Üniversite mezunları ile hasbihâl

Hayat herkese alacağı kadar ders verecek. İnsan olduğunuzu, sınırlarınızın olduğunu, her şeye gücünüzün yetmeyeceğini, ancak çalıştığınızın karşılığını alacağınızı ama geçici olduğunuzu, bazen kazanarak ve bazen de kaybederek sınandığınızı aklınızdan çıkarmayın.

SON yıllarda üniversitelerin ciddî anlamda imaj ve itibar kaybına uğradıklarına şahit oluyoruz. Gidişatta alabildiğince vasatlaşma, sıradanlaşma, sığlaşma ve basitleşme eğilimi göze çarpıyor. Bu mesele sadece üniversitelerin niteliğinin düşmesiyle ilgili değil. İşin konjonktürel tarafı da var.

Artık herkes üniversite okuduğu için üniversite bitirmek eskisi gibi kimseye ayrıcalık sağlamıyor. İlâveten, üniversitelerde öğrenilecek bilgilerin daha iyisi ve daha yenisini web tabanlı bilgi kaynaklarından edinmek mümkün.

Peki, öğrenciler dört yıl gibi, insanın şu kısacık ömründe hiç de az olmayan sürede neler yapıyorlar?

Yılların hakkını veren istisnalar bir kenarda durursa, genel olarak öğrencilere bakıldığında, onlar için üniversiteler, ciddî anlamda oyalanma mekânları olarak karşımıza çıkıyor. Eğitim, öğretim ve araştırma faaliyetleri işin esası olması gerekirken üniversite yılları, gençlerin gençlik yıllarını en eğlenceli şekilde değerlendirdiği zamanlar oluyor. Özellikle üniversitelerle beraber oluşan yan sektörler (yurtlar, apartlar, kafeler, eğlence kulüpleri ve benzeri) bu işten beslenmekte ve bu sektör öğrenciliğin sosyalliğini, gezip dolaşma ve doyasıya eğlenme yönünü parlatmakta ve üniversite okuma biçimi toplumsal bir dayatmaya dönüşmektedir.

Öğrenciler büyük bir sorumsuzluk örneği göstererek ve zamanlarını çarçur ederek “özgürlüğün” tadını çıkartıyorlar. İlgili, çalışkan ve kendini öğrenmeye ve araştırmaya adayan öğrenciler de bu toplumsal dayatmadan nasibini alıyor ve bu öğrencilere sanki uzaylı muamelesi yapılıyor.

Vasat bir üniversite öğrencisi için üniversite eğitimi, vize ve final sınavlarından ibaret. Bir şekilde sınavları geçti mi, üniversiteli olmaya dair tüm sorumlulukları yerine getirdiğini düşünüyor. Amaç zaten gelişmek, yetişmek, bilgi ve beceri kazanmaktan öte, “özgürlüğün” tadını çıkartmak ve bu süreçte de (olursa) diploma almak. Üniversiteler de diploma vermek üzere formatlanmışlar.

Öğrencilerin çoğu, mezun olunca bir bunalımlı dönem geçirmektedirler. Çünkü öğrenciyken tozpembe görünen gelecek, öğrencilik sonrası toz duman olmaktadır. İş ve istihdam baskısı, kendini tatmin edecek bir meşgale buluncaya kadar devam etmektedir. Okuduğu bölümle ilgili iş bulanlar da öğrendikleri bilgilerin vize-final sınavlarına kadar geçerli olduğunu, ondan sonra unutulup gittiğini, akıllarında kalan bilgilerin de bir kısmının modasının geçtiğini, bir kısmınınsa pratik bir değeri olmadığını anlayacaklardır. Birkaç senede mevcut bilginin birkaç katına çıktığı günümüz dünyasında dört sene bilgi öğretmek ve bunu hayat boyu uygulamak, zaten modası geçmiş bir hayat tasarımıdır; böyle bir şey de mümkün değildir.

Üniversiteleri kişiler için hayat boyu öğrenme ve sürekli bilgileri güncelleme açısından yeniden tasarlamak gerekmektedir. Üniversitelerde temel bilgilere ilâve olarak anlayış ve kavrayış öğretilmeli, ihtiyaç duyulan bilgiye ulaşma yollarına dair bir yetkinlik kazandırılmalıdır.

Üniversiteyi amacına uygun olarak okumak, başarılı bir şekilde bitirmek ve mezun olunca iyi bir iş sahibi olmak zemininde ele aldığımızda bile problemler tam çözülmüş değildir. İyi bir üniversiteden dereceyle mezun olsanız bile elde edeceğiniz başarı sadece kişinin kariyeri ve işiyle ilgili kalmaktadır.

Bir üniversiteden mezun olmayı dünyanın teknik ilerleme düzeyine benzetebiliriz. İlkokulda daha temel ve genel bilgiler veriliyor, eğitim düzeyi arttıkça bilgi düzeyi de artıyor. En son üniversitede belli bir alanda uzmanlaşmak adına dar kapsamlı ama derinlikli bilgiler öğreniyoruz. İnsanlık bugünkü teknolojik gelişmişlik seviyesine belli aşamalardan geçerek geldi. Endüstri 1.0, 2.0, 3.0, 4.0 derken Ay’a çıktı, Mars’ı keşfetmeye çalıştı. Bugün yapay zekâ furyası, insanımsı robotlar, insansız araçlar gündemimizde.

Evet, insanlık da üniversiteden mezun oldu. Elinde çok ileri bilgiler ve gelişmiş teknolojik donanım var. Ama insanlık, Gazze’de gördüğümüz gibi, tarihe en vahşi, en acı sayfaları da eklemeye devam ediyor. Bugün o “ileri” zihniyetin arkasında bıraktığı enkaza baktığımızda paramparça olmuş bebek ve çocuk cesetleriyle karşılaşıyoruz. Hastaneler vuruluyor, ambülanslar vuruluyor, kamplar vuruluyor, insanlık tarihinin en acımasız katliamları sergileniyor. Ve o ilerlemiş zihniyet, insana dair ne varsa yakıyor, yıkıyor ve her şeyi koca bir enkaza çeviriyor. Demek ki eğitim, bilgi, teknoloji, teknik donanım bir yönüyle eksik kalıyor ve fayda bir yana, insanlık için bir trajediye dönüşüyor. Üniversite mezunu olmak da bir açıdan buna benziyor.

Evet, üniversite bitirince kimimiz amir, kimimiz memur, kimimiz uzman, kimimiz genel müdür, kimimiz politikacı filan oluyoruz. Teknik olarak “ilerlemiş” insanlığın düştüğü hatalara bizim de bireysel olarak düşmemiz mümkün. Majör perspektifte Ay’a, Mars’a, uzaya gitmeyi, uçan arabalar yapmayı gelişmişlik için “başarı” kriteri olarak görenler, minör düzeyde kariyer, etki ve yetki sahibi olma, güç, para, makam, mevki gibi kriterleri okul yıllarında insanların kafasına işliyorlar. Bu şekilde iş başarısı motivasyonuyla şişirilen bireyler, kariyer hedefleri ve işlerinde yükselebilmek, daha çok para kazanmak, daha çok kişiye hükmetmek için hırsla sağa sola saldırmakta ve hayat boyu acımasız bir rekabetin içinde debelenip durmaktadır.

Üniversiteyi yeni bitiren arkadaşlar!

Kariyer başarısı (önemli olmakla birlikte) hayat başarısı için tek kriter olmamalıdır. “Başarı” dediğimiz şey, sadece işten ibaret olarak görülmemelidir. Başarının içerisinde, işinizin dışında kendiniz için, aileniz için, çevreniz için, içinde yaşadığınız ülke için ve tüm insanlık için ne fayda ürettiğiniz de olmalıdır. İşte size başarılı insan olmanın bazı kriterleri:

İyiden, doğrudan, güzelden, haktan ve adaletten yana olabilmek; yanlışın, kötülüğün, çirkinliğin karşısında durabilmek; ne iş yaparsanız yapın, ona bir anlam katabilmek; belli bir süre sonra anlamsızlaşacak kariyer döngüsünden kurtulabilmek; önce kendine, sonra yakın çevresine sonra tüm insanlara fayda üretebilmek; insanlığın faydası için sorumlu olduğunuz yerlerde işleri kolaylaştırmak; insan ilişkilerinde nefreti, kini, hıncı, hasedi, kıskançlığı değil, sevgi, saygı, takdir, paylaşma, empati gibi iyi ve güzel hasletleri öne çıkarabilmek; vaktiniz tamamlandığında, bu hayata veda etme zamanı geldiğinde, şöyle dönüp arkanıza baktığınızda, arkada iyi şeyler bırakmış olmak; ardınızda viraneye dönmüş, yakılmış ve yıkılmış bir enkaz bırakmamak; hayatta ne yaptıysanız, neyin sorumluluğunu üstlenmişseniz onun hesabını gönül rahatlığıyla verebilmek.

Bu tür başarılar peşinde koşmak için makama, mevkiye, paraya, güce ihtiyacımız yok. Sadece cesarete, hikmete, vicdana, insafa, hassas bir kalbe ve insanlığımıza ihtiyacımız var. Üniversitede bunlar öğretilir mi? Bunları hiçbir müfredatta, hiçbir hocanın verdiği notlarda bulamazsınız. Ama hayatta karşılaştığımız sınavlar bizi, yukarıda sıraladığımız başarı kriterleri ile ilgili sınayacak.

Üniversiteden sonra hayat bir okul ve karşınıza çıkardığı her durum bir sınav olacak. Bu sınavlarda bazen kayıplarınız olacak. Sahip olduklarınız bir bir elden gidecek. Üniversiteye veda ettiğiniz gibi, en kıymetlilerinize de veda etmek zorun kalacaksınız. Binbir türlü mücadele vererek elde ettiğiniz makamınız ve mevkinizi kaybedeceksiniz. Elde ettiğiniz birikimleri kaybedeceksiniz. İyi insanları, arkadaşlıklarınızı, dostluklarınızı kaybedeceksiniz. Bir zaman yere göğe sığdıramadığınız insanları başka bir zaman yerin dibine batırmaya çalışacaksınız. Bazen siz istemeseniz de ölüm gerçeği kaybettirecek size. İşte sınav bu: Böyle durumlar karşısında ne yapacaksınız?

Bazen kazanmış görünerek sınanacaksınız. Kariyeriniz çok hızlı ilerleyecek; unvanlar, makamlar, mevkiler, güç ve para elde edeceksiniz. Etrafınızda insanlar dört dönecek. Böyle bir durumda da sınavdasınız. Ne yapacaksınız? Kibir ve gurura kapılıp dünyanın sizin etrafınızda döndüğünü mü düşüneceksiniz, yoksa bunların geçici olduğunun farkında mı olacaksınız?

Hayat herkese alacağı kadar ders verecek. İnsan olduğunuzu, sınırlarınızın olduğunu, her şeye gücünüzün yetmeyeceğini, ancak çalıştığınızın karşılığını alacağınızı ama geçici olduğunuzu, bazen kazanarak ve bazen de kaybederek sınandığınızı aklınızdan çıkarmayın. Tüm sınavlardan erdemli bir insan olarak çıkabilmek temel meselemiz olacak. Sınavlardan erdemli insanlar olarak çıkın. Üniversiteye ve üniversite mezunu olmaya bir de bu açıdan bakalım.