşmeyi kesebileceği, insanların düşündüğü ve hissettiği şeyleri değiştirerek zihinsel yapılarını bozabileceği…

HAARP’ın insanlara olan etkisi yalnızca psikolojik değil. Menfi biyolojik etki de söz konusu. Vücut ısısının yükselmesi, kalp pillerinin bozulması, uykusuzluk, yorgunluk, hafıza kaybı ve lösemi gibi kanser vakalarının artması da buna örnek…

Elektromanyetik alanların kitlelere olan etkisi ABD basınında da açıkça anlatılmaktadır. 1995 yılında “Air Command and Staff College’s Airpower Journal” adlı yapımda yayınlanan “Ölümcül Olmayan Teknoloji ve Hava Gücü” başlıklı makalede Amerikan ordusunun geliştirdiği yeni silahların hedefleri anlatılırken, mikrodalga silahların eşsiz gizli birer ajan olduğu, insana saldırmakla kalmayıp zihnini karıştırdığı ve bozduğu anlatılmaktadır. Hava kuvvetlerinden Albay Tyler, “Suni elektromanyetik alanların tatbikatı geniş çaplıdır ve birçok askerî alanda kullanılabilir. Kitle kontrolü ve taktik savaşında insan öldürücü silahları da kapsamaktadır. Elektromanyetik sistemler, yön tayin edememe gibi algılama tahribatı, fizyolojik bozulmayı şiddetlendirir. Şahısların görevlerini yerine getirme kabiliyetleri öyle bir düşer ki etkisiz dövüşçüler hâline gelirler. Elektromanyetik silahların diğer bir avantajı da geniş bir alan üzerinde etkili olabilmesidir” demektedir.

Bu yazdıklarımız bazılarına teorik gelebilir. 1900’lü yıllardan itibaren bunlarla alâkalı birçok deney yapılmış, gelişmiş devletler birbirlerine karşı kullanmıştır. 1943 yılında gerçekleşen “Philadelphia Deneyi” tüm dünya kamuoyunca bilinmektedir. Buna göre Amerikan Silahlı Kuvvetleri, denizde gitmekte olan bir gemilerini yoğun elektromanyetik alan altında bırakır. Gemi ortadan kaybolur ve 640 kilometre ötede tekrar meydana çıkar. Işınlamayı kesip gemiye çıktıklarında mürettebatın çoğunun öldüğü, sağ kalanların ise delirmiş vaziyette bakakaldıkları görülür. Hemen hastaneye kaldırılıp tıbbî müdahale yapılır.

Çok gizli yapılan bu deney, iki acar gazeteci tarafından gün yüzüne çıkarıldı. Hatta gazeteciler, bu hastalara ulaşıp röportaj yaptılar. Sonrası ise karanlık. Gazeteciler otomobillerinde ölü bulundular. Güya intihar etmişler. Basın susturuldu, hâdise örtbas edildi.

Yalnız ABD’de değil, Rusya başta olmak üzere diğer gelişmiş devletlerde de çalışmalar var. Zaman zaman birbirlerine karşı kullanıyorlar. 2018 yılında Rusya semalarında görülen patlama, büyük heyecan oluşturdu. Uzmanlara göre 27 kilometre yükseklikteki patlama 2,8 kilotonluk güç şiddetindeydi. Yine 2013 yılında Chelyabins’te gökyüzündeki patlama ise 440 kilotonluk şiddete eşdeğerdi.

Bir Arap atasözü vardır, “Men dakka duka”… Vuran, vurulur. Rakipleri de boş durmuyor tabiî ABD’nin. Amerika’da devasa hortumlar, eyaletleri kaplayan yangınlar ve seller baş gösteriyor. Aralık 2021’de ABD’nin altı eyaletini etkileyen kasırga ve hortumlar 100’den fazla kişinin ölümüne, binlercesinin yaralanmasına yol açtı. Kentucky eyaleti harabe hâline döndü. Temmuz ve Ağustos 2021’de çıkan yangının ABD’deki en büyük yangın olduğu belirtiliyor. Kıtanın batısındaki 1,8 milyon dönümlük alansa kül oldu.

Kafalarına estiğince atmosferi karıştırıp İlâhî nizamı bozmaya çalışanlar, ceremesini çekmeye mahkûm olurlar. “Rüzgâr eken, fırtına biçer” atasözümüzle bu durum ne doğru söylenmiş.

Yazımızın başında verdiğimiz flaş haberde Alaska’da Aralık 2021’deki 19,4 derecelik sıcaklık rekorundan bahsetmiştik. Bu da Alaska’daki HAARP sisteminin aktif olduğunu gösteriyor. Rusya gibi diğer gelişmiş devletlerdeki bu kabil faaliyetler de atmosfer ısısını daha çok arttıracak.

Başka bir haber de Antarktika’daki dev Thwaites buzulunun (ki “Kıyamet Buzulu” olarak adlandırılıyor) her geçen gün hızla eridiği yönünde. Uzmanlar, buzulun tamamen erimesi durumunda küresel deniz seviyesinin 65 santimetre yükseleceğini söylüyorlar. Erin Pettit (Oregon Eyalet Üniversitesi, buzul uzmanı) dev buzulun doğudaki yüzeyinde çatlaklar tespit edildiğini, on yıl içinde çökebileceğini, bunun da sonun başlangıcı olduğunu belirtiyor.

Çok önemli bir uyarı!

Birleşmiş Milletler Uzay İşleri Ofisine göre 2021 Nisan’ı itibariyle yer yörüngesindeki uydu sayısı 7 bin 389’dur. Yani 2020’ye göre yüzde 28’lik artış var. Elon Musk, Starlink internet projesi kapsamında geçtiğimiz sene 775 uyduyu yörüngesine oturttu. Plâna göre yerleşim ağındaki uydu sayısı 42 bin olacak. Proje tamamlandığında herkese bedava internet verecekmiş. Sevsinler senin internet hayrını!

Yeryüzündeki ekonomik, sosyal ve siyasal güç odaklarında söz sahibi olan küresel güçler, şimdi de gökyüzünü istilâ ederek tepemizde cirit oynamak istiyorlar. Uydudan her insan etki altına alınabilir. Nasıl mı? Cep telefonları sayesinde konumunuz kolayca belirlenebilir. Haberleşme, gözlem ve tetkik amaçlarla kullanılan uydular, silaha da dönüşebilirler. Veya pasifize aracına… Belirli frekanslarla yapılan yayınlar cebinize kolayca ulaşır. Eğer yatarken cep telefonunuz yanı başınızda açık uyuduysanız, “hipnoz” olabilirsiniz.

Bir sabah uyandığınızda yakınlarınız, söylemediğiniz ya da yapmadığınız bir işle sizi itham edip şaşkına çevirebilirler. Veya cemiyet içinde abuk sabuk lâflar edersiniz de sonra “Ben nasıl bunu dedim?” diye dövünürsünüz. En basit tedbirle, uyurken telefonlarınızı yakınınızda bulundurmayın! Bu önemli uyarıya bilhassa küresel güçler aleyhine çalışan yazarlar, cemiyet ve devlet adamları dikkat etmelidirler.

Her devletin kendine has kara-deniz-hava sahası vardır. Buna uzay alanı da dâhil edilmelidir. Tepemizde yabancı uydular gezindikçe, savunma güvenliğinden söz edemeyiz. İlgili devlet adamlarının Birleşmiş Milletler’de bunu gündeme getirmeleri ve gerekli kararı almaları, ülkelerin bağımsızlıkları açısından elzemdir.

Atağa kalkan Türkiye

Hiçbir engelleme ve müdahale, Türkiye’nin yükselişine mani olamayacaktır. 1917 yılındaki Rus İhtilâli’nden itibaren dünya, iki kardeşin sözde mücadelesiyle çalkalandı durdu: Komünizm ve kapitalizm… Gücü elde etmek için halkı vasıta gibi gören, devletçi faşizm olan komünizm, dehşetengiz baskılara rağmen 1980’e kadar ancak ayakta durabildi. Sermaye kârını ilâh addeden kapitalistler, ucuz özgürlük şekeriyle milleti oyalayıp durdu hep. Kapital sermayenin önde gelen koruyuculuğunu üstlenen Sam Amca, demokrasi vaadiyle girdiği topraklara modern vampirliğin hürriyet heykelini miras bıraktı. Yirminci yüzyıl biterken Sam Amca da tükendi. Kapital sistem vefat etti dostlar! Cenaze töreninin ilânını geciktirmek için kara kara düşünürken “Denizli türküsünü” terennüm ediyorlar: “Aslı yok yaylasında bin beş yüz koyunum var./ Herkes kendi kesesinden yesin, saltanatım var benim hey!”

Yetmişli yıllardan beri karşılıksız bastıkları dolarların Everest dağına rakip şiştiğini gördüler de paralarının gerçek değerini hatırlatırcasına “Great Reset”ten (büyük sıfırlama) bahseder oldular. Doların hakikî değeri kalmadı ya, parayı sanal yap da çık işin içinden. Sanalınız da, yalanınız da batsın!

İçimizdeki “devekuşları” gaklayıp dursunlar, dünya ekonomisinin keşmekeş olduğu bu dönemde, Türkiye emin adımlarla ilerlemeye devam edecektir. Tüketimden önce üretimi esas alan yepyeni (DEVHALK) modeliyle atağa kalkarken, gelişmekte olan milletlere de rol model olacaktır. Reis-i Cumhurumuz tedbiri gözeterek eksik söylemiş; ilk 10’a değil, ilk 2’ye talibiz! (Biiznillah gerçekleşecektir.)

Milletimiz devletiyle, derneğiyle, sivil kuruluşlarıyla, Afrika’da, Asya’da ve hatta Uzakdoğu’da elinden geldiği kadarıyla, ezilen ve sömürülen mazlumların yanındadır. Onların ümidi ve dualarının muhatabıdır. Onun içindir ki, Âlemlerin Rabbi, milletimizin yardımcısıdır.

Her şeye kadir olan Allah-u Teâlâ, birini ve bir milleti korur ve yürütürse, değil yeryüzündekiler, kâinattakiler bir araya gelse engelleyemez!

Alnın açık, bahtın açık milletim! Yürü biiznillah!