ARTIK kaldı mı bilmem
büyüğe saygı, yaşlıya hürmet, küçüğe ve hayvana sevgi… Ben göremiyorum. Ve son
derece üzgünüm. “Z kuşağı” denilen bir nesilden söz ediliyor. Biraz araştırdım,
tam da bizim torunlarımıza tekabül ediyor ki “Vay bize vay!” dedirtir insana…
Bu
kuşakta ilişkiler çıkara endeksli. Bir şeye ihtiyaçları olunca aranıyor
büyükler. Bu kuşağın öncesi ne kuşağıdır bilemem, ama anne-babaları da o
kuşaktan işte! İşleri düşerse baba veya anne akıllarına gelir. Yoksa günlerce yüzünü
göremeyebilir, sesini duyamayabilir (özellikle erkek anne-babaları).
Nasıl
becerdikleri bilinmez, nesilleri bozdular. Kızları bir âlem, erkekleri bir alem
bu kuşağın! Kılık kıyafetler uçtu… Bakınız, ne güzel anlatmış Adem Sevgi Hocam:
“Erkekleri
önce ‘bakımlı erkek’ imajı ile buhrana soktular. Sonra kaşlarını aldırmaya
başladılar. Sonra el, kol ve göğüslerindeki kılları aldırdılar. Sonra renkli,
çiçekli böcekli gömlekleri ‘moda’ diye giydirmeye başardılar. Ardından elmas
top küpeleri taktırdılar. Saçlarına kâkül yaptırıp renklere boyattılar. Yok Amerikan
tıraşı, yok bilmem ne modeli… Derken, kurttan vazgeçtik, keçiden beter hâle
getirdiler!
Sonra
daracık pantolonları ‘Bu yılın trendi’ diye yutturdular. Kadını tesettür ile
çıplak hâle soktular, erkeğin bilmem neresinde don bırakmadılar. Ardından rengârenk
ayakkabılar, bilekleri üzerinde kalan ve birçok kadını, hayâl edemedikleri (tayt
tarzı) pantolonların içine sığdırmaya çalıştılar. Başardılar da…
Dudaklarında
ve tırnaklarında parlatıcı; inek yalamış saç modelleri ile berbat bir tarz
yutturdular. Peki, ne oldu sonra? Erkek görünümlü garip kişilikler… Erkeği
kadına köle ettiler. Beğenilmek adına yemedikleri halt kalmadı! Ne gurur, ne
kişilik, ne adamlık bıraktılar. Gecesini gündüzüne katan, uykusuz kalan anne-babaları,
bir anda tanıdıkları bir kız için fedâ ettiler. ‘Haydi boynuna tasma geçir’
deseler, korkarım ki onu da yapacaklar.
Oysa
gerçek kadın, erkeğinin, kocasının bu hâlinden hoşnut olan değil, kişilik,
kimlik ve kültür sahibi olmasını isteyendir. Erkekte adam kokusu, erkek duruşu
arar!
Kadın,
kadın değil ki erkek, erkek olsun! Erkek, erkek değil ki kadın, kadın olsun! Erkeğin
bütün çabası kadınların onu beğenmesi, kadının bütün çabası da erkeklerin onu
beğenmesi. Yakışıklı ve güzel olsun, kafası hiç önemli değil. Zaten akıllı
olursa sömüremez, kullanamaz.
Biraz
da aptal olacak, aptallaştırılacak.
Fıtratta
kadın-erkek ilişkisi sanki sadece cinsellik üzerine bina edilmiş gibi, cinsler
kendilerini teşhir etmekten geri durmuyorlar. Yazacak çok şey var ama yutkunuyor
ve duruyorum.
Bu
tiplerin ne tadı var, ne tuzu. Sonra virüs, sel, deprem, yangın ve bir yığın
ceza… Ne olacaktı? Gül mü yağacaktı başımızdan aşağı? Gül alıp gül satan
nesiller bitti. O yüzden beklemeyelim gül yağmasını, gül kokmasını…
Unutma,
sana verilen ne varsa bir gün geri alınacak! Ne daldaki fındık, ne evinin
önündeki araba, ne diktiğin bina, ne verilen sağlık, ne gençlik, ne para, ne
mal, ne mülk kalacak, hepsi teker teker senden alınacak. Kapındaki araba,
kurumaya serdiğin fındık, döktüğün asfalt yol, imar ettiğin şehir bir sele
bağlı... Az olursa bereket, çok olursa felâket…
Bereket
ile felâketin ayarını yapan kim? Bu kuvvet, bu kudret kimin elinde? Bir gün
önce yapılan plânlar, kurulan hayâller nasıl olur da bir gecelik yağmur ile altüst
olur? Neyine güvenir insanoğlu?
Fakat
hayat bu kadar basit ve anlaşılır. Her şey geri alınacak! Her şey imtihan…
Eksiltme korkusu veya doğrudan eksilterek gördüğümüz her şey imtihan... Biz bu
imtihanın neresindeyiz? Ya da bu imtihanın farkında mıyız?
Bu
millete İslâm’ı öğretmeli, Allah’ı anlatmalı, âhireti hatırlatmalı. Karunca
yaşanan hayatın bir hesabı olacağının şuuru verilmeli. Gün geçtikçe İslâm hassasiyetimizi
kaybediyoruz. Her gün bir adım daha Batı’nın yaşamadığı görgüsüzlük ve
aşırılıkları yaşıyoruz. Partiler, eğlenceler, mangallar, sorumsuz hayatlar,
eğitimsiz nesiller, merhametsiz evlâtlar, içkiler, fuhuşlar, kumarlar, faizler,
rüşvetler, ihaleler, yandaşlar, alışverişler, ötekiler, berikiler, seninkiler,
benimkiler, bizimkiler... Nereye kadar?
Baştanbaşa
emanet olan bu dünya, bize yâr olmayacak! Ölüm var…
Allah bizlere acısın!”