RUSYA’nın Ukrayna’ya
hareketiyle başlayan hâdiselerde tuhaf sahneler var. Herkesin ittifak ettiği
gibi, Ukrayna ordusu, hasmına karşı duracak kapasitede değil. Başlangıçta NATO
müttefikleri, yardım elini uzatmaya pek istekli değildi. ABD de önceden asker
göndermeyeceğini duyurmuştu. Bunlara rağmen Cumhurbaşkanı Zelenski, NATO’ya
girmeye kararlı olduklarını ve Rusya ile savaşacaklarını ilân etti.
ABD
Başkanı Biden, Rusya’nın harekete başladığı 24 Şubat’tan önce dünya kamuoyuna
demeçler vermeye başladı: “Rusya, Ukrayna’ya istilaya hazırlanıyor ama biz
müdahale etmeyeceğiz…”
Daha
sonra, “Rusya ordusu ilerliyor ama biz sadece gözlemliyoruz”, “Rusya saldırı
hazırlığında. Biz asker göndermeyeceğiz”, “Rusya iki gün içinde saldıracak, Amerikan
askerleri Ukrayna’ya gitmeyecek” ve “Ruslar hücum edecek ama biz asker yollamayız”
dedi.
Biden,
sanki Putin’in Ukrayna’ya saldırmasını ister gibi. Gibisi fazla, cân-ı gönülden arzuluyor. Ukrayna’ya haber
vererek güya yardım ediyor. Be adam, madem Ukrayna’nın yanındasın, her cümlenin
sonunda asker göndermeyeceğini niçin söylüyorsun? Putin endişe eder de vazgeçer
diye mi?
Rusya
ordusu “seremoni” eder gibi ilerliyor. 64 kilometrelik askerî konvoy, resmigeçit
vaziyetinde, arka arkaya. Hâlbuki saldırı ihtimâline karşı araçların aralıkları
60-100 metre mesafesinde olmalı. Ukrayna tarafında ise çıt yok. “Buyurun,
gelin” der gibi sessiz bekliyorlar. Derken Zelenski, televizyon ekranında boy
gösteriyor. Kaçmadığını, Kiev’de olduğunu belirttikten sonra sivil halkı Ruslarla
mücadeleye çağırıyor. Tuhaf! Ukrayna Silahlı Kuvvetlerine ne oldu?
2020
nüfus sayımına göre 44,13 milyon insan yaşıyor Ukrayna’da. Kataloğa göre 2
milyon askeri var. Var da, bu ordu nerede kışlar, ne iş yapar? Neyse efendim,
ekranlardan seyrediyoruz, sivil halkta bir heyecan, bir telaş… Av tüfeğini
kapan meydanlara çıkıyor. Masalardan, kalaslardan, hatta buzdolaplarından
barikatlar yapıyorlar. Victor Hugo’nun “Sefiller” romanındaki, askerî
kuvvetlere karşı duran sivil halkın sokaklarda barikatlar kurarak mücadele
etmesine benzer sahneler… İyi de, sene 1789 değil, 2022! Zırhlı araçlara,
roketlere, dehşetengiz bombalara karşı ne ise yarar bu çerden çöpten engeller?
Batı
medyasının “millî kahraman” olarak lanse ettiği Zelenski, AB ve ABD’nin
yetersiz yardımına sitem ederken halkı direnişe davet ediyor devamlı. Yazıyı
kaleme aldığımız şu günde (6 Mart 2022) ajanslar sivil halkın bir kısmının
Ukrayna’yı terk ettiğini, şehirlerde çatışmaların yer yer başladığını haber
veriyor. Bize göre, bundan sonra bir katliam yaşanırsa bunun sorumlusu
Zelenski’dir. Bu tespitimize şaşacaksınız ama nedenini aşağıda izah edeceğiz.
Başta
Avrupa’yı ve kıta coğrafyasını teyakkuza gark eden bu istilanın sebeplerini
irdelememiz, perde gerisindeki hakikatleri görmemiz açısından gereklilik arz
eder. Putin, bir sabah kalkıp da “NATO’yu yanı başımıza davet eden Ukrayna’ya
bir hareket çekeyim de gününü görsün!” demedi elbet. Böyle dünya çapında krize
yol açan hâdiselerin, denizdeki buz dağı misali görünmeyen “nedenler silsilesi”
vardır.
1-
Kendi döneminde eski ABD Başkanı Trump, NATO giderlerini karşılamak için yüzde
2’lik ödemeleri yapmayan AB ülkelerine bozuk çaldı. AB’nin lokomotifi Almanya bunu
gereksiz görüyor, Başkan Macron ise NATO’nun beyin ölümünden bahsederek yeni
bir Avrupa ordusundan dem vuruyordu. İyi bir ticaret adamı olan Trump’un bütün
yükü kendi sırtında taşımaya niyeti yoktu. Bozulan ekonominin dengelenmesi için
masrafları kısmayı, hatta askerlerini Orta Doğu’daki üslerinden geri çekmeyi
dillendirir olmuştu.
2- Amerikan seçmeni Trump’a “Sen git de ticaretinde uğraş” diyerek Biden’i koltuğa oturttu. Yaşlı Başkan, seçimden evvel heyecanlı demeçler vermişti. NATO’yu tekrar toparlayacak, Amerikan dünya hegemonyasını yeniden tesis edecekti. Başa geçtiğinde söylediklerinin “bidondan çıkan boş sesler” olmadığını göstermek istedi. Lâkin “asabi görünümlü, taşkın” Trump’a boyun eğmeyen AB ülkelerinin ayakta zor duran ihtiyara aldırdığı yoktu. Beri yandan yirmi senedir Afganistan’da yapmadık zulüm bırakmayan Coniler, mücahitlerin azimleri karşısında tabana kuvvet firar etmezler mi? Karizmayı fena çizdirmişti. Bir şeyler yapması gerekti…
Silah
şirketlerinin savaşı
3-
Küreselci Siyonist sermayenin üretim sektörlerinden en önemlilerinden biri
silah sanayiidir. Ağırlıklı olarak ABD’de faaliyettedirler. Uzmanlara göre
dünyada satılan her üç silahtan biri bunların fabrikalarında üretilmektedir.
Binlerce işçinin çalıştığı bu sektörün faaliyetine devam edebilmesi için
silahlarını satabilmesi, satış için talep olması, talebin artması için de
tüketimin olması icap eder. Tüketimin diğer adı savaşlardır. Savaş olması lâzım
ki depo edilen malların satışıyla yeni üretimler yapılabilsin. Aksi takdirde
silah sanayii krize girer. Binlerce insanın öldüğü ve sakat kaldığı savaşlar,
bu şirket patronlarınca “mutat işler” mesabesindedir.
Yeryüzünde
sükûnet ve sulh mu var? Üretim duracak, satış olmayacaktır. O hâlde savaşlar
icat edilmeli, piyasa hareketlendirilmeli. Ölecek insanların, dökülen
gözyaşlarının ne önemi var?
Silah
sanayii şirketlerinin ABD’deki asker, bürokrat ve politikacılarla yakın
ilişkisi var. Seçim zamanlarında kongre adaylarının kampanyalarına yapılan
bağışlarla taraftar kazanılır. Şirket yönetimine emekli asker ve bürokratlar
yüksek maaşla işe alınarak devlet siyasetine etki sağlanır. Ya da bünyelerindeki
elemanlar aktif siyasete dâhil edilir. En büyük beş silah şirketinin binaları
Pentagon’la komşudur.
2001’deki
11 Eylül hâdiselerinden sonra “teröre karşı savaş” ilân edilerek Irak ve
Afganistan operasyonlarına başlandı. Silah sanayii de üretimde yeni bir ivme
yakalamıştı. Bu harekâtlarda Savunma Bakanlığı ve Başkan Yardımcılığı yapmış
olan Dick Cheney’in Halliburton Silah Sanayii şirketinin eski CEO’su olduğu
biliniyor. Eski Savunma Bakanlarından Patrick Shanahan, bu görevinden önce
Amerika’nın ikinci en büyük silah şirketi Boeing’de otuz yıl çalışmıştır.
Asker-bürokrat-siyaset
yakın ilişkisiyle geçmişte ne tür “haltlar” karıştırıldığını özetle gözden
geçirelim…
Asker-bürokrat-
siyaset ilişkileri sonucu göstermelik sebeplerle harpler icat edilir. “Vatan,
millet” sloganları tezgâhın süsüdür. Savaşlarla binlerin, milyonların
katledilmesinin bunlar için önemi yok. Yeter ki üretim olsun, silah satılsın.
Vietnam Savaşı (1955-1975), Irak-İran Savaşı (1980-1988), Kore Savaşı
(1950-1953), Körfez Savaşı (1990-1991), Yugoslavya Savaşı (1990-1995) veya
Afganistan Savaşı (2001-2021), çıkmasında ve devamında müdahil oldukları savaşlardır.
Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, Siyonist küresel sermayenin sahip olduğu silah şirketleri var olduğu müddetçe, dünyada sulh (barış) ve sükûnetten (huzur) bahsetmek abesle iştigaldir.
Nüfusu
azalan Rusya
4-
Bir devletin gelişebilmesi ve varlığını devam ettirebilmesi için üç unsura
ihtiyacı vardır: (a) Yeterli arazi, (b) yeterli nüfus ve (c) sanayi ve ekonomi…
İsrail’in arazi ve nüfus açısından sorunu var. Rusya ise yüzölçümü olarak (17
milyon 98 bin 246 kilometrekare) yeryüzünün en büyük devletidir. Fakat 146 milyon
nüfusu ile yoğunluğu azdır. Dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’in bile yüzölçümü
Rusya’dan azdır. Putin’i ve devlet yöneticilerini düşündüren husus, Slav Rus
nüfusunun giderek azaldığıdır.
2002’deki
nüfus sayımında 145,27 milyon iken 2010 yılında 142 milyon 91 milyona düşmüştür.
Rusya İstatistik Kurumu’na (Rosstata) göre Ocak-Haziran 2020 tarihleri arasında
doğumlar, 2019’a göre yüzde 5,2 azalmıştır. Ölüm sayısı ise 28 bin artmıştır.
Araştırmacılara göre Rusya’nın nüfusunun sabit kalabilmesi için doğum yüzdesinin
2,2 olması gerekiyor fakat mevcut oran yüzde 1,6. Yani Rusya nüfusu her yıl
azalmaktadır. Hesaplamalara göre (dışarıdan göç alma ve göç verme istisna
edilirse) 2050’de nüfusu 106 milyona düşecektir.
Diğer
bir husus, halkın ancak yüzde yetmişinin Slav olduğu, gerisini azınlıkların
oluşturduğudur. Bu oranı da ancak Sovyetlerin dağılması ve Türk devletlerinde
yaşayan bir kısım Slavların Rusya’ya dönmesiyle elde etmiştir. Azınlıkların
çoğunu Türkler ve Kafkas Müslümanları teşkil ediyor. Bunlar; Tatarlar,
Başkurtlar, Çuvaşlar, Çeçenler, Avarlar, Kazaklar, Azciler, Kabardeyler,
Kumuklar, Yakutlar, Lezgiler, Karaçaylar, Çerkesler ve Balkavlardır. Slavların
nüfusu gerilerken Müslümanların sayısı artmaktadır. Çünkü Slav Rusların evlenme
ve çocuk yapma oranları günden güne azalıyor. Bu durum Rus yöneticileri
endişelendirmektedir.
Putin’in
Ukrayna’ya asker sevk etmesinin nedeni, NATO yanlısı iktidarı düşürmek
istemekle beraber, aslen Slav olan halkı kendi tarafına aktarabilmektir.
Ukrayna medyasının atıp tutmasına bakmayın, Ruslar ağır hareket ediyorlarsa,
halka zarar vermek istememelerindendir. Bize göre taktik şudur: Askerî
tesisleri ve havaalanlarını vurarak korku meydana getirmek ve halkın batıya göç
etmesini sağlamak. Göç tamamlandığında cephe hattında Batı yanlısı ve Rus
karşıtı olanlar kalmış olacaktır. O zaman imha hareketi başlayabilir.
Bir
önemli ayrıntı, Rus birliklerinde Çeçenlerin bulunduğudur. Rusya içinde
Rusya’ya karşı çıkıp savaşan tek millet Çeçenlerdir. Şeyh Şamil önderliğinde
çarlık zamanında, gerekse Dudayev’le Sovyet devrinde Ruslara kök söktürdüler. “Savaş
bahane edilerek asimilasyona mı tâbi tutuluyorlar?” diye de düşünülebilir. Ya
da azınlıkları eksiltme politikası söz konusu olabilir.
5-
1948 yılında Filistin’de zoraki İsrail Devleti kurulduğunda Yahudilerin nüfusu
1 milyon civarındaydı. Filistin topraklarının yüzde 10’unu işgal ediyordu.
Bugün 20 bin 770 kilometrekarelik alanıyla yüzde 90’a çıkarmıştır. Fevkalâde göç
politikalarına rağmen nüfusu da ancak 8 milyon civarındadır. Hem toprak, hem
nüfus olarak yetersizliğinin farkında olan İsrail, çeşitli bahaneler ve
metotlarla her iki sahada artış kaydetme çabasındadır.
Yahudi,
Yahudi’nin düşmanı
Filistin’de
yeni devletin kuruluşundan önce Yahudilerin buraya göç etmesi isteniyordu. Ama
Avrupa’da, bilhassa Almanya’da Yahudilerin hayat standartları yüksekti. Lüks
hayatı bırakıp çöllerde çile çekmeye kimse yanaşmıyordu. Vatan ve millet
laflarına aldıran yoktu. İdealist Yahudiler büyük hayâl kırıklığına uğradılar.
Siyonist küreselci Yahudiler ise plânlarının akamete uğramasından ötürü kızgın
ve öfkelilerdi. İkinci Cihan Harbi’nden önce ve sonra Amerika’ya veya diğer
Avrupa ülkelerine göç etmek isteyen Yahudiler, Siyonist teşkilatlar tarafından
engelleniyordu. Çünkü rota Filistin olmalıydı. Hatta Yahudileri yerlerinden
etmek için, daha kuruluş aşamasında olan faşist Nazi Partisi’ne malî destek
sağlandı. Amerikan Siyonist finans devleri Harriman ve Guaranty tröstleri, Alman
çelik kralı Thyssen’in malî yardımlarıyla Hitler’i palazlandırdılar. Yeni bir
dünya savaşı çıkaracak güce eriştiriliyordu Hitler. “Bertrand Russel Barış
Vakfı” Genel Sekreteri ve Marksist bir Yahudi olan Ralph Schoenman, “Siyonizm’in
Gizli Tarihi” (The Hidden History of Zionism) adlı eserinde Siyonistlerin ne
denli Yahudi düşmanı ve Nazilerle iş tutan bir grup olduğunu belgelerle
açıklamaktadır.
Schoenman,
siyâsî Siyonizm’in kurucusu Thedor Herzl’in “Anti-Semitizm ile çatışmanın
gereksiz ve faydasızlığını anlamış bulunuyorum” diye yazdığını belirtirken,
revizyonist Siyonizm’in kurucusu Vladimir Jabotinsky’in, “Yahudi halkı çok kötü
bir halktır. Haklı olarak komşuları onlardan nefret eder. Kurtuluşları topyekûn
İsrail’e göç etmeleridir” dediğini ifade ediyor.
Theodor
Herzl (1860, Budapeşte-1904, Avusturya) Çarlık Rusya’sının Dâhiliye (İçişleri)
Bakanı ve Yahudi soykırımı olan Kişinev programlarının mimarı Kont von Plehve
ile iş tutmuştur. Herzl şöyle bir teklif yapar: “Filistin’e göçe yardımcı olun,
Çar’a karşı ayaklanma bitecektir.” Kont bu teklifi kabul eder ve Siyonizm
hareketine malî destekte bulunur. Jabotinsky ise Ukraynalı faşist Simon
Petilura’ya (28 bin Yahudi’nin öldürüldüğü harekâtı yönetmiştir), Bolşevik Devrim’e
karşı mücadele etmek için Yahudi polis gücünün kurulmasını teklif eder. Bu güç,
devrime destek olan halktan pek çok kişiyi öldürür.
Almanya
Siyonist Federasyonu, Haziran 1933’te Nazi Partisi’ne destek mesajı gönderir.
Dünya Siyonist Örgütü’nün 1933’teki kongresinde “Hitler’e karşı hareket”
gündeme gelir. Teklif, 43’e karşı 240 oyla reddedilir. Kongre sonunda Hitler,
nazik durumda olan Alman ekonomisine yardım çağrısında bulunur. Dünya Siyonist
Örgütü, Nazi rejiminin ürettiği malların Avrupa ve Orta Doğu’daki en büyük
dağıtımcısı olur. Bu yakınlaşmanın neticesinde Nazi SS güvenlik servisinden
Baron Von Mildenstein, Filistin’e altı aylık bir ziyarette bulunur. Dönüşünde Siyonizm’i
öven 12 sahifelik bir rapor yazacaktır.
Siyonistler,
kendi amaçları dışındaki Yahudileri kurtarma girişimlerini plânlarına yönelik
tehdit addediyorlardı. Bunun için Avrupa ve Amerika’da, göçmen kanunlarının
Yahudiler lehine değişimini örgütlü olarak engellediler. İsrail Devleti’nin ilk
başbakanı olacak olan David Ben-Gurion (1886-1973), 1938’de İngiltere’deki
Siyonist işçiler toplantısında, “Bilsem ki, Almanya’daki bütün Yahudi
çocuklarını kurtarmak için ya İngiltere’ye götürmek ya da yarısını İsrail’e
götürmek zorundayım, ikinci şıkkı seçerim” demiştir.
1944’te
Macar Yahudilerinin durumu oldukça kötüydü. Slovakyalı Haham Dov Mihail
Weissmandel, Auswitz’deki fırınlarda yakılmakta olan Yahudileri kurtarmak için
müttefiklerden ve Siyonist teşkilatlardan yardım istedi. Siyonistler bu
çığlıkları duymazlıktan geldikleri gibi, ABD ve İngiltere’de de duyulmasını
engellediler. Macaristan’daki kıyımdan kurtulanlardan Malchiel Greenwald,
Budapeşte’de katledilen yüz binlerce Yahudi’nin sorumlusunun Alman Nazi
yetkilileriyle anlaşan Siyonist liderler olduğunu açıkladı. Bu, dünya kamuoyunu
şok etti. Siyonistler altı yüz tanınmış Yahudi’nin salıverilmesine karşılık,
geride kalanlara ses çıkarmamışlardı.
Küçük
lokma kolay yutulur
6-
İsrail Devleti, acil olarak gördüğü toprak ve nüfusu arttırmak politikasını
devamlı sürdürmektedir. Komşusu Suriye’den kopardığı Golan tepelerini hâlâ
elinde tutmaktadır. Hama ve Humus’ta on binlerce vatandaşını topa tutarak
katleden Baba Esad, İsrail karşısında kedi olmuştur. İsrail’in gözü
Suriye’dedir. PYD yapılanmasını organize ettiği, sivil görünümlü askerleriyle
eğittiği bilinmektedir. “Arap Baharı” karmaşasını fırsat görerek ABD
vasıtasıyla Suriye içinde halk ayaklanmasını teşvik etmiştir.
Yüzde
sekseni Sünnî olan Suriye halkı, Tunus, Cezayir ve Mısır’daki siyâsî
değişimlerden cesaret alıp bir de ABD’nin vaadine kanarak zalim Dürzî yönetime
karşı başkaldırdı. PYD’liler de Esad’a karşı çarpışıyorlardı. Dışarıdan gelen
“cihatçı Müslümanlar” halkın yanında mücadeleye giriştiler. Esad zor
durumdaydı; hatta bir ara Suriye’yi terk edeceği haberi duyuldu. Müslüman bir
yönetimin iktidara gelme durumunu kendisi için büyük bir tehlike gören İsrail
Cumhurbaşkanı, Esad’ın yularını tutan Putin’e başvurmayı tek çare olarak gördü.
Moskova’ya giderek Suriye’ye müdahale etmesini istedi. Rusya, Washington’dan
çekiniyordu. ABD yönetiminin razı edilmesi ise kolaydı.
Suriye’deki
iç çarpışmalara o ana kadar ses çıkarmayan Rusya’nın askeri kuvvetini bölgeye
yolladığını, teslim olma aşamasına gelen Esad yönetimini kurtardığını
görüyoruz. PYD de taraf değiştirmiş, Esad’la anlaşarak halk direnişine karşı
savaşmaya başlamıştır. Başta Esad yönetimini devireceğini söyleyen ABD, ikiyüzlü
karakterini ispatlar tarzda PYD’li teröristleri 60 bin tır dolusu silah ve
mühimmatla desteklemeye başlamıştır.
ABD’nin
politikası bellidir: Irak’ta olduğu gibi Suriye’yi de parçalara bölmek… Bu,
ABD’nin değil, aslında İsrail’in projesidir. Lokma ne kadar küçük olursa,
yutması da o kadar kolaydır.
Bu
plânın işlemesinde onlar açısından iki engel var: Türkiye ve Rusya. Rusya’yı
nasıl hâlledeceklerini plânladıklarını aşağıda göreceğiz…
7-
Rusya’daki Slav nüfusun gittikçe azaldığını söylemiştik. Yakın vadede, başta
Türkler olmak üzere azınlıklara eşitleneceği kaçınılmazdır. Putin ve çevresi
endişelidir. Gözleri Ukrayna’daki Slav halktır. Ama bu nasıl olacaktır? Durup dururken
uluslararası hukuk ihlâl edilmez ki? Siyonist küreselciler devrede!
Ukrayna
televizyonunda 2015 yılında bir dizi film vizyona konuldu. Büyük bir reklâm kampanyası
yapılmıştı. Dizinin adı ise “Halkın Hizmetkârı” idi. Sıradan bir Ukraynalı vatandaşın,
yolsuzluğa bulaşmış politikacılara karşı cumhurbaşkanlığı yarışına girişmesini
konu ediniyordu. Dizinin sonunda cumhurbaşkanlığını kazanıyordu o kimse.
Dizinin başaktörü, o âna kadar fazla tanınmayan, 1978 doğumlu sempatik bir
komedyen: Volodimir Oleksandroviç Zelenski… Dizi olağanüstü alâka gördü. Sevimli Zelenski ve dizinin yapımcı
şirketi “Kvartal 95”, Mart 2018’de “Halkın Hizmetkârı Partisi”ni kurdu. Parti
2019’da Ukrayna’daki cumhurbaşkanlığı seçimine girdi. Adayı da aktör Zelenski
idi. Seçim ikinci turda kazanıldı.
Cumhurbaşkanlığını
kazanan Zelenski, Ukrayna’nın güneydoğusunda yaşayan Yahudi bir ailenin
çocuğudur. Zelenski yönetimi, nedense önceki başkan Poroşenko’nun denge
politikasını terk edecek ve Batı yanlısı davranacaktır. Daha da ileri gidilerek
ve uyarılara aldırılmayarak “NATO’ya girme kararı” dahi alınacaktır. Bu,
fırının kızmaya başladığı andır.
8-
Birileri gidip Putin’ in kulağına fısıldıyor: “İşte Ukrayna pastası!” Putin
tedirgindir: “Ya ABD ne der?” “O kolay!” der birileri. Durum yıldırım hızıyla
Washington’a iletilir. Biden ve ekibi müthiş bir fırsat yakalamıştır.
9-
Rusya ve Amerika bugüne dek hiç birbiriyle savaşmamıştır. Birinci Dünya Harbi’nde
Rusya, Avrupa’nın büyükleri İngiltere ve Fransa ile müttefikti. İkinci Dünya Harbi’nde
ise Rusya ve Amerika birlikte hareket ettiler. Harp sonunda yeryüzünü
paylaştılar. Her biri kendi çöplüğünün horozu oldu. Soğuk Harp döneminde,
kendileri değil de kuklalarını tokuşturdular. Biri bir yerde hukuksuz bir taviz
koparacaksa, diğerinin başka bir yerde hukuksuzluğuna göz yumacaktı.
10-
Rusya’nın Ukrayna’ya girmesine göz yumulursa, dağılma pozisyonundaki NATO
toparlanacak, Rusya’nın dünyadaki menfi imajı artacak, yapılan ambargo ile
Rusya ekonomisi yıpranacak, en önemlisi de, alınan tavizle ileride hedeflenen
plân tatbikata konulabilecekti. Bunlar ABD’nin artıları; bir taşla birçok kuş…
Ukrayna’daki
Yahudiler
11-İsrail’in
göç politikası, günümüzde de tam gaz devam ediyor. İsrail’in gözü
Ukrayna’dadır. BBC’ye göre Ukrayna, Doğu Avrupa’da Yahudi nüfusunun en yoğun
olduğu ülkedir. Dünya Yahudi Kongresi’ne göre Ukrayna’daki Yahudi cemaati
Avrupa’nın üçüncü, dünyanın ise beşinci Yahudi cemaatidir. Haaretz gazetesine
göre Ukraynalı Yahudiler, Ukrayna’ya Rus müdahalesinin başlamasıyla Yahudi ajanslarına,
İsrail’e göç etmek için yoğun talepte bulunmaktalar. Independent (23 Şubat 2022),
Ukrayna’dan haftada yaklaşık 5 bin Yahudi’nin İsrail’e getirileceğini yazmıştır.
İsrail Başbakanı Naftali, Ukrayna Yahudilerini getirmek için çaba sarf
ettiklerini, acil durum plânının devrede olduğunu belirtmiştir. 250 bin Yahudi’nin
getirilmesinden bahis olunmaktadır.
İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapit, bir röportajda, “İki önemli sorunumuz var: Suriye’nin güneyinde Rusya ile kuzey sınırı ve Ukrayna’daki yüz binlerce Yahudi’nin güvenliğinden duyduğumuz endişe” demektedir.
Küreselci Siyonist sermayenin üretim sektörlerinden en önemlilerinden biri, silah sanayiidir. Bu sektörün faaliyetine devam edebilmesi için silahlarını satabilmesi, satış için talep olması, talebin artması için de tüketimin olması icap eder. Tüketimin diğer adı savaşlardır…
Kukla
ve kuklacı
12-Rusya’nın
askerî gücüne güvenerek komşusunu istila etmesi hiçbir suretle makul görülemez.
Devletler hukukunun, milletlerin hak ve özgürlüğünün ihlâlidir. Kınanması ve
reddedilmesi tabiîdir.
Cumhurbaşkanı
Zelenski’nin saldırganı suçlaması, AB ve ABD’den yardım talebi ise doğru ve
gerekli bir harekettir. Fakat bombalamalarla ölen ve yaralananlardan,
milyonlarca insanın göçünden ve perişan olmasından, yakılan yıkılan
şehirlerden, çöken ekonomiden hiç mi sorumluluğu yok? Bir devlet başkanı, her
şeyden önce halkının can ve mal güvenliğinden mesuldür. Şartlara göre,
zorlamalara göre, mevcut durumun vaziyetine göre idare etmeli, karar vermeli
değil miydi Zelenski?
Hasmı,
NATO’ya girme kararını kabul etmiyor, kendisi için tehdit addediyor,
vazgeçilmesini istiyor. Zelenski, “Olmaz” diyor. Biden, askerî hazırlık
yapıldığını haber veriyor ve arkasından karışmayacağını bildiriyor. Zelenski “kararlı
olduğunu, yardımlarını beklediğini” söylüyor. Avrupa ülkelerinin her biri ayrı
telden çalıyor, bol bol nasihat ediliyor.
Rus
askerî kuvvetleri harekâta başladı. Durum ciddî hâl aldı. Zelenski düşmanla
savaşacağını ilân ediyor, gerekli yardımı yapmayan dostlarını kınıyor. Halkı
bütün imkânlarıyla meydanlara, savaşmaya çağırıyor. Daha askerî kuvvetler
çarpışmadı, sivil halka ihtiyaç duyulmadı. Bu ne menem çağrı? Roketler
atılıyor; tesisler, altyapı, üst yapı imha olmakta. Halk perişan vaziyette ve
göç için yollara düşüyor. Hayran olduğun Avrupa ülkeleri dilek ve temennilerini
bağışlıyor, NATO ise “-cek”li, “-cak”lı belirsiz laflar ediyor. Sam amcan
defaatle asker göndermeyeceğini müjdeliyor da hâlâ neden “NATO da NATO!”
ısrarındasın? Baktın ki yardım yok, dünyanın ikinci süper gücü düşmanın ve de
sınıra dayanmış, elindeki kozu boşa çıkarman, NATO’ya girme kararından
vazgeçtiğini ilân etmen gerekmez miydi? Geri çark ettiğini bildirirsen ileride
elini tutan var mı var? “Dün dündür, bugün bugündür” diyen Demirel’i hiç mi
duymadın? Yoksa böyle bir siyâsî manevra hiç mi aklına gelmedi? Etrafından da
akıl veren, uyaran olmadı mı? Diğer bir ihtimâl, bu davranışının korkunç
akıbetini bildiğin hâlde çark etmediğindir. Belki de sırf bu yüzden seçildin!
Dizi filmdeki aktörlüğünü “Cumhurbaşkanı” olarak hazırlanan senaryo ile devam ettirmek
zorundaydın. İstesen de yapamazdın. Küreselciler maksat hâsıl olunca ipini
gevşetirler de ancak NATO’ya girilmeyeceğini ilân edersin. Edersin, edersin de “bâde harabü’l-Basra”…
13- Putin kararlı. İstila tatmin eder şekilde neticelenmez ise koltuğunda duramayacağını biliyor. Acaba kararlılığında harekâta başlamadan önce süper rakibinden almış olduğu teminatın rolü var mı? Böyle bir “ikili anlaşma” mevcut ise Orta Doğu’da sular ısınacak demektir. Bizi de yakından alâkadar eden ikaz mahiyetindeki “tehlike çanlarının” seslerini duyar gibiyiz.