Ürdün’den Filistin’e bakış

Ürdün’den bakılınca hakikaten orada bir Siyonist işgalin varlığı en önemli sorun. Bölgenin çıbanbaşı olan bu oluşum oradan gitmedikten sonra bu kadim toprakların huzura kavuşması mümkün değil. Tarih ve coğrafya bilgisini bir arada yorumladığımızda, sadece şu an belirlenen yerde de kalacak gibi görünmüyorlar. Ürdün bu anlamda en çok tehdit altında olan ülkelerden biri.

SEYAHAT sermayemizi artırmak adına 2024’ün Mart ayının ilk haftası Ürdün’e kısa süreli bir yolculuk yaptık. 2023’ün yaz sonu ise Lübnan’a seyahat etmiştik. Bu sefer Amman’dan başlayarak Ürdün’ün Salt, İrbid, Kerek, Mute, Petra ve Akabe gibi şehirlerini, Lut gölü, Vadi Rum gibi coğrafî olarak anlamlı yerlerini gezme imkânımız oldu. Aynı zamanda İslâm tarihi açısından önemli olan Yermük ve Mute Savaşlarının yapıldığı alanları görmüş olduk. 

Ürdün, aynı zamanda işgal edilmiş Filistin topraklarına komşu bir ülke olması hasebiyle önemli bir stratejik konuma sahip. Kuzeyde Suriye, kuzeydoğuda Irak, doğuda ve güneyde Suudi Arabistan ile komşu. Batısında ise Siyonistler tarafından işgal edilmiş Filistin toprakları var. Batı sınırı, Golan tepelerinden başlayarak Ürdün vadisi ve Lut gölünü ortalayarak Kızıldeniz’deki Akabe körfezine kadar uzanıyor. Bu hat, aynı zamanda bir ateş attı. Çünkü hattın diğer tarafında insanlık tarihinin en vahşi katliamlarından birisi yaşanıyor.

Ürdün sosyo-ekonomik olarak orta hâlli, Türkiye’ye göre biraz daha pahalı ama güvenli bir ülke. Kuzey tarafı, Ürdün vadisi ve yamaçları oldukça bereketli. En çok portakal ve limon ağaçları ile birlikte zeytinlikler göze çarpıyor. Vadinin işgalcilerin dikkatini çekmemesi mümkün değil.

Sınır boyunca giden yoldan hem kuzeye, hem de güneye doğru seyahat ettik. Ancak işgalcilerin tarafında gökyüzünde uçan balonlar ve stratejik noktalardaki askerî donanım bizi de tedirgin etmeye yetti. O yüzden Golan tepelerini, Nablus’u, Eriha’yı ve Kudüs’ü ancak vadinin Ürdün tarafından ve 40-50 kilometre mesafeden görme fırsatı bulabildik.

Coğrafî olarak bakılınca işgalcilerin sinsi ve stratejik işgal ve büyüme hesapları daha iyi anlaşılmakta. Bereketli vadinin kuzeyinde Suriye ve Lübnan, doğusunda ise Ürdün toprakları var. Bugün Gazze’de yapılan katliamlar işgalcilerin lehine sonuçlanırsa, yarın çevredeki her yer bu insanlık düşmanı varlıklar tarafından tehdit altında kalacak.

Su kaynakları açısından önemli olan Suriye’nin Golan tepeleri şu an işgal altında. Kızıldeniz’e açılma açısından Akabe’nin karşı kıyıları Mısır’dan alınmış ve bir liman şehri kurulmuş. Yani bir ucu Kızıldeniz, diğer ucu Akdeniz’e uzanan en stratejik bölgeyi tutmuşlar. Birinci Dünya Savaşı sonrası İngilizlerin kontrolüne geçen bölge, tüm İngiliz oyunlarının en iyi pratize edildiği yer olmuş. Yerel aşiretleri Osmanlı’ya karşı ayaklandıran İngilizler, bölgeyi kontrol altına alınca kendi keyiflerince plânlarını uygulamaya koymuşlar ve 1917 yılındaki Balfour Deklarasyonu ile Filistin toprakları bugünkü işgalcilere hazırlanmış. Sonrasını hepimiz biliyoruz. Göçler, yerleşmeler ve sonra dağdan gelip bağdakini kovmaya çalışmalar, bugün itibariyle ortaya çıkan manzara.

Ürdün’de halkın Filistin duyarlılığı çok yüksek. Bu duyarlılığın sebebi ülkede hem Filistinli nüfusun çok fazla olması, hem de Ürdün’ün Filistin’e en uzun sınırı olan ülke olması olsa gerek. Çöldeki Bedeviler de dâhil tüm Ürdünlülerle iletişim kurmaya çalıştığımızda, Filistin konusu ilk gündem maddesi oluveriyor. Cuma namazlarında, camilerdeki vakit namazlarında Filistinliler için dualar yapılıyor. Yani halklar yönetimdekilerden daha aktif ve acıyı daha fazla yüreğinde hissediyor.

Ürdün’de Türk olduğumuzu anlayınca insanların bize sempatisi yüksek. Bir kontrol noktasında polislerin, Türk olduğumuzu fark edince diğer arabalara yaptıkları muameleleri (bagaj kontrolü, kimlik kontrolü gibi) bize yapmayıp “Ürdün sizinle şereflendi!” demeleri akılda kalıcı tavırlardan. Vadi Rum’da Bedevi bir amcanın video çekmeye müsaade etmediği konuşmada, “Bu topraklarda yüz yıl önce sizler vardınız, bizler kardeştik, ama Britanyalılar bizi bölüp parçaladı” demesi de hayli ilginçti.

Bir Ürdünlü vatandaş, Türk olduğumuzu anlayınca, “Erdoğan Gazze konusunda neden sessiz?” diye bir soru sordu. Tabiî ki buna cevap olarak, “Sizin kral neden sessiz peki?” diyebildik. Bunlar Türkiye’nin Gazze konusunda bekleneni yapamadığını ya da yaptıklarını anlatamadığını gösteriyor.

Ürdün seyahatinden asıl çıkaracağımız ders ise halkın “İsrail” diye bir devleti tanımaması idi. Sınırda dolaşırken “Şurası İsrail’in mi?” diye sorduğumuzda, “Hayır, orası Filistin toprağı. Şimdi orada işgalciler var!” diye tepki gösterdiklerine şahit olduk. Başka yerde Golan tepeleri ve ilerideki Filistin topraklarını anlatan başka bir Ürdünlü, İsrail’in adını anmadan, sınırın öteki tarafını Filistin ve Golan tepelerine de işgal edilmiş bölge olarak anlattı. Bu tür örnekleri çokça yaşadık. Buradan anladık ki, Siyonistler Ürdün halkının zihnini kirletememişler ve Ürdünlüler, bir gün işgalcilerin oradan çekip gideceğine inanıyorlar.

Ürdün’den bakılınca hakikaten orada bir Siyonist işgalin varlığı en önemli sorun. Bölgenin çıbanbaşı olan bu oluşum oradan gitmedikten sonra bu kadim toprakların huzura kavuşması mümkün değil. Tarih ve coğrafya bilgisini bir arada yorumladığımızda, sadece şu an belirlenen yerde de kalacak gibi görünmüyorlar. Ürdün bu anlamda en çok tehdit altında olan ülkelerden biri.

Hele Akabe şehrinin coğrafyası çok daha ilginç. Kızıldeniz’in Süveyş Kanalı’na bakan körfezine benzer Akabe tarafına Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün arasında yılan gibi giren bir Siyonist oluşum var. Benzer manzara yine kuzeyde Lübnan, Suriye ve Ürdün arasında da söz konusu. Sanki kendileri dışındaki devletlerin bir araya gelmelerine mani olmak için sonradan ve fiilî durum oluşturularak yapılmış stratejik hamleler gibi duruyor.

Buradan küçük bir Siyonist oluşumun dünya üzerinde büyük korkulara sebep olduğunu, ülkelerin yönetimlerinin ağızlarını bağladığını, halkların da çaresizce olan biteni seyrettiğini görmek ne acı! Zalimleri en çok korkutacak şey, onlara o toprakların işgal altında olduğunu ve buraya gelenlerin günü geldiğinde gideceklerini hatırlatmak olsa gerek.

Evet, gezide Ürdün sırtlarından Filistin topraklarına hasretle baktık, Kudüs’e 46 kilometre yaklaştık. Bölgenin tarihini okuyarak coğrafyasıyla birleştirdik. Bir gün Ürdün vadisi ve Lut gölünün batı tarafına da gitmek ve o toprakların işgalcilerden kurtulduğunu görmek nasip olur inşallah.