Unutma, hafife alma: Srebrenitsa’da soykırım yapıldı!

Srebrenitsa sadece 11 Temmuz değildir. 11 Temmuz, unutmamız gereken bir tarihtir, ancak Srebrenitsa her gün hatırlamamız gereken bir soykırımdır! Hatırlayalım, hatırlatalım, unutmayalım, unutturmayalım!

Saraybosna, Bosna-Hersek

NE zaman 11 Temmuz yaklaşsa, konuşulması gereken bir konu var: Srebrenitsa’da yaşananlar…

Her zaman vurgulamaya çalıştığım bir konu ki, Srebrenitsa’da yaşananlar katliam değil, soykırımdır! Bu, Lahey Uluslararası Savaş Mahkemesi’nde kabul edilmiş bir soykırımdır ve her yerde bunu böyle belirtmek lâzım.

Srebrenitsa’nın soykırım olarak mahkemece kabul edilmesi için, orada katledilenlerin aileleri yıllarca çok büyük ve zor mücadeleler verdiler. Yıllar süren o mücadelenin sonunda, artık kimsenin inkâr edemeyeceği şekilde, Srebrenitsa’da yaşananlar “soykırım” olarak nitelendirildi.

Peki, bu neden o kadar önemli? Çünkü o kadar argüman ve şâhide rağmen Sırp tarafı hâlâ bunu inkâr ediyor. Hâlâ 8 bin 372 kişinin öldürülmediğini, sayının daha az olduğunu, boş boş mezarların kazıldığını ve aslında hakaret sayılabilecek tarzda iddialarda bulunuyor, yaşananları ısrarla “katliam” olarak nitelendiriyorlar. “Soykırım değil, katliamdır” diye savunuyorlar.

İşte tam bu yüzden, Srebrenitsa’dan ne zaman bahsediyorsak, üstüne basa basa soykırımın olduğunu vurgulamamız gerekiyor.

Bir çift spor ayakkabıdan…

Bana çok sık şekilde Bosna-Hersek hakkında kitaplar soranlar oluyor. Elbette ilk başta her zaman tavsiye ettiklerim, rahmetli Aliya İzetbegoviç’in bıraktığı eserlerdir. Bu sefer, Srebrenitsa konusunda değerli bir isimden de bahsetmek istiyorum: “Hasan Nuhanoviç”

Tek başına bile hem dünyanın acısını çekmiş, hem de mücadelesini verdi Hasan. Srebrenitsa’da soykırım yaşanmadan önce, orayı güya koruyan BM güçlerinde tercümanlık yapıyordu. BM ve Sırp tarafı arasında yapılan birçok toplantıda da kendisi tercümanlık yaptı.

Soykırımda babasını, annesini ve erkek kardeşini kaybetti. Onları korumak, kurtarmak için çok uğraştı. Hasan, görevi dolayısıyla BM ile birlikte hareket edebiliyordu; ailesini de o şekilde kurtarmaya çalışmıştı.

BM’nin oluşturduğu isim listesine kardeşi Muhamed’in ismini de ekletmek için çok büyük mücadele verdi. Çok yalvarmıştı. Ancak başaramamıştı. BM, listede ismi olmayan herkesi Sırplara teslim etmişti. Sonrasında bir daha onlardan haber alamadı…

Hasan, yıllar boyunca ailesi hakkında bilgi edinmeye çalıştı. Bilgileri toplarken, onları bulacağı günü bekledi. İlk önce babasının kemikleri bulundu. Cenazesi kılındı. Daha sonra annesini… Ve en son kardeşi Muhamed’i buldu. Onu, savaş döneminde ona aldığı spor ayakkabısı ile pantolonundan tanıdı.

Hasan’ın tek başına taşıdığı yük bile Srebrenitsa hikâyesini anlamak için yeterli. Oysa 8 bin 372 kişinin hikâyesi var!

Hasan, ailesini kurtarmak için çok çabaladı, izin vermediler. Sonrasında yine de gücünü kaybetmedi. Haklarını aramaya kararlıydı. Yaklaşık 10 yıl kadar Hollanda’ya karşı açtığı dâvâ ile mücadele etti. Babasının ve kardeşinin ölümünden Hollanda’nın da sorumlu olduğunu ispatlamak için savaş gösterdi. Bu oldukça ağır ve zor bir mücadeleydi.

Bir röportajda kendi söylemesine göre, her duruşmada karşı tarafın avukatlarını dinlemek onun için çok zordu. “Sanki benim birebir yaşadıklarım ve kendi gözlerimle gördüklerim hiç olmamış gibi konuşuyorlardı” diyordu Hasan.

Ama pes etmedi ve en sonunda, 10 yılın mücadelesiyle, Hollanda Devleti de babasının ve ağabeyinin ölümünden sorumlu tutuldu.

Bu aslında çok önemli bir dâvâydı. Hollanda’nın sorumlu tutulmasıyla birlikte, aslında BM’nin de sorumluluğu ve suçu ortaya çıkıyordu. Ve diğer tarafta, her ne kadar bu dâvâda sadece birkaç isimden söz edilse de, Hollanda’nın aslında Srebrenitsa Soykırımı’nda hayatını kaybeden herkesten sorumlu olduğu kanıtlanmıştı!

Hasan için bu mücadelenin ne kadar zor olduğunu tahmin etmek bile imkânsız. Ama soykırımda hayatını kaybeden her bir insan için çok değerli. Ve Srebrenitsa’yı yüreğinde taşıyan herkes için…

Hollanda’nın bir ara, Srebrenitsa’da görev yapmış askerlerine ödül verdiğini de unutmamak lâzım. Onlara göre “zor şartlar altında” görev yapmışlar. Ama Hasan ve Hasan gibilerinin şâhitliği, aslında hem Hollanda’nın, hem de BM’nin Srebrenitsa Soykırımından ne kadar sorumlu olduklarını anlamak için yeterli.

Bosna’da verdiği bir röportajında Hasan, Hollandalı komutan Tom Kerremans’ın, bir gece öncesinde gelip, 11 Temmuz’da 60 NATO uçağının Sırp güçlerinin bulunduğu bölgeleri bombalayacaklarını söylediğini anlatıyor. O toplantıda bulunanların düşüncesine göre, Kerremans o sözleriyle aslında Srebrenitsa’nın kurtarılmasını da önlemiş oldu.


Hasan hâlen Srebrenitsa mücadelesini devam ettirmekte. Kendisinin unutması mümkün değil, ancak belki daha da önemlisi, başkalarının da unutmaması için çaba sarf ediyor. Tam da bu noktada, Bosna-Hersek hakkında kitap tavsiyesi isteyenlere, Hasan Nuhanoviç’in kitaplarını da şiddetle tavsiye ederim.

İngilizce olan “The Last Refuge” ve “Under The UN Flag” adlı kitaplarının Türkçeye çevrilmesinin de ayrıca yararlı olacağını düşünmekteyim.

Srebrenitsa sadece 11 Temmuz değildir. 11 Temmuz, unutmamamız gereken bir tarihtir, ancak Srebrenitsa her gün hatırlamamız gereken bir soykırımdır!

Hatırlayalım, hatırlatalım, unutmayalım, unutturmayalım!

Unutmayalım ki tekrarlanmasın!