
YEMYEŞİL, içinde dua
yazılı, billur, dev bir kâse gibidir benim ahir zaman vatanım Bursa. Ovanın üç
yanını çeviren bereketli dağlar Batı kapısına doğru uzanır, sürahi ağzı gibi
ovaya rahmet akıtırlar her daim.
Osmanlı’nın
ilk payitahtı olan bu efsunlu şehir, göreni kendine meftun eden bir ahu güzeldir.
Adı gibi başı her daim dumanlı uludağların eteğine kıvrım kıvrım yayılmış
Anadolu’dan Balkanlara her milletin vatanı olmuş bu şehir, rahmeti ve bereketi
ile kucaklamıştır gelen herkesi.
Bursa
cömerttir, şefkatlidir aynı zamanda. Balkanlardan akıp gelen göçmenlere kucak
açan bu billur kâse, onların güzellik ve bereketiyle donanmış, büyümüş ve
gelişmiştir. Gelen ve gelinenin birbirini kucaklaması ve sahiplenmesiyle şehrin
güzelliğine güzellik ve bereket katılmıştır.
Arnavut
kaldırımlı dar sokakları, dağın yamaçlarında birbirine yaslanmış renkli boyalı
evleri ile minyatür sanatçısının muhteşem bir eserini hatırlatır bizlere.
Manolyaların
cilalı yeşil yapraklarının gölgesinde bir koca imparatorluk tarihi yatar
geçmişten geleceğe uzanan Muradiye’de. Serin zeminin üzerinde yükselen uzun
karaçamlar bekçilik ederler altlarında yatan değerlerin kıymetine hürmetten,
titreyerek. Tarih bu şehirde her yerdedir. İnci bir tespihin taneleri gibi tüm
ovaya yayılmış eserler, herkesi bu şehri görüp tanımaya davet eder. Yeşil Türbe
dünyada emsalsiz çinileri ve kübik mimarisiyle gerdanındaki bir mücevherdir
adeta. Emir Sultan, kurulduğu tepeden hâlâ hikmet yayar şehrin üstüne. Özel mimarisi, camiyi süsleyen
nadide hat eserleri, eşsiz minberi, konumu ve ticareti de kapsayan muhteşem
külliyesiyle semeresinin hâlâ devşirildiği yediveren gülü gibidir adı ile müsemma
Ulu Cami.
İznik’i anmadan geçip
gitmek olmaz Bursa’dan. İznik her şeyi ile başlı başına bir menkıbe yazar
tarihten bugüne. Çinisi dünyada başka örneği olmayan ve sadece “İznik” ismiyle
anılan özel rengi ile anılır, yeşilin ve mavinin karışımı (turkuaz) ile. İznik
gölü, zümrüt yeşili gölgeli serin suları ile arz-ı endam eder etrafını saran
beldeye. Batı medeniyetinin en eski izlerini taşır şehir harabelerinde. Tarihte
dört imparatorluğa başkentlik yapmış nadir bir beldedir. İlk Hıristiyanlık
Konsili burada kurulmuştur. Çiniciler Hanı’nı gezerken anılarınıza hediyeleri
de eklersiniz; mutlaka eşsiz renk ve desenleriyle büyülerler sizi.
Elif elif gökyüzüne yükselen zarif
minarelerinde ezan sesi merhem olur ruhunuza. Külliyeleri hayır, ilim ve irfan
dağıtır her daim. Sadece insana kucak açmaz ulu şehir, göçmen kuşların da konak
yeridir çoğu kez. Eski Karaağaç yıllardır leyleklerin köyü diye anılır ve her Haziran’da
karşılamak için şölen yaparlar yuvalarına dönen leyleklerine. Anakaraya bir
köprü ile bağlı Gölyazı, yaz kış ziyaretçilerine gönlünü açar dalga dalga.
Köyün tüm balıkçıları kadındır burada. Geceden teknesi ile açılır serin sulara,
gölün bereketini devşirip katar hayata gün içinde.
Müzeleri sizlerde geçmişe özlem yarattıysa,
soluğu sizi hâlâ birkaç asır geriye
götüren Cumalıkızık köyünde alırsınız. Çatıları neredeyse birbirine değecek
kadar yakın, karşılıklı ahşap evlerin arasında, taş döşeli daracık yollarda yürürken
zamanda yolculuk yapma vehmine kapılabilirsiniz. Köy kahvesinde size tarih
fısıldayan çınar yapraklarının gölgesinde bir kahve molası iyi gelecektir
yorgunluğunuza.
Çeşmelerinden âb-ı hayat akar Bursa’nın. Her
bahar mor salkımlarla donanan panjurlu cumbalarından, eşsiz ahşap işlemeli
konaklarından eğer kulak verirseniz hâlâ payitahtın güzel günlerini fısıldarlar
yüreğinize. Ulu çınarlar çevirir şehrin her bir yanını. Yazın sıcağında serinliğinize
amade… Tüm çınarların en ulusu, yaşayan en eski ağaçlardan biri, Uludağ’ın
şehri seyreden yamacında tüm haşmetiyle uzatır sonsuzluğa doğru dallarını sarıp
sarmalar gibi Bursa’yı.
Yazın
dağı taşı yeşille donanan, altı üstü bereketli Bursa’nın şeftalisi dünyaca
meşhurdur. Tıpkı kışın kestanesinin dillere destan, ağızlara tat olması gibi…
Kestanenin şekerlemesi marka yapmıştır şehrin ismini. Elli yıl öncesine kadar “emekliler
şehri” diye anılan Bursa, üniversite ve sanayinin gelişmesiyle önemli şehirler
arasında ilk sıralara yerleşmiştir ülkemizde.
Yaz kış şifalı kaplıcaları karşılar sizi.
Sadece ruhunuz değil, bedeniniz de yenilenir, tazelenir. İpeği ile de anılır
yeşil Bursa. İpek kozası gibidir kendisi de ilmek ilmek güzellik dokuyan. Kozadan
ipeğe dönüşene kadar süren serüvenine şahitlik eder yüzyıllardır.
Bütün bu güzellikler başınızı döndürdüğünde acıkmış
da olmalısınız. Markası olmuş kebabını yemeden göndermez sizi şehir. Bir hayli
sıra bekledikten sonra gelir önünüze damaklarınızı çatlatan tadıyla meşhur İskender
kebabı. Uzun saplı bakır tavanın tereyağı kokusu dolar ciğerlerinize tabakta İskender
ile buluşurken cızırdayarak.
Dağın doğu
eteklerinde sizi cennetle buluşturacak teleferik için girdinizse kuyruğa, artık
ruhunuz da kanatlanmaya hazırdır bedeninizle boşlukta salınırken. Başınızı
hangi tarafa döndüreceğinizi şaşırırsınız; her bir yanı ayrı güzellik sunar
size çünkü. Seyir balkonundan temaşa ederken güzeller güzeli Bursa’yı,
başınızın dönmesi oksijenden mi, güzellikten mi, sorgularsınız. Kekik kokulu
sarı alana çıktığınızda yaz ise sizi okşayan bir meltem, kış ise bembeyaz
karlar karşılayacaktır sizi. Başınızı kaldırsanız göğün tavanına değecek gibi
hissedersiniz; bedeniniz ve ruhunuzun tatlı huzuru sarmalarken sizi seyrin,
zevkin ve sükûtun zirvelerindesinizdir bulunduğunuz yer gibi.
Kışın kayak sporu
Uludağ’ı cazibe merkezi yapar. Beyazla boyanan dağ, baharda yeşertirken
dinlendiği toprağa köpük köpük su olur akar şehre yaz boyu.
“Bursa’nın ufak tefek
taşları, kalem olur o yârimin kaşları”… Kaşıkla oynanan, oyalı yazmaları, işlemeli
bervanikleri, renkli cepkenleri, diz altı el örme çorapları, seke seke ve döne
döne oynanan, göze ve kulağa hitap eden renkli folkloru önemli etkinliğidir bu
beldenin. Eğer yazın (Ağustos ayında) Bursa’da iseniz ülkemizin en büyük yeşil
alanına sahip Kültür Parkı’nda her yıl düzenlenen dünyanın ezgileri ile
kıyaslar seyredersiniz keyifle “Uluslararası Folklor Yarışması”nda.
Dağın batı etekleri
denize doğru sükûna erer. Boyun eğerler Marmara’nın mavisine, uzatırlar yeşil
yamaçlarını. Mudanya sahilleri oksijen deposudur. Martılara ekmek atarken
ciğerleriniz bayram eder köpük köpük kıyılarında. Sonra o kıyılar dantel dantel
oyulmuş nakışları ile sizi Trilye’ye kadar götürür. Kâh yükselerek, kâh
alçalarak yol alırsınız sahil boyunca. Zeytin bahçeleri, şirin köyleri
seyrederken, Trilye, tarihin ve güzelliğin bir başka sayfasını açar önünüze. Bu
şirin beldede güneşin batışında tuzlu yosun kokusu ve kızıla doyarsınız.
Dünyanın ilk
örneklerinden Saitabat Köy Kadınları Dayanışma Derneği, Bursa’nın bir başka
gururu. Dağın doğu yakasında zirvelere yerleşmiş şelâlesi ile hikâyesini
anlatır misafirlerine. Gürcü köyü olan Saitabat, kadın gücünün, azmin ve
gayretin hikâyesidir. Bir Osmanlı konağında misafirmişsiniz duygusunu yaşatan
dernek, yöresel kahvaltısı ile yola düşürür sizi sabahın erkeninde.
Yaz geceleri ateş
böcekleri düğün kurarlar Uludağ’ın serin kuytularında. Batısında deniz,
doğusunda nehirler besler ovayı. Doğa el birliği etmiş de en güzelini insanına
sunmanın telaşındadır Bursa’da. Kâseye dolarsa kirli hava, melekler lodos olup
ıslık ıslık ıssız sokaklarda esip temizlerler şehri. Bulutlar rahmet kanatlarını
indirip yıkar her bir yanı. Arkasından açtı mı güneş, yeryüzü cenneti olur
sevgili Bursa’m.
Vedalaşırken tanış olduğunuz güzelliklerden, eğer Zeki Müren’in kadife sesini dinliyorsanız yolculuğunuzda, geçmişten geleceğe uzanırsınız kalbinizin bir parçasını bırakırken Bursa’da…