Unutulmuş bir gelenek: Osmanlı toplumunda “Amin Alayları”

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen bir medeniyetin çocuklar için tertip ettiği Amin Alayı, millî hedefleri dinî hedeflerle bütünleştirerek “Devlet¬i ebed müddet” tefekkürüne ulaşılabileceği düşüncesinin en azından havas zümresi tarafından idrak edildiğinin tezahürüdür.

YİNE bir başlangıçta, yeni bir Eylül’deyiz. Artık sene kocamaya, zaman eskimeye yüz tutmuş olsa da Eylül hep başlangıçlar dönemi gibi gelir bana. Nevruz’dan Mihrican’a uzanan bu git-gel döngüsü bir yandan sonbahar ekinoksu ürkekliğini, ikindi güneşi telaşını ve guruba hazırlığı andırırken, diğer yandan zaman sarkacındaki uyumu, denkliği, yeni mevsime merhabayı, sonsuz iklimlerde yeşerecek ümit tohumlarını çağrıştırır.

Yaşadığımız coğrafyanın mevsim deviniminde Eylül, huzurlu bir moladan sonra yola revan olma vaktidir artık. Bizim gibi kalabalık toplumlarda bu heyecan ve koşuşturma yoğun olarak gözlemlenir. Ana sınıfından yüksek öğretime kadar milyonlarca talebe, eğitimci ve aileyi kapsayan eğitim camiasında başlayan hareketlilik doğal olarak toplumun bütün dinamiklerini de harekete geçirmektedir.

Tam da böyle bir meşgalenin içerisinde olduğumuz şu günlerde, Osmanlı toplumunda çocukların okula başlama hareketliliğinin nasıl yaşandığını konu edineceğiz. Günümüzde unutulmuş bir gelenek olsa da on dokuzuncu asır Osmanlı toplumunda çocukların okula başlama heyecanını sembolize eden meşakkatli bir tatlı telaş yaşanırdı. Günümüzde çocuklar için yapılan sünnet merasimi, yaş günü kutlaması gibi geleneğe dönüşmüş bir kıvanç kaynağı olarak görülmüş olan bu heyecanın adı “Amin Alayı” idi.

Besmele ile başlayıp “Amin” ile biten her fiilin neticesinin hayırlı olacağı anlayışı Osmanlı toplumunda yaygın bir kabul idi. Özellikle mektepli olmanın, okumuş olmanın, toplumu idare edecek insan olmanın ayrıcalıklı bir statü kabul edildiği son asır Osmanlı toplumunda, ilk defa okula başlayacak çocuklar için özenle hazırlanmış ve uygulanmış “Amin Alayı” denilen törenler toplumda duanın hayatın bütün alanlarının ayrılmaz bir parçası olduğunun göstergesidir.  

Amin Alayı, eğlenme amaçlı olmaktan ziyade toplumun ilme gösterdiği saygı ve önemin bir tezahürüydü. Elbette bunun yanı sıra okula başlamayı, ilim tahsil etmeyi teşvik ederek çocuğa özgüven kazandırmayı hedeflerken çocuğun toplumun önemli bir parçası olduğunu göstermeyi de temsil ediyordu. 

“Geçit yapan kalabalık, topluluk” anlamına gelen “alay” kelimesi, Osmanlı toplumunda bir teşrifat kavramı olarak yaygın biçimde kullanılmıştır. Dinî ve millî değer taşıyan önemli törenler esnasında yapılan merasimi ifade eden “alay” teriminin Osmanlı teşrifatında Kılıç Alayı, Sefer Alayı, Sürre Alayı, Bayram Alayı, Hırka-i Saâdet Alayı, Mevlid Alayı ve benzeri çok sayıda kullanım örneği mevcuttur. Padişahların geçit yapan alayları seyretmesi için inşâ edilmiş yapıya da bu münasebetle “Alay Köşkü” denilmiştir.

Özellikle son asrında Osmanlı idaresinin eğitim imkânlarını ve mekânlarını geliştirmesi ve aileleri teşvik etmesinin de bir semeresi olarak toplumda çocuk eğitimine verilen önemin arttığı görülmektedir. Dolayısıyla, devletin belirlediği zorunlu eğitim çağına gelmiş olan çocukların okula başlamasını eğlenceli bir hâle getirerek çocukları ve aileleri teşvik edici mahiyette toplumda bazı resmî olmayan ritüellerin de ortaya çıktığı gözlenmiştir. Bunların başında “Amin Alayı” denilen törenler yer almıştır.

Sultan İkinci Mahmud devrinde ihdas edilmeye başlayan zorunlu eğitimin ilk örnekleri Osmanlı toplumunda Sıbyan Mektebi, İbtidai Mektep, Mahalle Mektebi, Dâruttalim gibi adlarla anılmıştır. Sıbyan mektepleri, çocuklara Kur’ân okutma, dinî vazifelerinin usullerini, ayet ve duaları öğretmenin yanında az da olsa yazı talimi yaptırmaya yönelik bir müfredata sahipti. Günümüzün ilkokulu sayılabilecek olan sıbyan mektebine başlayacak çocuklar için tertip edilen Amin Alayı, çocuğun evinde yapılan dualarla başlayıp okul yolu boyunca süren, okulda sonuçlanan, teşvik ile eğlencenin iç içe olduğu, çocuğun eğitim hayatına ilk adımı atmasını temsil eden bir gelenek hâline gelmişti. Bu törenlerin muhtevasına ve örneklerine dair dönemin gazete ve mecmualarında, edebî eserlerde ve hatıralarda sıkça malûmata rastlanmaktadır.


Taşrada Amin Alayları

Osmanlı toplumunda ilk defa ne zaman ve nasıl başladığı meçhul olan bu gelenek, payitaht İstanbul’da başlayıp şekillenerek diğer büyük şehirlere ve taşraya yayılmıştır. Taşrada uygulanmasında bazı küçük değişiklikler olsa da genel itibariyle İstanbul’dakine benzer şekilde uygulandığı bilinmektedir. Osmanlı ahalisi arasında daha çok “Amin Alayı” şeklinde telaffuz edilen bu tören, havas takımı tarafından “Bed-i Besmele Cemiyeti” olarak adlandırılırdı.

Evden başlayıp okula kadar uzanan bu tören birkaç aşamadan ibaretti. Törenin evdeki kısmına “Bed-i Besmele Cemiyeti” (başlama töreni), yolda devam eden kısmına “Amin Alayı” (dua ve ilâhilerle yürüyüş), okulda yapılan kısmına da “Mektep Cemiyeti” (okul töreni) denilirdi. 

Amin alaylarının Pazartesi ve Perşembe günleri icra edilmesine özen gösterilirdi. Eğer denk gelirse bir kandil günü yapılması daha makbul sayılırdı. Törene katılması arzu edilen şahıslara önceden haber ya da günümüzdeki davetiyenin karşılığı sayılabilecek, dua ve temennilerin yer aldığı bir yazı gönderilirdi.

Okula başlayacak çocuğun evinde günler öncesinde hareketlilik başlar, törene davet edilecek misafirlere sunulmak üzere ikramlıklar hazırlanırdı. Yapılacak törene akrabalar, yörede tanınmış saygın din adamı, devlet erkânından şahıslar ve yörenin tanınmış eşrafı da davet edilirdi. Düşünce bakımından günümüzde tertip edilen sünnet merasimine ya da düğüne benzetebileceğimiz bu törenlere daha fazla muteber kişinin katılmış olması, ailenin itibarı açısından da bir gösterge mahiyeti taşırdı. Özel davetlilerin dışında törene ailenin akrabaları, mahalle sakinleri, çocuğun arkadaşları, başlayacağı okulun muallimi ve diğer görevlileri ile okulda okumakta olan talebeler de katılırdı.

Amin Alayı’nın ilk aşaması, davetlilerin de katılımı ile çocuğun yaşadığı evin avlusunda ya da kapı önünde yapılırdı. “Bed-i Besmele” adı verilen bu törende davetli bir hoca dua eder, hazır bulunanlar “Amin” çekerler, duadan sonra ise orada bulunanlara ikramlar yapılır, gülsuyu dökülerek şeker dağıtılır, çocuklara harçlık verilirdi. Törenin ikinci aşamasını “Amin Alayı” denilen, çocuğun okula başlayacak diğer arkadaşlarının ve mahalle sakinlerinin katılımıyla ilâhiler söylenerek okula kadar neşe içerisinde yapılan yürüyüş teşkil ederdi. Törenin üçüncü aşamasında ise okul avlusunda yapılan ve “Mekteb Cemiyeti” adı verilen gülbang çekme ritüeli yer alırdı. Şimdi bu törenin icrasından yüzeysel olarak bahsedelim.

Törenin yapılacağı gün, tatlı bir telaş ve heyecan ile başlardı. Okula başlayacak çocuğa en güzel kıyafetleri giydirilirdi. Daha önceden haber verilmiş hoca ve güzel ilâhi söyleyen kişilerden müteşekkil bir grup insan eve önceden gelirdi. Davetlilerin de hazır bulunduğu bu ortamda çocuk, hocanın önüne gelip diz çökerek oturur, hoca ona besmele çektirirdi. Bundan dolayı bu törene “Bed-i Besmele” denirdi. Bundan sonra çocuk, hocanın okuduğu bazı kısa duaları sesli olarak tekrar eder, akabinde ise elifba cüzünün ilk sayfası okutulur, akabinde ilâhiciler tarafından ilâhiler söylenirdi. Merasim sonunda davetlilere önceden hazırlanmış ikramlıklar sunulurdu. Ailenin maddî durumu evde tören yapılmasına uygun değilse, okula başlayacak çocuğun yaşadığı evin kapısı önünde dualar okunup ilâhiler söylenerek çocuk alaya katılırdı.

Törenin yapılacağı gün başka bir heyecan da okulda yaşanırdı. Daha önceki dönemlerde okula başlamış ve devam etmekte olan talebeler erkenden okulda toplanıp muallim tarafından ilâhici ve aminci olarak iki grup şeklinde düzenlenirdi. Bu talebe grubunun en önünde, Kur’ân-ı Kerim’i başının üzerinde taşıyan bir talebe yer alırdı. Yürüyüş grubunu “ilâhici başı” adı verilen ve ilâhileri başlatarak yönlendiren talebe yönetirdi. Alay esnasında ilâhici grubu önde, aminci grubu arkada yürürdü. İlâhici grubu ahali tarafından çok sevilen bazı mektep ilâhilerini söyler, aminci denilen talebe grubu ise ilâhilerin muhtelif aralıklarında koro hâlinde “Amin” diye bağırırdı. Bu törene halk arasında “Amin Alayı” denilmesi buradan kaynaklanırdı. Amin Alayı, mektep hocasının kontrolünde okuldan hareket edip yol boyunca ilâhiler söyleyerek okula başlayacak çocuğun evine ulaşırdı.

Mektep ilâhileri, çocuk şarkılarının bulunmadığı bir dönemde onun yerini tutmaktaydı. Bu ilâhiler genellikle Allah, Peygamber ve Kur’ân sevgisini, ilim öğrenmeyi, güzel ahlâk sahibi olmayı, vatan sevgisini, şehit ve gazi olmanın mükâfatlarını konu alan şiirlerden oluşurdu. Yürüyüş esnasında söylenen mektep ilahilerinin sözleri nispeten açık Türkçe olup büyük çoğunluğunu Yûnus Emre ve Niyazi-i Mısrî gibi mutasavvıfların eserleri teşkil ederdi. “Allah emrin tutalım, rahmetine batalım”, “Şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu”, “Bu aşk bir bahr-i ummandır, buna hadd-i kenar olmaz”, “İsm-i Sübhan virdin mi var, bahçelerde yurdun mu var” gibi eserler bu törenlerde en fazla söylenen ilâhiler arasında yer alırdı. Halk arasında çok beğenilen “Ey gaziler yol göründü yine garip serime” marşı ile “Sivastopol önünde yatar gemiler” adlı marş da Amin Alaylarında çok okunan eserler arasında yer alırdı.

Evde yapılan merasime katılan okulun hocası ve okuldan gelen talebeler, okula başlayacak çocuğun, ailesinin ve arzu eden diğer insanların katılımı ile okula doğru hareket ederdi. Okula başlayacak çocuk, önceden hazırlanmış süslü bir arabaya veya Midilli cinsi bir ata bindirilirdi. Kafile içerisindeki bazı çocuklar ipek kılıflı bir yastık üzerinde cüz çantasını, çocuğun okulda oturacağı minderi ve üzerine cüzünü kayacağı rahlesini taşırlardı.

Okula başlayacak her bir çocuğun evine uğrayan Amin Alayı, çocuğun ve yakınlarının katılımıyla daha da artarak ilâhiler ve aminler eşliğinde okula ulaşırdı. Okul bahçesinde toplanan kalabalık karşısında, okulda görev yapan ve “gülbangcı” denilen hoca “Mektep Gülbangı” çekerdi. “Coşkulu bir şekilde, bir tür beste ile bağırmak” ve “bir topluluk tarafından topluca makamla söylenen dua veya tekbir” şeklinde tanımlanan bu ritüel, toplumda “gülbang çekmek” olarak bilinirdi. Gülbang çekmenin ardından yapılan dua, çocukların hoca ve diğer büyüklerinin ellerini öpmesiyle okula başlama töreni ya da nam-ı diğer Amin Alayı sona ermiş olur, çocuklar ilk ders için okula girerlerdi.

Birçok geleneğin unutulduğu günümüz toplumunda her türlü mekân ve imkânın varlığına rağmen niteliğin kaybolduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir. Özellikle talim-terbiye sahasındaki yozlaşmanın kültüre ve insana olan kıymeti azaltması nedeniyle ekilen tohumların beklenen ürünü vermediğine hayretle şahit olmaktayız. Oysa geçen asırda medeniyetimizin tesis ettiği maarif ortamının, imkânlar bakımından günümüzle mukayese edilemese de, niyet ve pedagoji bağlamında günümüzden ileride bir ufka sahip olduğu reddedilemez. Nitekim Osmanlı toplumunda çocuklarda okuma arzusu uyandırmak maksadıyla tertip edilen, günümüz insanının varlığından dahi bîhaber olduğu bu unutulmuş gelenek, insana biçilen değerin de bir göstergesiydi.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen bir medeniyetin çocuklar için tertip ettiği Amin Alayı, millî hedefleri dinî hedeflerle bütünleştirerek “Devlet­i ebed müddet” tefekkürüne ulaşılabileceği düşüncesinin en azından havas zümresi tarafından idrak edildiğinin tezahürüdür. Bu muhasebe, maziye öykünme ve güzellemeden ziyade, geçmişte yapmış olduklarımızı şimdi neden yapamadığımızın soru işaretidir.