Unutma!

Bereket ile felâketin ayarını yapan kim? Bu kuvvet, bu kudret kimin elinde? Bir gün önce yapılan plânlar, kurulan hayâller nasıl olur da bir gecelik yağmur ile altüst olur? Neyine güvenir insanoğlu?

ARTIK kaldı mı bilmem büyüğe saygı, yaşlıya hürmet, küçüğe ve hayvana sevgi… Ben göremiyorum. Ve son derece üzgünüm. “Z kuşağı” denilen bir nesilden söz ediliyor. Biraz araştırdım, tam da bizim torunlarımıza tekabül ediyor ki “Vay bize vay!” dedirtir insana…

Bu kuşakta ilişkiler çıkara endeksli. Bir şeye ihtiyaçları olunca aranıyor büyükler. Bu kuşağın öncesi ne kuşağıdır bilemem, ama anne-babaları da o kuşaktan işte! İşleri düşerse baba veya anne akıllarına gelir. Yoksa günlerce yüzünü göremeyebilir, sesini duyamayabilir (özellikle erkek anne-babaları).

Nasıl becerdikleri bilinmez, nesilleri bozdular. Kızları bir âlem, erkekleri bir alem bu kuşağın! Kılık kıyafetler uçtu… Bakınız, ne güzel anlatmış Adem Sevgi Hocam:

“Erkekleri önce ‘bakımlı erkek’ imajı ile buhrana soktular. Sonra kaşlarını aldırmaya başladılar. Sonra el, kol ve göğüslerindeki kılları aldırdılar. Sonra renkli, çiçekli böcekli gömlekleri ‘moda’ diye giydirmeye başardılar. Ardından elmas top küpeleri taktırdılar. Saçlarına kâkül yaptırıp renklere boyattılar. Yok Amerikan tıraşı, yok bilmem ne modeli… Derken, kurttan vazgeçtik, keçiden beter hâle getirdiler!

Sonra daracık pantolonları ‘Bu yılın trendi’ diye yutturdular. Kadını tesettür ile çıplak hâle soktular, erkeğin bilmem neresinde don bırakmadılar. Ardından rengârenk ayakkabılar, bilekleri üzerinde kalan ve birçok kadını, hayâl edemedikleri (tayt tarzı) pantolonların içine sığdırmaya çalıştılar. Başardılar da…

Dudaklarında ve tırnaklarında parlatıcı; inek yalamış saç modelleri ile berbat bir tarz yutturdular. Peki, ne oldu sonra? Erkek görünümlü garip kişilikler… Erkeği kadına köle ettiler. Beğenilmek adına yemedikleri halt kalmadı! Ne gurur, ne kişilik, ne adamlık bıraktılar. Gecesini gündüzüne katan, uykusuz kalan anne-babaları, bir anda tanıdıkları bir kız için fedâ ettiler. ‘Haydi boynuna tasma geçir’ deseler, korkarım ki onu da yapacaklar.

Oysa gerçek kadın, erkeğinin, kocasının bu hâlinden hoşnut olan değil, kişilik, kimlik ve kültür sahibi olmasını isteyendir. Erkekte adam kokusu, erkek duruşu arar!

Kadın, kadın değil ki erkek, erkek olsun! Erkek, erkek değil ki kadın, kadın olsun! Erkeğin bütün çabası kadınların onu beğenmesi, kadının bütün çabası da erkeklerin onu beğenmesi. Yakışıklı ve güzel olsun, kafası hiç önemli değil. Zaten akıllı olursa sömüremez, kullanamaz.

Biraz da aptal olacak, aptallaştırılacak.

Fıtratta kadın-erkek ilişkisi sanki sadece cinsellik üzerine bina edilmiş gibi, cinsler kendilerini teşhir etmekten geri durmuyorlar. Yazacak çok şey var ama yutkunuyor ve duruyorum.

Bu tiplerin ne tadı var, ne tuzu. Sonra virüs, sel, deprem, yangın ve bir yığın ceza… Ne olacaktı? Gül mü yağacaktı başımızdan aşağı? Gül alıp gül satan nesiller bitti. O yüzden beklemeyelim gül yağmasını, gül kokmasını…

Unutma, sana verilen ne varsa bir gün geri alınacak! Ne daldaki fındık, ne evinin önündeki araba, ne diktiğin bina, ne verilen sağlık, ne gençlik, ne para, ne mal, ne mülk kalacak, hepsi teker teker senden alınacak. Kapındaki araba, kurumaya serdiğin fındık, döktüğün asfalt yol, imar ettiğin şehir bir sele bağlı... Az olursa bereket, çok olursa felâket…

Bereket ile felâketin ayarını yapan kim? Bu kuvvet, bu kudret kimin elinde? Bir gün önce yapılan plânlar, kurulan hayâller nasıl olur da bir gecelik yağmur ile altüst olur? Neyine güvenir insanoğlu?

Fakat hayat bu kadar basit ve anlaşılır. Her şey geri alınacak! Her şey imtihan… Eksiltme korkusu veya doğrudan eksilterek gördüğümüz her şey imtihan... Biz bu imtihanın neresindeyiz? Ya da bu imtihanın farkında mıyız?

Bu millete İslâm’ı öğretmeli, Allah’ı anlatmalı, âhireti hatırlatmalı. Karunca yaşanan hayatın bir hesabı olacağının şuuru verilmeli. Gün geçtikçe İslâm hassasiyetimizi kaybediyoruz. Her gün bir adım daha Batı’nın yaşamadığı görgüsüzlük ve aşırılıkları yaşıyoruz. Partiler, eğlenceler, mangallar, sorumsuz hayatlar, eğitimsiz nesiller, merhametsiz evlâtlar, içkiler, fuhuşlar, kumarlar, faizler, rüşvetler, ihaleler, yandaşlar, alışverişler, ötekiler, berikiler, seninkiler, benimkiler, bizimkiler... Nereye kadar?

Baştanbaşa emanet olan bu dünya, bize yâr olmayacak! Ölüm var…

Allah bizlere acısın!”