
SURİYE,
Kuzey Afrika (Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır ve Sudan),
Sahel Bölgesi (Moritanya, Senegal, Mali, Burkina Faso, Nijer, Nijerya, Çad, Sudan, Eritre),
Libya,
Fas,
ABD, İngiltere, Çin, Rusya, Fransa (Dünya beşten büyüktür),
Kıbrıs (KKTC, Kıbrıs Rum Kesimi),
Rusya-Ukrayna,
Irak,
Ortadoğu (18 ülke),
Doğu Akdeniz (9 ülke),
Yemen,
Mısır,
Filistin-İsrail,
Balkanlar (12 ülke),
Kosova-Sırbistan,
AB (27 ülke),
Lâtin Amerika (17 ülke),
Karayipler,
Afrika Birliği (55 ülke),
G-20 ülkeleri,
Nijer,
Güney Kafkasya (Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Abhazya, Acara, Dağlık Karabağ, Nahçıvan, Güney Osetya),
Ermenistan,
Azerbaycan,
Orta Asya ülkeleri (Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan),
Türk Devletleri Teşkilatı (Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Macaristan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkmenistan),
Afganistan,
Güney Asya (Afganistan, Bangladeş, Butan, Hindistan, Maldivler, Nepal, Pakistan, Sri Lanka),
Keşmir,
Hindistan-Pakistan,
Çin,
Doğu Türkistan,
Myanmar (Burma),
Bangladeş,
Rohingya,
Hazar Havzası (Azerbaycan, İran, Kazakistan, Rusya, Türkmenistan),
Karadeniz Bölgesi (Ukrayna, Rusya Federasyonu, Gürcistan, Bulgaristan, Romanya),
İsveç-Danimarka (İslâm düşmanlığı, Kur’ân-ı Kerim saldırıları),
AGİT (57 ülke),
İslâm İşbirliği Teşkilatı (57 ülke)…
Nereden mi çıktı bu coğrafya aşkım?
Söyleyeyim efendim…
Yukarıda saydığım bölgeler veya ülkeler, Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı 35 dakikalık konuşmada sırası ile zikrettiği bölgeler ve ülkeler.
Yani Erdoğan, konuşmasının giriş ve sonuç kısımlarını çıkaracak olursak, yaklaşık otuz dakika içerisinde neredeyse dünyanın yüzde doksanını kaplayacak coğrafî bir alanla ilgili meselelere değindi, önemli mesajlar verdi.
Yine “Dünya beşten büyüktür” dedi, yine “Daha adil bir dünya mümkün” dedi ve yine egemenlerin koltuklarını titretti.
Erdoğan’ın bu konuşması bir kez daha mazlum coğrafyalara umut oldu, vicdanın ve adaletin sesi oldu.
Mezkûr konuşma yer yer yoğun alkışlarla bölündü ve yine yoğun bir alkış ile nihayet buldu.
***
Suriye…
Nereden mi çıktı Suriye şimdi?
“Suriye” de Ümit Özdağ nam provokatörün iki yıldır zikrettiği -neredeyse- tek ülke.
Hani derler ya “Ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat (yaban armudu) üstüne”, işte öyle.
Erdoğan ile Ümit Özdağ’ın vizyon farkını konuşmak gibi saçma ve beyhude bir şey yapacak değilim elbet. Mevzumuz başka.
Dağıstan göçmeni bu zat, içinde Suriye ve Suriyeli geçmeyen cümle kuramaz, tivit atamaz oldu. Bu şizofren kafa ve onun muhipleri artık sadece sınırlarımız içerisi için değil, Türkiye’nin çizmeye çalıştığı “Büyük Türkiye” resmi için de çizmeyi çoktan aşmıştır.
Ülkemiz için artık bir millî güvenlik meselesine dönüşen bu saplantılı kafaya daha ne kadar müsamaha gösterileceğini gerçekten merak ediyorum.
Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda zikrettiği ülkelerin en az yarısı Müslüman ülkelerdir. Bu ülkeler Türkiye’yi bir lider, bir ağabey ve dayanacak güç olarak görmektedir.
Özdağ ve şürekası hastalıklı kafaları ile bilerek yahut bilmeden büyük bir oyuna alet olmaktadırlar. Bu zevat hem ülke içindeki fay hatlarını sürekli tetiklemekte, hem de Müslüman ülkelerin (özellikle de halkların) Türkiye’ye olan muhabbetlerini zedelemektedir.
Taammüden, plânlı ve programlı, hatta kazırsanız altından istihbarat örgütlerinin bile çıkma ihtimâli bulunan bu hareket, bir an evvel durdurulmalıdır artık.
Özdağ’ın zehirlediği şizofreninin kıyısındaki vatandaş, Suriyeli olup olmadığına bakmadan, Suriyeli ya da Arap olabilecek herhangi bir kişiye herhangi bir zulmü hak görmeye başlamıştır artık.
Meselâ gece yarısı çoluk çocuğuyla birlikte kadınları otobüsten aşağı atmayı Türk insanı kendisine yakıştırabilmektedir.
Meselâ polisin müdahale ettiği bir olaya müdâhil olmayı kendisinde hak görüp, konuyu ve muhatapların kim olduğunu bilmeden Suriyeli olduğunu düşündüğü kişiyi yumruklayabilmekte, hastanelik edebilmektedir.
Örnekleri çok daha fazla artırmak mümkündür.
Vakit daha da geç olmadan, ülkemizde ve ülkemizin dışında daha vahim olaylar yaşanmadan, Devlet, tüm kurumları ve kolluk kuvvetleri ile Ümit Özdağ vakasına el atmalıdır.
Yeni bir dünya düzeninin kurulmaya başlandığı bu günlerde Türkiye’nin bu ve buna benzer şizofren hareketlerle zaman ve enerji kaybetmeye tahammülü kalmamıştır.
Gereğinin bir an önce yapılması hususunu Devletimizin kurumlarına arz etmek isterim.
Kalınız sağlıcakla efendim…