Uyan ey hücurat uykudan uyan!

Uyanmak için beklenen işaret, hatırlamak için beklenen koku, geçit vermek için beklenen parola, Türkiye Cumhuriyeti’nin 2023’üne kilitli. Bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları değil, vatanperverleri olarak, işareti gördük, kokuyu aldık ve parolayı girdik. Bundan böyle “Tevekkeltü ilallah” der, akarız!

OSMANLI hükümdarı Üçüncü Murad Han’ın ünlü güftesidir “Uyan ey gözlerim gafletten uyan” dizesiyle başlayan şiir. “Güfte” dedik, zira bestesi de ayrıca meşhurdur, yüzyıllardır dilimizden düşmez.

Sultan Murad’ın sabah namazına kalkma telaşıyla ilgili yazdığı söylenen bu şiirin derinlemesine bakıldığında hem dünya, hem de ukba detaylarıyla dolu anlamlara sahip olduğu belirtilir. Bizce de öyledir. Hatta bize göre bu sözler, açılması istenen bir devrin parola takımı dahi olabilir.

Başlığa bir uyarlama olarak taşıdığımız sözler, son dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin vizyon ve perspektifinde yer alan noktalara âdeta fiber kablolarla ulaşan mesajın geri dönüş alışına dair bir hatırlatma…

“Hücurat”, “hücreler” demek. Bu kelimenin isim olduğu bir sûrenin varlığını biliyoruz. Hücre ise “oda” anlamına geliyor. Biyolojik bir anlamı yoksa hücre kelimesi, ya tutukevlerinin tek kişilik özel ceza alanını ya da bir organizasyonun, bir örgütün, başka bir deyişle bir teşkilatın birimini ifade etmesi için kullanılıyor. Son zamanlarda bir teşkilat birimi olarak kullanılan versiyonuna fazlasıyla tanık oluyoruz.

Osmanlı Devleti’nin son demlerinde, Osmanlı tamamıyla tarihe karışmadan evvel devlet, sahibi olduğu teşkilatları dünyanın dört bir yanında dondurarak belirlediği vakti görene ve işaret ettiği parolayı duyana dek uykuya yatırmıştı. Bunlardan sadece bir tanesine ilişkin bir hikâyeyi sizinle buradan paylaşmak istedim.

Şekîb Bin Hammud Bin Hasen El-Arslanî… Bugünkü Lübnan’ın başkenti Beyrut’a bağlı Şuf kazasında dünyaya gelen El-Arslanî, Birinci Dünya Savaşı sırasında Arapları örgütleyen bir mütefekkirdi. Fikrî mülâhazalarıyla dikkat çeken El-Arslanî’nin Kuşçubaşı Eşref Bey ile de çalıştığı biliniyor ve teşkilattaki ismi “Emir Şekib Arslan Bey” şeklinde anılıyordu.

İngilizlerin Arap milliyetçiliğini körükleyerek Halifeye olan bağlılıklarını yıpratmalarına karşılık Emir Şekib Arslan Bey’in görevi, Arapları koordine ederek bugünkü Suriye ve civarında bir Arap-Türk devleti kurmaktı. Kendisinin başında bulunduğu Dürzi ekiple bu işte muvaffak olamasa da söz konusu ekibi dünyanın birçok noktasına yerleştirmeyi bildi.

Yıllar geçti, Emir Şekib Bey’in ekibinin meyveleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşları dahi fark etmeden kokularını verdi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise bu kokuyu önce Kosova üzerinden aldı. Kosova’nın Sırbistan’dan bağımsızlığını ilân ettiği aynı gün, Kosta Rika’dan bu bağımsızlığı tanıma mesajı geldi. Evet, bu bağımsızlık için Türkiye çok zahmet çekmişti ama ilk tanıma kendisine dahi nasip olmadan bir Lâtin Amerika ülkesi olan Kosta Rika’dan ilk geri dönüş alınmıştı.

Sonra bütün emperyalizm hareketlerine kafa tutan bir lider olarak ün kazanmış Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’den o koku alındı. Chavez’in zehirlenerek öldürülmesinin üzerine devlet başkanı olan Nicolas Maduro’nun Türkiye merkezli devlet iltifatlarına şahit olduk. Maduro’nun bir ABD darbesiyle kuşatılana ve darbeyi bertaraf edene kadar en yakınındaki isim, Başkan Yardımcısı sıfatıyla Tareck Aissami oldu. Aissami, Dürzi kökenli bir Filistinli.

Ve son kokuyu El Salvador’dan aldık. Yine Dürzi kökenli biri olan ve gencecik yaşıyla kıskandıran El Salvador Devlet Başkanı Nayeb Bukele Ortez, Türkiye’de Osmanlı devlet tarihi dersi vermesinin yanında paylaştığı Türkçe mizahla donatılı sosyal medya mesajlarıyla aynı parolayı bir de El Salvador’dan fısıldadı âdeta.

Bir derin devlet kurgusu çıkarmak için kaleme almıyorum bu editör yazısını, Türk Devleti olarak yepyeni bir döneme girildiğine dair bir koku, bir işaret hissederek heyecanımı paylaşmak adına, tarihe bir iz olsun diye beyan ediyorum.

Uyanmak için beklenen işaret, hatırlamak için beklenen koku, geçit vermek için beklenen parola, Türkiye Cumhuriyeti’nin 2023’üne kilitli. Bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları değil, vatanperverleri olarak, işareti gördük, kokuyu aldık ve parolayı girdik. Bundan böyle “Tevekkeltü ilallah” der, akarız!