OSMANLI hükümdarı Üçüncü
Murad Han’ın ünlü güftesidir “Uyan ey gözlerim gafletten uyan” dizesiyle
başlayan şiir. “Güfte” dedik, zira bestesi de ayrıca meşhurdur, yüzyıllardır
dilimizden düşmez.
Sultan
Murad’ın sabah namazına kalkma telaşıyla ilgili yazdığı söylenen bu şiirin
derinlemesine bakıldığında hem dünya, hem de ukba detaylarıyla dolu anlamlara
sahip olduğu belirtilir. Bizce de öyledir. Hatta bize göre bu sözler, açılması
istenen bir devrin parola takımı dahi olabilir.
Başlığa
bir uyarlama olarak taşıdığımız sözler, son dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin
vizyon ve perspektifinde yer alan noktalara âdeta fiber kablolarla ulaşan
mesajın geri dönüş alışına dair bir hatırlatma…
“Hücurat”,
“hücreler” demek. Bu kelimenin isim olduğu bir sûrenin varlığını biliyoruz.
Hücre ise “oda” anlamına geliyor. Biyolojik bir anlamı yoksa hücre kelimesi, ya
tutukevlerinin tek kişilik özel ceza alanını ya da bir organizasyonun, bir
örgütün, başka bir deyişle bir teşkilatın birimini ifade etmesi için
kullanılıyor. Son zamanlarda bir teşkilat birimi olarak kullanılan versiyonuna
fazlasıyla tanık oluyoruz.
Osmanlı
Devleti’nin son demlerinde, Osmanlı tamamıyla tarihe karışmadan evvel devlet, sahibi
olduğu teşkilatları dünyanın dört bir yanında dondurarak belirlediği vakti görene
ve işaret ettiği parolayı duyana dek uykuya yatırmıştı. Bunlardan sadece bir
tanesine ilişkin bir hikâyeyi sizinle buradan paylaşmak istedim.
Şekîb
Bin Hammud Bin Hasen El-Arslanî… Bugünkü Lübnan’ın başkenti Beyrut’a bağlı Şuf
kazasında dünyaya gelen El-Arslanî, Birinci Dünya Savaşı sırasında Arapları
örgütleyen bir mütefekkirdi. Fikrî mülâhazalarıyla dikkat çeken El-Arslanî’nin
Kuşçubaşı Eşref Bey ile de çalıştığı biliniyor ve teşkilattaki ismi “Emir Şekib
Arslan Bey” şeklinde anılıyordu.
İngilizlerin
Arap milliyetçiliğini körükleyerek Halifeye olan bağlılıklarını yıpratmalarına
karşılık Emir Şekib Arslan Bey’in görevi, Arapları koordine ederek bugünkü
Suriye ve civarında bir Arap-Türk devleti kurmaktı. Kendisinin başında
bulunduğu Dürzi ekiple bu işte muvaffak olamasa da söz konusu ekibi dünyanın
birçok noktasına yerleştirmeyi bildi.
Yıllar
geçti, Emir Şekib Bey’in ekibinin meyveleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
vatandaşları dahi fark etmeden kokularını verdi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti
ise bu kokuyu önce Kosova üzerinden aldı. Kosova’nın Sırbistan’dan
bağımsızlığını ilân ettiği aynı gün, Kosta Rika’dan bu bağımsızlığı tanıma
mesajı geldi. Evet, bu bağımsızlık için Türkiye çok zahmet çekmişti ama ilk
tanıma kendisine dahi nasip olmadan bir Lâtin Amerika ülkesi olan Kosta
Rika’dan ilk geri dönüş alınmıştı.
Sonra
bütün emperyalizm hareketlerine kafa tutan bir lider olarak ün kazanmış
Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’den o koku alındı. Chavez’in zehirlenerek
öldürülmesinin üzerine devlet başkanı olan Nicolas Maduro’nun Türkiye merkezli
devlet iltifatlarına şahit olduk. Maduro’nun bir ABD darbesiyle kuşatılana ve
darbeyi bertaraf edene kadar en yakınındaki isim, Başkan Yardımcısı sıfatıyla
Tareck Aissami oldu. Aissami, Dürzi kökenli bir Filistinli.
Ve
son kokuyu El Salvador’dan aldık. Yine Dürzi kökenli biri olan ve gencecik
yaşıyla kıskandıran El Salvador Devlet Başkanı Nayeb Bukele Ortez, Türkiye’de
Osmanlı devlet tarihi dersi vermesinin yanında paylaştığı Türkçe mizahla
donatılı sosyal medya mesajlarıyla aynı parolayı bir de El Salvador’dan
fısıldadı âdeta.
Bir
derin devlet kurgusu çıkarmak için kaleme almıyorum bu editör yazısını, Türk
Devleti olarak yepyeni bir döneme girildiğine dair bir koku, bir işaret
hissederek heyecanımı paylaşmak adına, tarihe bir iz olsun diye beyan ediyorum.
Uyanmak
için beklenen işaret, hatırlamak için beklenen koku, geçit vermek için beklenen
parola, Türkiye Cumhuriyeti’nin 2023’üne kilitli. Bizler Türkiye
Cumhuriyeti’nin vatandaşları değil, vatanperverleri olarak, işareti gördük,
kokuyu aldık ve parolayı girdik. Bundan böyle “Tevekkeltü ilallah” der, akarız!