Üniversitelerde kalitenin yükseltilmesi (2)

Öğrencilerin anket yoluyla görüş belirtmeleri sağlanmalı ve dikkate alınmalı, akademik kalite güvence programlarının dinamik yapısı korunmalı, kurumsal performans ölçülmeli, yeni müfredat geliştirilmeli, programların akreditasyonları sağlanmalı, atama ve terfi kıstasları kalite arttırıcı yönde olmalıdır.

DÜNYA üniversiteleri sıralamasında “ilk 1000 listesine” giren Türk üniversiteleri hep merak konusu olmuştur. Zira yeteri kadar üniversite sayısına sahip olan ülkemizden ne kadar çoğu bu sıralamaya giren üniversite olursa o kadar göğsümüz kabarır. 

Her şeyde olduğu gibi akademi camiası ve üniversiteler açısından da doğru ölçünün kullanılması hatayı en aza indirecektir. Dünya üniversite sıralamasında yer almayı istemek gayet doğal ve normal bir beklentidir. Yalnız, bakılması gereken ve üzerinde kafa patlatılması elzem olan durum ise sıralamayı sağlayan kıyasların yerine getirilip getirilmemesidir.

Dünya üniversite sıralamasını kimler neye ve hangi kıstasa göre yapmakta, bu kıstasları Türk üniversiteleri ne ölçüde yerine getirmektedirler? Bunları masaya koymadan doğru bakış sağlanamadığı gibi doğru bir çözüm önerisi de sunulamaz.

Dünya üniversite sıralaması yapan çok sayıda kuruluş bulunmaktadır. Bunlar arasında öne çıkanlar Shanghai Jiao Tong, Baldrige, Webometrics, Times Higher Education (THE) ve QS World University Rankings’dir. Bu sıralamaların nasıl çalıştığını anlamak için öncelikle bu şirketler tarafından hangi kıstasların kullanıldığını ve hangisinin bize uygun olduğunu anlamamız gerekiyor. Bu doğru bir şekilde yapılırsa, Türk üniversiteleri arasında sıralamaya girenlerin sayısının artacağı da açıkça görülebilir.

Ayrıca üniversitelerin temel bilimler, mühendislik, tıp, işletme, teknoloji, bilgisayar teknolojileri, tarım, veterinerlik ve sanat gibi alanlara göre sınıflandırılması gerekmektedir. Şu an Türk üniversitelerinde gündemde olan “Araştırma Üniversitesi” veya “Öğretim Odaklı Üniversite” gibi yukarıda adı geçen şirketlerce pek dikkate alınmayan kavramlar üzerinde durulmasına gerek yoktur. Ayrıca üniversitelerin öncelikli alanlar bazında dünyayı taklit etme yerine kendilerini öne çıkaracak alanlarda çalışmalar yapmaları gerekmektedir.

Bir dönem öğrencilerin hocaları değerlendirmesi gündeme gelmişti ama yanlış yoldan duruma katılma durumu olduğu için gündemden çıktı. Girişte de ifade edildiği üzere, doğru ölçü ortaya konulmaz ise sistem yanlışı kabul etmeyecektir.  

Eğitim sürecinde bilgi (ezber), kavrama, uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme basamakları yer alır. Değerlendirme, konusunda uzman kişi tarafından yapılır. Yani öğrenciler “değerlendirme” yapamazlar; ancak memnuniyet anketi yoluyla görüşlerini belirtebilirler. Baştan öğrencilerin hocaları “değerlendirmeleri” gibi bir kavram kullanıldığı için istenen sonuç elde edilemedi. Öğrencilerin akademisyen hakkındaki görüşlerini anket yoluyla idareye iletmeleri, üniversitelerin dinamik olmalarına yardımcı olacaktır.

Türk üniversitelerinin bazılarında, derse giren akademisyen her 3 yılda bir kıstasa tâbi tutuluyor. Bu kıstasta yeterli puanı almayan hoca derse giremiyor. Bu tür kıstaslar bütün üniversitelere getirilmelidir. Çünkü akademik unvanı tamamlayanların sistemde tutulması için dinamik bir yapı zorunludur. Avrupa ve ABD üniversitelerinde bu tür kıstaslar mevcuttur. Bizde ise üniversiteler bu konuda liyakat ve ehliyet oluşturulması gerektiğini yeni yeni konuşmaya başlıyor.

Üniversitelerin YÖK çerçevesince ya da her üniversitenin bireysel olarak dünya sıralamasında yer edinebilmesi için kaliteye odaklanması kaçınılmaz bir durumdur. Kıyaslar belirlendikten sonra bunların gerçekleştirilmesi için bir usûl ve yol haritası belirlemek gerekiyor. Sonrasında bunların hepsini adım adım uygulamak lâzım.

Uygulama süreçlerinin etkin olarak gerçekleşmesi için gerek YÖK reformlarına, gerekse üniversitenin bilimsel özerkliğinin liyakat ve ehliyet açısına odaklanılması zorunludur. YÖK, üniversitelerin kalite güvencesine yardım ederken, üniversitelere hangi alanlarda çalışmaları noktasında bir teklif sunabilmelidir.

Üniversitelerde kapasite artışı ve kalite güvencesi havuzları özgür şekilde çalışmalıdır. Bu noktadan bakıldığında, en azından idarî olarak bu olgunluğun var olduğunu söylemek güçtür. Üniversitelerde kalite geliştirme birimleri denetim yapmalı ve çarkın dinamik olarak çalışması sağlanmalıdır. Çalışmanın sürdürülebilir olması için zayıf ve güçlü yönler tespit edilerek küresel ölçekte rekabet edebilir durum muhafaza edilmelidir.

Sonuç olarak, öğrencilerin anket yoluyla görüş belirtmeleri sağlanmalı ve dikkate alınmalı, akademik kalite güvence programlarının dinamik yapısı korunmalı, kurumsal performans ölçülmeli, yeni müfredat geliştirilmeli, programların akreditasyonları sağlanmalı, atama ve terfi kıstasları kalite arttırıcı yönde olmalıdır.