Üçüncü Dünya Savaşı başladı mı? (1)

Türkiye’nin bu konuda yavaş da olsa bir uyanma sürecinde olduğunu değerlendiriyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız, “Karşımızdaki senaryonun hedefi Suriye değil, Türkiye!” diyerek, açık şekilde ülkemiz üzerindeki oyunları ortaya koymuştur.

11 EYLÜL 2001, Salı… İkiz Kulelerin yıkılmasıyla beraber ABD Başkanı George W. Bush, 21’inci yüzyılın Haçlı seferlerinin başladığını açıklamıştır. Başkan Bush’un Haçlı Seferleri açıklamasından günümüze Müslüman kanı oluk oluk akmaya devam etmektedir. (“Tanrı beni bir ilâhî misyon ile görevlendirdi; bu bir Haçlı seferi! Ya bizimlesiniz, ya karşımızda!” -George W. Bush, 43. ABD Başkanı)

Dünya savaşları ile ilgili olarak birçok (sözde) müneccim, kehanetler ortaya koymuştur. Acaba gerçekten dünya savaşları bu müneccimlerin tahminleri ile mi oldu, yoksa birileri bu savaşları bu sahtekâr müneccimlerin tahminlerine mi uydurdu?

İslâm inancının en temel ilkelerinden biri, “Gaybı bilmek Allah’a mahsustur” (Tevbe, 78) âyetiyle belirtilir. Acaba dünya savaşlarını ve/veya Coronavirüsü, yıllarca önceden bilgisini verip gaybın sadece Allah tarafından bilineceği inancını bozarak bizleri şirke mi boğmak istiyorlar?

Geçmişte dünya savaşları ile ilgili en somut bilgiler veren kişi; Amerikalı şair, general ve 33’üncü derece Büyük Mason Üstadı Albert Pike’dir. Albert Pike’nin Giuseppe Mazzini’ye yazdığı iddia edilen 15 Ağustos 1871 tarihli, Hollanda’daki Rob Scholte Müzesi’nde sergilenen mektupta, üç dünya savaşının da nasıl olacağı/olması gerektiği Pike tarafından anlatılmıştır.

“Aydınlanmacı düşüncenin amacına ulaşması için öncelikle bir dünya savaşı çıkarmalıyız. Bu sebeple Rusya’da Çarlığı zayıflatıp ateizmi ve komünizmi hâkim kılmalıyız. Casuslar vâsıtasıyla Britanya İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğu arasında gerginliği körükleyerek savaşa zemin hazırlamalıyız ve Birinci Dünya Savaşı sonrası komünist düzeni iyice inşâ etmeliyiz ki tüm hükûmetleri yıkabilelim ve tüm dinî düzenleri zayıflatabilelim.

Ardından İkinci Dünya Savaşı’nı çıkarmalıyız ve bunu gerçekleştirmemiz için faşistler ve Siyonistler arasında savaşla sonuçlanacak bir gerginlik oluşturmalıyız. İsimleri Nazi olacak olan faşistleri, savaş sonunda yok etmeli ve savaş sonrası Filistin’de Yahudilerin ana unsur olacağı İsrail Devleti’ni kurmalıyız. İkinci Dünya Savaşı sürecinde uluslararası komünizm mutlaka Hıristiyanlığı dengeleyecek bir güce ulaştırılmalı. Toplumlara ölçülü bir şekilde son çöküşü yaşatacağımız zamana kadar bu denge bizim için gereklidir.”

Maalesef şeytanın oğlu sayılan “Lucifer” isimli yaratığa şiirler yazan bu adamın ilk iki Dünya Savaşı için çizdiği yol aynen izlendi. Sanayi Devrimi’nin tüm nimetlerinden kendileri yararına kullanabilmek için ülkeleri birbirleri ile savaştırdılar. Birinci Dünya Savaşı sonunda 16 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olarak, tüm ülkeleri korkutacak içi boş bir komünist devlet ortaya çıkardılar. İkinci Dünya Savaşı’nda petrolün de tüm nimetlerinden kendileri yararına kullanabilmek için ülkeleri yine birbirleriyle savaştırdılar. Sonuçta 60 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olarak, “Üçüncü Dünya Savaşı’nın sebebi” olacak (Albert Pike’ye göre) İsrail’i ortaya çıkardılar. Peki, bu sapık adam, bu kadar olayı nasıl bilebildi?

Bunu kendi inancıma göre varsaymak istesem, şu açıklamayı yapardım: Albert Pike’nin, kolunda bir bilezik vâsıtasıyla şeytanla yani cinlerle konuştuğu anlatılmaktadır. Zaten bu adamın zamanında yaptığı ritüellere baktığımızda veya yüksek Mason üstatlarının ritüelleri incelendiğinde, karşımıza şeytana tapma ayinleri çıkmaktadır. Kur’ân, teknoloji ve sanayi olarak ileri gitmiş ama işledikleri günahlar nedeniyle helâk edilen kavimlerden bahsetmektedir. Eğer onlar bizden ileridelerse, onlar da bizim gibi en baştan başlayarak kendi teknolojilerini geliştirmişlerdir. Onları da en baştan beri (teknolojik olarak ilerlemelerini) izleyen ve yoldan çıkaran şeytan vardı. Şeytan, insan topluluklarının nasıl evrimleştiğine birden fazla kez şâhit olduğu için, teknolojilerinin de nasıl gelişeceğini biliyordu. Kendine tapan sapıklar ile bunu paylaşmış olabilir.

Tabiî ki yukarıda anlattığı varsayım, “Gaybı bilmek Allah’a mahsustur” âyetine inancımdan kaynaklanan bana ait bir varsayımdır.

Şimdi bu Şeytanın uşağının “Üçüncü Dünya Savaşı” teorisine gelelim…

“Üçüncü Dünya Savaşı’nı çıkarmamız için, İslâm âleminin liderleri ve Siyonistler arasında ajanlarımız vâsıtasıyla, ayrı düştükleri konular üzerinden gerginlik çıkarmalıyız ve bu savaş, Müslüman Arap dünyası ve İsrail Devleti’nin birbirlerini yok edecekleri şekilde dizayn edilmeli. Bu hengâme içinde diğer milletleri bu konuda fiziksel, ahlâkî, ruhsal ve ekonomik olarak çökmeleri için mücadeleye zorlamalıyız…” (Kalan diğer öngörülerini internetten rahatlıkla bulabilirsiniz.)

Hâlihazırdaki dünya konjonktürüne baktığımız zaman, İslâm dünyası ile İsrail arasında böyle bir savaşın olması pek uzak bir ihtimâl değildir. Şimdi herkesin aklına 7 milyon nüfuslu bir devletin nasıl da 1,57 milyar nüfuslu İslâm âlemi ile savaşacağını sorgulayabilir. İsrail’in elinde 300’den fazla atom bombasının olduğu unutulmamalıdır. Sizce İsrail, yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığında bunları kullanmak için ne kadar tereddüt edecektir?

Başka muhtemel bir senaryo da şöyle: ABD’de “Gölge CIA” olarak bilinen “Stratfor” adlı düşünce kuruluşunun başındaki George Friedman tarafından yazılan “Gelecek Yüzyıl” isimli kitapta bahsedilir ki, 2040 yılından önce Türkiye-Japonya ittifakına karşı ABD-Polonya savaşı gerçekleşecektir.

Diğer bir senaryoya göreyse, Hıristiyanlar, Mesih’in gelmesi için Orta Doğu’da çokuluslu Armageddon savaşını beklemektedirler. Bazı Müslüman mezhepleri ise yine bize yakın bir coğrafyada Mehdi’nin ve Mesih’in geleceği savaşların olacağını hadîslere dayandırarak öngörmektedirler.

Dinî inanışlar ile ilgili tartışmalara girmek istemiyorum ama şu kadarını söyleyeyim: Bu konuda İbni Haldun’un açıklamalarının en doğru açıklamalar olduğuna inanmaktayım.

Sonuçta vardığımız yerde tüm inançlar, Türkiye’nin içerisinde yer alma ihtimâlinin çok yüksek olduğu büyük savaşlardan bahsetmektedir. Yoksa bir eli ile teslis İşareti, diğer eli ile dünyayı tutan “İsa” tablosunu 450 milyar dolara alan Suudi Veliaht Prens, bu işin içinde ne kadar olabilir?!

Türkiye’nin bu konuda yavaş da olsa bir uyanma sürecinde olduğunu değerlendiriyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız, “Karşımızdaki senaryonun hedefi Suriye değil, Türkiye!” diyerek, açık şekilde ülkemiz üzerindeki oyunları ortaya koymuştur.

 

Çevre ülkelerde olanları iyice irdelediğimizde, gerçekten de asıl hedefin Türkiye olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Irak ve Suriye’nin başında olan suni ve Şiî liderler, zaten Batı tarafından o koltuklara oturtulmamışlar mıydı? Zamanı geldiğinde ise o güzelim ülkelerini DEAŞ’a teslim etmediler mi? DEAŞ’ın hâkim olduğu toprakları incelediğinizde, Büyük İsrail idealindeki toprakların büyük çoğunluğunu kapsadığını göreceksiniz. Aslında DEAŞ’in bir emlâkçı gibi, işgal ettiği toprakları sözde bağımsızlık savaşı veren Kürtlere ve daha sonra da Büyük İsrail’e vermek için kurulması olasılığı sizce nedir?

Şimdiye kadar anlattıklarımız tabiî ki onların bir oyun plânıdır. Ancak burada asıl mesele, bizim plânımızın ne olacağıdır (olacak olan ise, Allah’ın plânıdır)! Biz diğer kavimlerin düştüğü hatâlara düşecek miyiz, yoksa Kur’ân’da onlarca kez hatırlattığı gibi akledip şerre karşı duracak mıyız?  

“Üçüncü Dünya Savaşı başladı mı? (2)”de görüşmek üzere…