Ünlü yazarların pek bilinmeyen hâlleri

Peyami Safa, iki yaşındayken babasını kaybeder, 10 ay sonra da kardeşini. Dokuz yaşında yakalandığı kemik veremi nedeniyle çocukluğunun yedi yılı kaygı içinde geçer. Buna rağmen sürekli kendini yetiştirmeye çabalar. İki yıl memurluk yapar, 15 yaşında öğretmenliğe başlar. Fransızca, felsefe ve psikoloji üzerine sürekli okumalar yapar. Fakat hastalıklar yakasını bırakmaz.

TANZİMAT Dönemi yazarlarından Şinasi, Paris’e gidince sakalını kestirmiş ve orada bir fotoğraf çektirip annesine göndermiştir. Bu sakal tıraşı, Ali Paşa tarafından bir mesele hâline getirilmiştir.

Şinasi’yi koruyan Mustafa Reşit Paşa’nın sadrazamlıktan uzaklaştırılmasından sonra Ali Paşa, Padişah’tan aldığı izinle Şinasi’yi “Meclis-i Maarif” üyeliğinden azletmiştir. Şinasi’nin görevden alındığını bildiren emrin altına şu kelimeler yazılmıştır: “Rütbesinin ref’i, memuriyetinden def’i, maaşının kat’i...” (Rütbesinin kaldırılması, memuriyetten atılması, maaşının kesilmesi…)

Mehmet Rauf, kendisinden 28 yaş küçük Muazzez Hanım ile evliliğinin 13’üncü gününde felç olmuştur. (Kınalıada’daki evinde “Son Yıldız” romanını yazarken felç geçiren Mehmet Rauf’un sağ tarafı tutmaz olmuş.) Hayatını yazılarının parası ile kazandığı için daha sonraki romanlarını o söylemiş, eşi kaleme almıştır. İki sene bu hâlde yaşadıktan sonra, daha ağır bir hastalık neticesinde hareket edemez ve konuşamaz olmuştur. Yaklaşık olarak bir buçuk yıl hanımının gözetiminde yatalak olarak yaşayan yazar, 58 yaşındayken Cerrahpaşa Hastanesi’nde vefat etmiştir.

Aka Gündüz, “İki Süngü Arasında” adlı romanını hiç uyumadan, sürekli yazarak iki günde bitirmiş. Herhâlde bu da bir rekor olmalıdır.

Refik Halit Karay, 39 yaşında iken arkadaşı Mahir Sait’in 15 yaşındaki kızıyla evlenmiş. Bu evlilik biraz maceralı olmuş. Eşi Nihal Hanım şöyle anlatmış o günleri: “Aşk izdivacı yaptık. Ailem beni vermek istemeyince ben de kendisine kaçtım. O zaman yani 1927 yılında, 15 yaşında idim, Refik de 39’unda. Nikâhımız Beyrut’ta kıyıldı. Fakat kocam İstanbul’da çocukluğumu tanır. Kendisi Jön Türklerden olan babam Mahir Sait’in arkadaşı olduğundan ara sıra bize gelirdi.” (S. Sami Uysal, Cumhuriyet Gazetesi, 9 Haziran 1954)

Reşat Nuri Güntekin, Erenköy Kız Lisesi’nden öğrencisi olan Hâdiye Hanım ile evlenmiştir. Yani eşinin önce hocası, daha sonra da kocası olmuştur.

Nazım Hikmet’in eşi Vera anlatıyor: “Nazım geceleri kuvvetli uyku ilaçları aldığı hâlde 4-5 saatten fazla uyuyamazdı. Geceleri kendini kötü hissederdi ve gece uyurken ölmekten çok korkardı.

Arif Nihat Asya, kalp krizi geçirince önce Kelime-i Şahadet getirmeye çalışmış, daha sonra “Allah” diyerek can vermiş. (Yavuz Bülent Bakiler, Hisar, Ocak 1976, s.20-22)

Sabahattin Ali, kolay âşık olan bir yazarmış; evlenmeden önce birçok kadına âşık olmuş. İlk aşkını şöyle anlatıyor: “Ben Balıkesir’de okurken Kız Öğretmen Okulu hocalarından birine âşık oldum. 16 yaşındaydım. Sevdiğim kadın benden on yaş büyüktü. Onun yolunu bekler, lâf atardım. O da dehşetli kızmış görünürdü. Gel zaman git zaman, benim sınavıma denetçi olarak geldi ve bana olağanüstü yardım etti. O sınavda ahbap olduk. O kadar ki, daha sonraları ben İstanbul’da okurken o da Validebağ Okulu’na atandı. Her Cuma günü onu görmeye giderdim, birlikte Validebağ korularında dolaşırdık.” (Başın Öne Eğilmesin, Sabahattin Ali’nin Romanı, Hıfzı Topuz, Remzi Kitabevi, 9. Basım, İstanbul 2010, s.39)

Sabahattin Ali daha sonraki yıllarda sırasıyla Nahit Hanım’a (onu İstanbul’da öğretmen adayları için açılan bir kursta tanımış ve sırılsıklam âşık olmuştur), Almanya’da Fraulein Poder’e, Aydın’da bir albayın kızı olan Fethiye Hanım’a, Konya’da Melahat Muhtar Hanım’a âşık olmuştur.

Peyami Safa, iki yaşındayken babasını kaybeder, 10 ay sonra da kardeşini. Dokuz yaşında yakalandığı kemik veremi nedeniyle çocukluğunun yedi yılı kaygı içinde geçer. Buna rağmen sürekli kendini yetiştirmeye çabalar. İki yıl memurluk yapar, 15 yaşında öğretmenliğe başlar. Fransızca, felsefe ve psikoloji üzerine sürekli okumalar yapar. Fakat hastalıklar yakasını bırakmaz. Yakınlarına sürekli “Bende bir hastalık var” diyerek yakınır. Kendisi gibi sağlık sorunları yaşayan Nebahat Hanım’la evlenir ve Merve adında bir oğulları olur. Oğlunun Erzurum’da yedek subay olarak askerliğini yaptığı sırada yakalandığı hastalık sonucu ölmesi üzerine Safa, bu acıya daha fazla dayanamaz ve oğlunun ölümünden dört ay sonra vefat eder. (Sabah gazetesi, kitap eki, 11 Mayıs 2018)

Halide Edip Adıvar, gençlik yıllarında öğrencisiyken hayran olduğu ünlü matematikçi Salih Zeki ile evlenir. Yıllar sonra Salih Zeki’nin ikinci bir kadınla evlenmek istemesi üzerine, “İlk ve tek aşkım” dediği Salih Zeki’den ayrılır. Bu evlilik, Halide Edip’in ardında bıraktığı sancılı bir aşk hikâyesi olarak anılır. (Sabah Gazetesi, kitap eki, 11 Mayıs 2018)