DÜN, Türk siyâsî tarihine “en soğuk” Şubat’ı hediye eden ve “post-modern” olarak lanse edilen darbenin yıldönümüydü.
Okuyup ülkesine ve milletine vefa borcunu ödemek isteyen binlerce genç kızımız, sırf başlarını örttüğü için okullarından ve hayâllerinden uzaklaştırıldı, mobbinge maruz kaldı, ikna odalarına alındı. Yetmedi tehdit edildi ve demir parmaklıklar ardına konuldu.
Uzun uzadıya anlatılmasına hacet yok, fikir hürriyetine vurulan en belirgin darbenin yaşandığı o vehim günleri dün gibi hatırlayanların hafızasını yitirmediğine olan inancımla, cümlenin sonuna nokta bırakıyorum.
28 Şubat’ın siyâsî istikrarı, millî eğitimi ve ekonomiyi sekteye uğrattığı bir gerçek. 99 kötülüğünün yanı sıra bir de iyiliği dokundu. Nasıl mı? Anlatayım…
Önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın doğum günüydü. 26 Şubat 1954 doğumlu Erdoğan, 1974 Kıbrıs Harekâtına verdiği koşulsuz destekle adını duyuran ve zaferde büyük paya sahip olan, 1996 yılında da Başbakanlık koltuğuna oturan, Millî Görüş’ün efsane ismi Necmettin Erbakan’ın çırağı olma özelliğini taşır.
28 Haziran 1996-30 Haziran 1997 tarihleri arasında Başbakanlık yapan merhum Erbakan, 28 Şubat sürecinde istifa etmeye zorlanmış, kurucusu olduğu Refah Partisi hakkında kapatılma davâsı açılmış, kendisine de 5 yıl süre ile siyasetten men yasağı getirilmişti.
Bugünlerde Yargıtay ile aralarında yetki sorunları yaşanan Anayasa Mahkemesi, 16 Ocak 1998 tarihinde Refah Partisi’nin kapısına kilit vurunca, Refah’ın yedekte tuttuğu ve bir ay önce kurduğu Millî Görüş çizgisindeki Fazilet Partisi, siyaset sahnesinde yer aldı.
İsmail Alptekin ve Recai Kutan’ın sırayla liderlik ettiği partide, zamanla farklı görüşler açığa çıkmaya başladı. Yasaklı Erbakan Hoca’ya yakınlıkları nedeniyle “Ak Saçlılar” olarak nitelendirilen ve son tahlilde kendilerini “Gelenekçiler” olarak tanımlayan cephe, karşılarına Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki “Yenilikçiler” kanadını almış oldu.
14 Mayıs 2000 tarihinde yapılan Birinci Kongre sonrası Haziran 2001 tarihinde Anayasa Mahkemesi, bu kez Fazilet Partisi’ni kapatan karara imza attı. Bu adımdan sonra Millî Görüş hareketi mitoz bölünme yaşadı ve Recai Kutan başkanlığındaki “Gelenekçiler” Saadet Partisi’ni kurarken, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki “Yenilikçiler” ise Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurmuş oldular. İlginçtir, Necmettin Erbakan 85 yıllık bir çınar olarak, çok sevdiği ülke topraklarına 27 Şubat 2011 tarihinde karışmıştır.
Artık yıldan geriye kalanlar: 26, 27, 28, 29…
Şubat ayının son üç gününü birkaç satıra sığdırmak elbette mümkün değildir. Erbakan Hoca’ya Cenab-ı Hakk’tan rahmet dilerken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ülkesine hizmet edeceği sağlıklı nice seneler dileriz. 28 Şubatlar ise gitsin, bir daha gelmesin. Gelmesin, çünkü et ile kemik hüviyetindeki Millî Görüş temsilcileri, siyâsî ikbâl uğruna “Gelenekçiler” ve “Yenilikçiler” olarak risk almış ve “eski” darbecilerin tatbik ettiği yöntemleri rafa kaldırarak “modern” bir üslûpla bunu gerçekleştirmişlerdir.
Her dört yılda bir rastladığımız bu duruma “artık yıl” denilse de en uzun gün, hep 28 Şubat olarak zihinlerde yer alacak.
Hakların elden alındığı, zulmün doruğa çıktığı bu karanlık günlere ışık sunan Rabbimiz, 18 Mart Çanakkale Zaferi’ni barındıran Mart ayının son gününde gerçekleşecek yerel seçim sonuçlarını 1 Nissan sabahında daha güçlü bir ışık huzmesi ile bizi buluştursun. O sabah, mazbata almayı hak eden başkanlardan memleketlerine karşılıksız hizmet etmeleri öncelikli beklentimizdir.
Umduğumuzu bulmak ümidiyle...