TANZİMAT Dönemi
yazarlarından Şinasi, Paris’e gidince sakalını kestirmiş ve orada bir fotoğraf
çektirip annesine göndermiştir. Bu sakal tıraşı, Ali Paşa tarafından bir mesele
hâline getirilmiştir.
Şinasi’yi
koruyan Mustafa Reşit Paşa’nın sadrazamlıktan uzaklaştırılmasından sonra Ali
Paşa, Padişah’tan aldığı izinle Şinasi’yi “Meclis-i Maarif” üyeliğinden
azletmiştir. Şinasi’nin görevden alındığını bildiren emrin altına şu
kelimeler yazılmıştır: “Rütbesinin ref’i, memuriyetinden def’i, maaşının
kat’i...” (Rütbesinin kaldırılması, memuriyetten atılması, maaşının kesilmesi…)
Mehmet
Rauf, kendisinden 28 yaş küçük Muazzez Hanım ile evliliğinin 13’üncü gününde
felç olmuştur. (Kınalıada’daki evinde “Son Yıldız” romanını yazarken felç
geçiren Mehmet Rauf’un sağ tarafı tutmaz olmuş.) Hayatını yazılarının parası
ile kazandığı için daha sonraki romanlarını o söylemiş, eşi kaleme almıştır.
İki sene bu hâlde yaşadıktan sonra, daha ağır bir hastalık neticesinde hareket
edemez ve konuşamaz olmuştur. Yaklaşık olarak bir buçuk yıl hanımının
gözetiminde yatalak olarak yaşayan yazar, 58 yaşındayken Cerrahpaşa Hastanesi’nde
vefat etmiştir.
Aka
Gündüz, “İki Süngü Arasında” adlı romanını hiç uyumadan, sürekli yazarak iki
günde bitirmiş. Herhâlde bu da bir rekor olmalıdır.
Refik
Halit Karay, 39 yaşında iken arkadaşı Mahir Sait’in 15 yaşındaki kızıyla
evlenmiş. Bu evlilik biraz maceralı olmuş. Eşi Nihal Hanım şöyle anlatmış o
günleri: “Aşk izdivacı yaptık. Ailem beni vermek istemeyince ben de kendisine
kaçtım. O zaman yani 1927 yılında, 15 yaşında idim, Refik de 39’unda. Nikâhımız
Beyrut’ta kıyıldı. Fakat kocam İstanbul’da çocukluğumu tanır. Kendisi Jön
Türklerden olan babam Mahir Sait’in arkadaşı olduğundan ara sıra bize gelirdi.”
(S. Sami Uysal, Cumhuriyet Gazetesi, 9 Haziran 1954)
Reşat
Nuri Güntekin, Erenköy Kız Lisesi’nden öğrencisi olan Hâdiye Hanım ile
evlenmiştir. Yani eşinin önce hocası, daha sonra da kocası olmuştur.
Nazım
Hikmet’in eşi Vera anlatıyor: “Nazım geceleri kuvvetli uyku ilaçları aldığı hâlde
4-5 saatten fazla uyuyamazdı. Geceleri kendini kötü hissederdi ve gece uyurken
ölmekten çok korkardı.
Arif
Nihat Asya, kalp krizi geçirince önce Kelime-i Şahadet getirmeye çalışmış, daha
sonra “Allah” diyerek can vermiş. (Yavuz Bülent Bakiler, Hisar, Ocak 1976,
s.20-22)
Sabahattin
Ali, kolay âşık olan bir yazarmış; evlenmeden önce birçok kadına âşık olmuş.
İlk aşkını şöyle anlatıyor: “Ben Balıkesir’de okurken Kız Öğretmen Okulu
hocalarından birine âşık oldum. 16 yaşındaydım. Sevdiğim kadın benden on yaş
büyüktü. Onun yolunu bekler, lâf atardım. O da dehşetli kızmış görünürdü. Gel
zaman git zaman, benim sınavıma denetçi olarak geldi ve bana olağanüstü yardım
etti. O sınavda ahbap olduk. O kadar ki, daha sonraları ben İstanbul’da okurken
o da Validebağ Okulu’na atandı. Her Cuma günü onu görmeye giderdim, birlikte
Validebağ korularında dolaşırdık.” (Başın Öne Eğilmesin, Sabahattin Ali’nin
Romanı, Hıfzı Topuz, Remzi Kitabevi, 9. Basım, İstanbul 2010, s.39)
Sabahattin
Ali daha sonraki yıllarda sırasıyla Nahit Hanım’a (onu İstanbul’da öğretmen
adayları için açılan bir kursta tanımış ve sırılsıklam âşık olmuştur),
Almanya’da Fraulein Poder’e, Aydın’da bir albayın kızı olan Fethiye Hanım’a,
Konya’da Melahat Muhtar Hanım’a âşık olmuştur.
Peyami
Safa, iki yaşındayken babasını kaybeder, 10 ay sonra da kardeşini. Dokuz
yaşında yakalandığı kemik veremi nedeniyle çocukluğunun yedi yılı kaygı içinde geçer.
Buna rağmen sürekli kendini yetiştirmeye çabalar. İki yıl memurluk yapar, 15
yaşında öğretmenliğe başlar. Fransızca, felsefe ve psikoloji üzerine sürekli
okumalar yapar. Fakat hastalıklar yakasını bırakmaz. Yakınlarına sürekli “Bende
bir hastalık var” diyerek yakınır. Kendisi gibi sağlık sorunları yaşayan
Nebahat Hanım’la evlenir ve Merve adında bir oğulları olur. Oğlunun Erzurum’da
yedek subay olarak askerliğini yaptığı sırada yakalandığı hastalık sonucu
ölmesi üzerine Safa, bu acıya daha fazla dayanamaz ve oğlunun ölümünden dört ay
sonra vefat eder. (Sabah gazetesi, kitap eki, 11 Mayıs 2018)
Halide
Edip Adıvar, gençlik yıllarında öğrencisiyken hayran olduğu ünlü matematikçi
Salih Zeki ile evlenir. Yıllar sonra Salih Zeki’nin ikinci bir kadınla evlenmek
istemesi üzerine, “İlk ve tek aşkım” dediği Salih Zeki’den ayrılır. Bu evlilik,
Halide Edip’in ardında bıraktığı sancılı bir aşk hikâyesi olarak anılır. (Sabah
Gazetesi, kitap eki, 11 Mayıs 2018)