ÖĞRENME, hayat boyu devam
eden ve düzenli olarak güncellenmesi gereken bir süreçtir. En iyi yatırım,
insanın eğitim hayatına yapılan yatırımdır. Eğitim-öğretim sürecinin en önemli
aşamalarından biri, hiç şüphesiz üniversitelerdir. Çünkü üniversite, bireyin
lisans derecesinin alındığı eğitim kurumudur. Lisansın bir anlamının “izin”
demek olduğunu özellikle belirtmek yararlı olacaktır.
Dünyanın
hiçbir yerinde lisans mezunlarının tamamına devlet iş vermez. Devlet, lisans ve
lisansüstü mezunlarından ihtiyacı kadar olanını belli kıstaslar çerçevesinde sisteme
dâhil eder. Zira lisans/izin derecesiyle mezun bireyler, özel işlerini
kurabilme donanım ve özgürlüğüne sahip kişilerdir.
Üniversitelerin
gerek bulundukları ülkelerde, gerekse dünya ölçeğinde kaliteyi arttıran ve yeni
teknolojilerin sorunlarına çözüm üreten bir aşamada, topluma yarar sağlayan
hatırı sayılır bir ekonomik değere öncülük eden düzeyde olmaları gerekir.
Üniversitelerin, bilginin teknoloji yoluyla sanayiye aktarılmasına liderlik
edemediği müddetçe bir anlamı yoktur. Araştırma, yenilik ve ticarileşme, bu
sürecin olmazsa olmazlarıdır.
Üniversiteler
yenilik, girişimcilik ve ekonomik kalkınmaya öncülük eden bilgi, araştırma,
teknoloji ve ürünlerin en önemli üretim yerleridir. En azından böyle olmalıdır.
Aksi durumda yükseköğretim düzeyinde bilgi aktaran kurum olmaktan öteye geçmesi
zordur. Her yıl dünya ölçeğinde üniversite sıralamasında ülkemizin
üniversiteleri konuşulur ve öylece kalır.
Dünya
ölçeğinde Türk üniversitelerinin hatırı sayılır düzeyde olmaları için olmazsa
olmaz şartlar vardır. Bu şartlar yerine getirilmediği müddetçe istenen düzeyde
bir üniversite olmak güçtür. Zira dünya üniversite sıralamalarında yer alanların
bu şartları yerine getirdikleri görülmektedir. Bu şartlar yerine getirildiği
takdirde Türk üniversitelerinin de 2-3 yıl içerisinde en azından yüzde elli
oranında bir başarı artışı gösterecekleri kesindir. Peki, neden böyle bir
yatırıma gitmiyoruz?
Üniversitelerin
katılımcı olmaları doğal yapılarında vardır. Özellikle pandemi aşamasında çevrimiçi
derslerin sürdürüldüğü dijital teknoloji ürünü Microsoft Teams, Google Drive,
Skype, Zoom, Webex, Blackboard, Adobe Connect, Blue Jeans ve Google Workspace
gibi çeşitli video konferans plâtformlarının hem ürün sahipleri, hem de
üniversiteler tarafından eksiklikler yeniden gözden geçirilerek sürekli kullanım
hâlinde olan bir öğrenim sürecinde yerini almalıdır. Pandemi bitse bile
çevrimiçi öğretim devam etmelidir. Türkiye’nin bu aşamada yeterli tecrübesi
vardır. Bunun sadece kalitesinin arttırılması gerekecektir. Bu da derslerin
içerikleri ve sunum ile doğrudan ilgilidir.
Üniversitelerde
kaliteyi arttıran en önemli etkenlerden birisi de bilimsel yayınlardır. Bunun için
yüksek lisans tezlerinden en az bir uluslararası yayın yapılmalıdır. Yayına
çıkmayan tezleri yönetenlerin doktora çalışmalarını yönetmemeleri gerekir. Çünkü
uluslararası düzeyde yayına çıkmayan çalışmalar tozlu raflarda kalır.
Bu
duruma şöyle bakmak da isabetli olacaktır: Yüksek lisans çalışmaları dünya
ölçeğinde ve konusunda uzman dış bir uzmana gönderildiğinde ne kadarının
gerekleri yerine getirdiği önemlidir. Bu hususta dış görüşe çok açık olduğumuz
söylenemez. Bu aşamayı kolayca geçmenin yolu, uluslararası yayın yapmaktır. Bu
nedenle yeterlilik aşaması, öğrenme çıktılarına dayalı olmalıdır.
Doktoraya
başvuracak araştırmacının ve doktora yaptıracak akademisyenin bu süreci geçmiş
olması aranmalıdır. Doktora yapma ve yaptırma şartları vardır, ancak bunlar
yerel ile sınırlı kalmaktadır. Doktora
çalışmalarından zaten uluslararası çalışmalar beklenmesi en doğal olandır.
Yüzlerce sayfalık bir doktora çalışmasından uluslararası bir ürün çıkmamışsa,
bu çalışmanın da tozlu raflarda kalması kaçınılmazdır.
Üniversiteler,
bilgiden başlayarak sanayiye giden koridorun her adımında kaliteye bir katkı
sağlamalıdır. Dünya üniversitelerine ve Türkiye ile benzerlik gösteren ülkelere
bakıldığında, her iki durumda da liyakat ve ehliyet odaklı atamaların esas
olduğu görülmektedir. Türkiye’de ise ehliyeti ve liyakati olmayanların da
atanabilmelerinin üniversitelerde kaliteyi aşağıya çektiği çok açıktır.
Akademik
yükseltmelerde ise aynı uzmanlık alanına sahip çalışanların kaliteye en yüksek
katkı sağlayana öncelik tanınması benimsenmelidir. İdare ile arası iyi olanın
atamada öncelik alabildiği yapının acilen terk edilmesi gerekir.
Türk
üniversitelerinin yerel ve bölgesel işbirliğini yerine getirip küresel ölçekte
sözüne itibar edilen bir konuma yükselmesi gerekmektedir. Küresel ölçekte sözü
dinlenen kurum olmak elbette o ölçekte ürün ortaya koymakla mümkündür. Massachusetts
Teknoloji Enstitüsü (Massachusetts Institute of Technology, MIT) eğer dünya
ölçeğinde ve gözde kurumlardan birisi ise, bunun en önemli nedenlerinden birisi,
mezunlarının 29 bin civarında şirket kurmuş olmasıdır. Yazımızın giriş kısmındaki
“lisans/izin” konusu için bu çok güzel bir örnektir.
Üniversitelerde
okutulan lisans ve lisansüstü derslerin yerel ve bölgesel değerlendirmelerin
haricinde küresel ölçekte değerlendirilmeleri gerekir. Küresel ölçekte
değerlendirildiğinde ortaya çıkacak tablonun iç açıcı olacağını söyleyemem.
Üniversitelerin öğrencilerini elde tutmak için ne derece gayret gösterdikleri
de unutulmamalıdır.
(Devam edecek…)