HAKLI olanın
bağırmadığı ve bağıranın haklı sanıldığı psikoz, sanırım insanlık tarihinin
başlangıcından bu yana geçerli.
Kimin
haklı olduğunu anlamak bâbında kullanılan “tartışmak” kelimesinin kökündeki
“tartmak” ifadesinin hakikî mânâsıyla yer edinemediği devirdeyiz.
Herkesin
aynı görüşte olduğu veya ortak noktayı bulamadığı tuhaf bir münazara yarışı
manzarası veriyor entelektüalitemiz.
Kavramları,
terimleri ve tanımları ile bomboş ama gürültülü binlerce kıyametin koparıldığı
bir düşünce kakafonisi sürüyor ismi meşhur edilmişlerin arasında…
Azerbaycan’ın
kovaladığı, Ermenistan’ın kaçarken masumları vurduğu Karabağ Savaşı’nı sözde
yorumlarken, sırf mevcût Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bugünkü Azerbaycan
Hükûmeti’ni desteklediği için Azerbaycan’ın haklı dâvâsına da muhalefet olan
Türkiye’nin muhalif fikir çevresinin bir temsilcisi, şöyle acayip bir soruya
imza attı: “Azerbaycan devlet mi?”
Bu
soruyu sorarken kendince yaslandığı fikir, Azerbaycan’ın bir aşiret tarafından
yönetilmesi düşüncesine dayanıyor.
Belli
ki bu düşünceye sahip biri, devleti bir ailenin yönetmesinden hazzetmiyor, bunu
anladık. Peki, koca bir milleti, Azerbaycan adlı ülkede yaşayan koskoca bir
toplumu bu kadar aymaz bir dille niteleme cüreti nereden geliyor?
Derdim
sadece bu kişinin Azerbaycan halkına küçümseyici ifadelerle yaklaşması değil,
bunun daha da ilerisi…
Tarihin
hiçbir dönemi ve yeryüzünün hiçbir coğrafyası yok ki merkezine bir aşireti
almaksızın kurulmuş bir devlete tanık olunsun…
Bugün
İngiltere’den İsveç’e, Suudi Arabistan’dan Belçika’ya hâlen aşiretlerin
yönettiği ülkeler söz konusu…
İşte
Türkiye’deki muhalif entelektüel çevrenin sorunu da burada! Verdiğim dört örnek
ülkeden sadece biri Müslüman, ancak sözünü ettiğimiz çevrenin “monarşiden”
anladığı ise sadece o Müslüman olan… Peki, ya sadece Türk aşiretlerine bakışlarına
ne demeli?
Aynı
entelektüel çevre, Azerbaycan’daki Aliyev yönetimini aşiret olarak tanımlıyor
ama Karabağ’daki savaşın ilk cereyan ettiği günden beri İran’da gerçekleşen
gösterileri görmezden geliyor.
Azerbaycan’ın
nüfusu 10 milyon; “İran” diye adlandırılan Güney Azerbaycan bölgesindeki sadece
Türk nüfusu ise 30 milyon!
İran’daki
gösterilerde Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlılıklarını dile getiren o
göstericiler, bu satıra kadar tenkit ettiğimiz zihniyete göre Aliyev Aşiretine
mi sadâkatlerini sunuyorlar yani?
Burada
daha evvel bir bahsini açmıştım, bu fakir Ebulfez Elçibeycidir ve Haydar Aliyev
yönetiminin Elçibey’in hatırasına ettiği eziyeti kınamaktadır. Ancak bu fikir,
asla ve kat’a Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti ile ilgili hissettiğim samimî
muhabbete engel olamaz.
Sahadan
haberi, tarihten anladığı şeyse yakın dönem siyâsî yapısı dahi olmayan bu
zihniyet, sözde “cumhuriyet” vurgusu ile hangi örneğe tutunmak gayretindedir?
Kusura
bakmasınlar, öyle bir örnek yoktur!
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu kadrosu bakımından dahi böyle bir örnek yoktur.
Kaldı
ki, Türkiye’nin kendisine rol model edindiği Fransa da çağ açıp çağ kapayan
ihtilâl olayına rağmen böyle bir örnek sergileyememiştir. Tutunduğu tek dal,
lâikliktir.
Bugün
İslâm’a küfretmeyi lâiklik ilkesi sebebiyle engellemeye yetkisi olmadığını
söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bir Cizvit Katoliğidir ve
ülkesini idare etmek adına arkasına aldığı aşiret, Rotschild Ailesidir.
Rotschild
& Cie Group’ta yaptığı bankacılık hizmetiyle milyoner yapılan Macron, eski
Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’nin yanında bu aşiret tarafından
yetiştirilmiştir.
Bu
fikri savunan kafaya göre Osmanlı da devlet değildir ama Roma devlettir.
Bugüne
kadar ana muhalefet partisinin düzeysiz siyâset işletmesinden şikâyet ettik ama
bu seviyenin sebebini pek de konuşmadık. Hâlbuki bu düşük durum, bu partiyi
destekleyen fikir kümelerinin vitaminsiz kalmış düşünce damarıdır.
Muhalefetin
fikir nabzı düşük, entelektüel tansiyonu dengesizdir.