Üçgenin iç açılarının toplamı: Filistin

Asıl takip edilmesi gereken, Libya-Suriye-Yemen üçgeninde “çift dikişli” diyebileceğimiz, Rusya-Çin arka plânlı ve Türkiye-İran uyumu üzere gelişecek Orta Doğu politikasında Türkiye’nin nasıl bir konum alacağı ve nasıl bir yol haritası oluşturacağıdır. Erdoğan’ın İsrail’i “terör devleti” olarak nitelemesi, Türkiye’nin toplam cesaretini temsil eder mi?

“YÜZYILIN Anlaşması” etiketli Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapan ve Filistin’i “bağımsız” ülke ayağına İsrail Devleti kontrolü altında özerk bölge tutacak olan ABD-İsrail iş birliği, aslında Filistin’e özel operasyonel bir anlaşma değil, Orta Doğu’ya yönelik güncellemelerin (bizim öngörümüze göre Libya-Suriye-Yemen üçgenindeki gelişmelerin) psikolojik cephesini Filistin üzerinden açmaktan ibarettir.

Daha incelikli gözlemle denilebilir ki, Türkiye-İran denklemini Libya-Yemen uçlarında fakat özelde Suriye içindeki iş birliğini karartmaya yöneliktir.

Çünkü Suriye içi süreçler Türkiye-İran yakınlaşması dışında bir sonuç getirmez; tabiî ki Rusya hâmiliğinde…

Filistin meselesi ise İran ve Türkiye’yi ABD-İsrail karşısında hırçınlaştıracağından, ABD’ye destek verecek olan/veren Suud, Arap Emirliği ve Mısır gibi ülkeleri de zaten “Şiî” maskesiyle İran’a karşı konumlandırmışken, Türkiye’yi de bu ülkelerle iyice “gergin dış politika” tuzağına düşürecektir.

Yani Filistin politik bilardo masasında bir top değil, bant görevi görecektir.

Trump’un “İsrail yalakalağı”nı, görevden alınmama ve daha önemlisi başkanlık sonrası ticârî hayatını riske etmeme üzerine oldukça adi “kişisel” hesap olarak da not almak lâzım. Ancak İsrail’in Kudüs meselesini Müslüman ülkeleri birbirine düşürme-motivasyon bozma alanı olarak seçtiğini biliyoruz.

Peki, bazı Müslüman ülkelerin devlet-hükûmet erkânı neden Yüzyılın Anlaşması’na destek veriyorlar?

Destek gerekçelerine ve satır aralarına bakıldığında, bu ülkelerin iki basit/adi gerekçesi var: İlki, iktidarlarını ekonomik ve askerî olarak ABD’ye borçlu olmaları; ikincisi de kendi iktidarlarına karşı ikinci tehlike olarak “aşırı dinci” dedikleri veya meşhur Batı ağzıyla “siyasal İslâm” diye etiketledikleri hareketler…

Örneğin Mısır, Suud ve Birleşik Arap Emirliği dayanışması tamamen zikrettiğimiz bu iki basit/adi gerekçe üzeredir. Türkiye karşıtlıkları bile, ikinci neden olan ve “siyasal İslâm” diye taşeronluğunu üstlendikleri Müslüman hareketlere Erdoğan’ın kol kanat gerdiği iddiasıdır.

Nitekim Türkiye’deki CHP-FETÖ ortak zemini de (Erdoğan karşıtlığını oturttuğu dil olarak) iki gerekçeye dayalıdır: “Türkiye, ekonomik-askerî olarak ABD’ye bağlıdır ve asıl tehlike, siyasal İslâm’dır. Bunun hâmisi de Erdoğan’dır.”

***

15 Temmuz bu basit/adi gerekçeleri boşa çıkarmış ve dünya kamuoyuna net mesaj vermiştir: “Türkiye bağımsız bir ülkedir ve Erdoğan, seçilmiş doğal liderdir.”

CHP-FETÖ dilinin Müslüman coğrafyadaki gelişmelerin tümünde Mısır-Suud-Birleşik Arap Emirliği ile aynı çerçeve ve eksende olması da bu bağlamdadır.

FETÖ’nün 17/25 Aralık öncesi ve sonrası Batı uşaklığı-tetikçiliği üzere sürekli Erdoğan’ı “radikal İslâmcı” veya “siyasal İslâm lideri” etiketiyle hedef göstermesi ve İsrail yanlısı tutum sergilemesi de açıkça gösteriyor ki, “Yüzyılın Anlaşması” makyajı gelecek yüzyıla dönük değil, geçmiş yüzyılın anlaşmasını hatırlatmadır.

Yani Kudüs’ün başkent olma anlaşması geçmiş yüzyıla aitti ve sonuç alınamadı. Bu yüzden yüz yıl dönümü sebebiyle hatırlatma yapılıyor sadece…

ABD-İsrail, yavaş yavaş başta Avrupa olmak üzere dünyadaki birçok ülkeyi Kudüs’ün “İsrail’in başkenti” olduğunu kabule ikna eder mi? Bence eder, edecektir.

Çünkü Kudüs ile “kutsal yerler otonomisi” ayrımı yapılarak geniş bir süreç işletilecektir. Dünya, Filistin için ABD-İsrail karşıtlığı üzere örgütlenecek ne ahlâktadır, ne de güçte. Her şey masa başı diplomasi ve “mış gibi” yapılacak kınamalarla geçiştirilecektir.

Fakat asıl takip edilmesi gereken, Libya-Suriye-Yemen üçgeninde “çift dikişli” diyebileceğimiz, Rusya-Çin arka plânlı ve Türkiye-İran uyumu üzere gelişecek Orta Doğu politikasında Türkiye’nin nasıl bir konum alacağı ve nasıl bir yol haritası oluşturacağıdır.

Erdoğan’ın İsrail’i “terör devleti” olarak nitelemesi, Türkiye’nin toplam cesaretini temsil eder mi?

(Devam edeceğiz…)