BATI dünyasında hâkim
görüş güç eksenlidir. Güçlü olanın haklı olduğu anlayış ABD, Rusya, Çin ve
Avrupa için geçer akçedir. Bu görüş artık Türkiye’de de kendisini kabul
ettirmiştir. Zenginlerin daha itibarlı olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız.
Haklının güçlü olduğu bir sistem en azından dünyada özgün değeri yüksek bir
durumda görünmüyor.
Güç
bu toplumlar için ayakta kalmanın da bir dayanak noktası olmuş durumdadır. Eski
Mısırlılar ihtiyaç kadar üretilip gerekli tedariki sağlıyorlardı. Eski Mısır’dan
ders alan Grekler, şimdiki Batı’nın Yunanlardan ciddî şekilde etkilendiklerini
gösteriyor. Zira Yunanlar ihtiyaç fazlası üretim yaparak lüksü bir ticaret
plânında dünyaya yaymanın fitilini ateşlemişlerdir.
Zorunlu
ihtiyaç dışındaki lüks tüketim ürünler piyasada en yüksek fiyatla satılır. Lüksün
hem iyi, hem de kötü yanı vardır. Teknoloji açısından lüks ürünler teknoloji
için tetikleyici bir rol oynarken, giyim ve günlük tüketim ürünlerinde israfa
kadar gider.
11
Eylül saldırılardan sonra ABD kendisinin bir hiper güç olduğunu ispatlamak için
mutlaka bir Arap ülkesine girmesi gerektiğini dünyaya haykırdı. ABD, 11 Eylül’de
bir saldırıya uğradı ama bu saldırı, hâlâ içinde şüpheler barındırmaktadır. Bir
ülkeye yapılan hiçbir terör, işgal girişimi ve savaş ilânı kabul edilemez. Bu
saldırıları tetikleyen en büyük etkenin güç algısı olduğunu özellikle belirtmek
gerekir.
George
W. Bush, Dick Cheney ve Colin Powell kendilerine göre bir bahane uydurarak 20
Mart 2003 tarihinde, sabaha karşı Irak’a girip ülkeyi kan gölüne çevirdiler.
Sonradan Colin Powell, ABD’nin Irak’a girmek için uydurdukları bahanenin
aslında Irak’ta olmadığını bizzat itiraf etti. Peki, ABD dünya huzurunda bu
haksız savaş için yargılandı ya da ceza aldı mı?
Benzer
şekilde yine şüpheli 11 Eylül saldırıları bahane edilerek 7 Ekim 2001’de Afganistan’a
girdi ABD. Bu tarih de ilginçtir! ABD 2021’de çekildiği Afganistan’da yıkık ve
harabe bir ülke bıraktı. Bu saldırılarda da tetikleyici eksen güç olmuştur. ABD
kendisinin güçlü olduğunu dünyaya göstermek için böyle bir işgal girişimine
imza atmıştır. Sonuçta ise girdiği ülkenin bütün kaynaklarını toplayıp götürmüştür.
Dünyaya hesap bile vermemiştir.
İsrail
ise günümüzde Filistin’de resmî olarak işgalci bir devlet statüsündedir.
İşgalci devletin işgal ettiği topraklarda yaşayan halklar üzerinde
sorumlulukları vardır. İsrail bugün bu sorumluluklarının hiçbirini yerine
getirmemektedir. Üstelik her fırsatta da mazlum Filistin halkına saldırıp canı
istediğinde canı istediği kadar insanı öldürmekten çekinmemektedir. Bunu
dünyanın gözünün içine baka baka yapmaktadır. Bu gücü ve cüreti İsrail doğrudan
ABD’den almaktadır. ABD İsrail’e desteği kessin, bir yıl içinde İsrail diye bir
devlet kalmaz.
İlginç
olan yönlerden biri de şu ki; İsrail’in Filistinli mazlum halka karşı yaptığı
insanlık dışı işgal saldırıları Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski tarafından
desteklenmiştir. Devletler beklenmedik bir durumda bir devleti illâ desteklemek
zorunda değillerdir.
Şimdilerde
Rusya sudan bahanelerle bağımsız bir devlet olan Ukrayna’ya girerek yıkıp
yakmaya başladı. ABD’nin Irak’ta yaptıklarını şimdi Rusya, Ukrayna’da
yapmaktadır. Rusya’nın da aslında amacı, kendisinin ne kadar güçlü olduğunu
Batı, NATO ve AB başta olmak üzere dünyaya gösterme gayreti olarak
görülebilir.
Güç
zehirlenmesi yaşayan devletlerin daha düşük ekonomik ve teknolojik gelişmişliği
olan ülkelere saldırmaları Batı’nın ve Rusya’nın zihin kodlarının aynı olduğunu
gösteriyor. Dünyaya gelişmişlik olarak gösterilen medeniyet anlayışı işte
budur: “Güçlü, zayıfı yer.”
Rusya’nın
Ukrayna işgal girişimi bu eksende düşünüldüğünde ilginç noktaları ortaya
çıkarıyor: Birincisi, bu işgal girişimi saldırılarının devam etmesinin tetiklenmesidir.
ABD ısrarla ve Volodimir Zelenski’nin talebi olmasına rağmen hava sahasını Rusya’ya
uçuşa yasaklamıyor. Diğeri ise Zelenski’nin savaşın uzaması yönündeki tavırlarıdır.
Zelenski’nin savaşın uzamasını istemesi, Rus ordularının perişan, bitkin
olmasını ve Rusya’ya ekonomik yaptırımların nefes aldırmamasını sağlamak olarak
görülebilir.
ABD
ve Rusya’nın diğer ülkeleri işgal girişimlerinde yatan diğer neden ise çok daha
ilginçtir. ABD’nin Irak ve Afganistan saldırılarının başlangıç tarihleri 2001
ve 2003. Bu tarihlerin ortak yönü ise Batı’nın finans merkezlerinin Doğu’ya doğru
kaymasının başlangıcı olmasıdır. New York, Frankfurt ve Londra gibi finans
merkezlerinin Dubai, Singapur, Şanghay ve Hong Kong gibi yerlere kayması, ABD
ve Rus saldırganlığının arkasındaki ana neden olarak görülebilir.
ABD’nin
bu nedenle saldırganlığı anlaşılabilir bir durumken Rusya’nın saldırganlığında
bu etkenin olmasında şüphe olmamalıdır. Rusya Batı’dan Doğu’ya kayan finans
merkezlerinin geçiş güzergâhları üzerinde yer alan ülkelerin kendisinden
bağımsız olmasını ve NATO’ya girmesini istememektedir. Zira NATO son 20 yıl
içerisinde sürekli olarak Doğu’ya doğru genişlemiştir.
ABD’nin
Zelenski’nin talebini yerine getirmeyip Rus uçaklarına uçuşa yasaklamaması ve yine
Zelenski’nin savaşın uzamasını istemesi aynı amaca yöneliktir. Zira çok sayıda
finans, tekstil, sanayi ve enerji şirketi Rusya’yı terk etmeye başladı. Savaş
uzadıkça bu kaçışlar devam edecektir. Böylelikle Rusya teslim bile olabilir.
Eğer savaş uzar ve Rusya Ukrayna’yı yıkıp yakması sonucunda Ukrayna’yı kendi
topraklarına katarsa, bu kez de Rusya savaşa açık hâle gelecektir. Bu şekildeki
bir Rusya kendisini bile savunamaz hâle girer. Rusya’ya karşı yapılacak bir
savaşta Rusya en az topraklarının üçte birini kaybeder. Ortada Putin gibi bir
lider de kalmaz.
Rusya’da
faaliyet gösteren yabancı finans, tekstil, sanayi ve enerji şirketlerinin
işletmelerinin kapılarına kilit vurup Rusya’yı terk etmeleri ve çalışanlarını işten
çıkarmalarına Rusya ne kadar dayanabilir? Buna karşın Rusya, Avrupa’ya verdiği
gazı bir türlü kesemiyor. ABD’nin, ısrarla Avrupa’nın Rusya’dan aldığı gazı
bırakması durumunda kendisinin destek olacağını belirtmesi dikkat çekicidir. Rusya’nın
ihracatının birinci geliri gaz iken, Avrupa ithal ettiği gazın yüzde 36’sını da
sadece Rusya’dan alıyor. Bu durum, buradan yürünmek istenmediğinin bir
göstergesidir. ABD aslında Avrupa’yı da harcıyor.
Güç
merkezli savaş bahanesi, savaşın devam etmesinin körüklenmesi ve Rusya’nın
ekonomik olarak çökertilmek istenmesi daha büyük savaşlara gebe bir dünyayı
gösteriyor. Tezat gibi gelse de, Zelenski ile ABD’nin savaşın uzamasında hemfikir
oldukları akla yatkın duruyor.
Gelecekte Ukrayna en büyük ABD filosunun bulunduğu bir üs hâline dönüşebilir.