GEÇTİĞİMİZ Cumartesi Srebrenitsa Katliamı’nın 25’inci
yıldönümüydü. Medeniyeti kendi tekelinde gören Batı dünyasının tam göbeğinde
yaşanan katliamın izlerini Ajanda Dergiler Grubu olarak 2015’te yaptığımız biz çalışmayla
bizzat yerinde görme imkânı bulmuştum.
Srebrenitsa, tek dişi kalmış canavarın, ırz ve namus ayaklar
altına alınırken mısır patlatıp çekirdek çitlettiği bir yer…
Savaştan önce Srebrenitsa’nın nüfusu sadece 24 bindir.
BM o dönem burayı güvenli bölge ilân ettiği için, Bosna’daki diğer bölgelerden
gelenlerle birlikte nüfus kısa sürede 60 bine çıkmıştır. Müslümanların elindeki
silahlar, barışı BM’nin sağlayacağı söylenerek toplanır.
Daha sonra Ratko Mladiç komutasındaki Sırplar,
Srebrenitsa’ya olan saldırılarını sıklaştırdıklarında Müslümanlar, toplanan
silahlarını geri almak için BM askerlerine başvururlar. Ama yaptıkları başvuru,
bölgede bulunan Hollandalı BM Güçleri Komutanı Thom Karremans tarafından
reddedilmiştir.
Boşnaklar, daha sonra 400 BM askerinin bulunduğu
Srebrenitsa’ya birkaç kilometre mesafedeki Potaçari’de bulunan bir akü
fabrikasına girmek isterler. Hollandalı askerler fabrikaya 3 bin kişiyi alır,
diğerleri kapıda bırakılarak fabrika dışında Sırplara yem edilir. Daha sonra
Hollandalı askerler fabrikadakileri de Sırplara teslim etmişlerdir.
Sırplar, Srebrenitsa ve Potaçari’de 12 yaş üstü tüm
erkekleri bir yana, kadınları da diğer yana ayırmışlar. Kadın ve çocuklar başka
bir yerleşim yerine gönderilmiş, kalan 8 bin 372 kişi ise acımasızca
katledilmiştir.
Hattâ fabrikanın Sırplara teslimi sırasında tecavüze
uğrama endişesi yaşayan Boşnak kadınlardan kendilerini asanlar olmuştur.
Bugün Srebrenitsa’da soykırım suçunu işleyen caniler,
ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Mahkemelerin 35 yıl hapis cezası
verdiği kişiler, hukukî boşluklardan yararlanarak serbestçe dolaşabiliyorlar.
Asıl acı olan ise, tecavüze uğrayan ya da evlâtlarını katleden bu insanlarla
Boşnaklar, her gün yüz yüze gelebiliyorlar. Bu acı durumdan dolayı
Srebrenitsa’da katledilenlerin anneleri, burada “Srebrenitsa Anneleri” adlı
derneği kurup adalet için mücadele ediyorlar.
Soykırımın mahkemelerce tescil edilmesinden sonra,
2005’te, katliamın yapıldığı akü fabrikasının hemen yanında “Soykırım Mezarlığı
ve Anıtı” oluşturulmuş. Soykırımda öldürülenlerin kimlikleri DNA testleriyle
tespit edilmeye, tespit işleminden sonra hangi kemiğin kime ait olduğunun
belirlenmesinden sonra kemikler mezarlığa gömülmeye başlanmış. Hâlen 8 bin 372
kişiden onlarcasının kimlik tespiti yapılamamış. Kimlik tespit çalışmaları devam
ediyor.
Soykırım Anıtı’na yazılan isimler arasında “Turkoviç”
soyadlı çok sayıda isme rastladık. Bunlar, Türk kökenli Boşnaklar idiler.
Mezarlığın ardından, katliamın yaşandığı akü
fabrikasına gittik. Akü fabrikasını dolaşırken, duvarlarda soykırım öncesi,
soykırım sırası ve sonrasında çekilmiş fotoğraflara bakarken herkesin içini bir
hüzün kapladı.
Katliam sırasında Hollandalı askerlerin kaldığı odaya
geçtiğimizde, Hollandalı askerlerin görev ciddiyetini ve dolayısıyla da tek
dişi kalmış canavarın Bosna’ya bakışını çok iyi anlatan bir manzarayla
karşılaştık. Duvarlara, burada kalan Hollandalı askerler tarafından resimler çizilmişti.
Açıkçası manzara karşısında şok geçirdim. Çünkü duvarlarda oral seks yapan,
sevişen kadın erkek resimleri vardı. Bir başkasında tankın namlusu, erkek
cinsel organı şeklinde resmedilmişti. Namlu, çıplak bir bayana yaklaşıyor… Verilen
mesajı varın, siz düşünün!
Anlatmaktan hayâ edeceğimiz daha nice resim çizilmişti
duvarlara. Demek ki dışarıda Boşnaklar aylardır ölüm kalım savaşı verirlerken,
BM askerleri fabrikadaki ikametgâhlarında bu gibi rezilliklerle
uğraşıyorlarmış.
Bu resimler, soykırımın neden önlenemediğini de
gösteriyor bizlere.
Medeniyeti kendi tekelinde gören Batı’nın bağrında
işlenen bu soykırım ve arka plânını unutmamak, unutturmamak gerekir. Çünkü
Bilge Karal’ın da dediği gibi, “unutulan
soykırımlar tekrar eder”!