NEWTON’un formülize
ettiği Evrensel Kütle Çekim Kanunu’na göre cisimler, birbirlerini “kütleleriyle
doğru”, “aralarındaki mesafenin karesiyle ters orantılı” olarak çekerler.
Bu,
şu demektir: Örneğin iki cisimden biri 2, diğeri 1 birimlik kütleye sahip olsa,
2 birim kütleye sahip olan, 1 birim kütleye sahip olanı kendine doğru çeker. Bu
çekim eylemi sırasında iki cisim arasındaki mesafe, küçük olanın aleyhine daha
çabuk kapanır.
Öyle
Güneş ile Dünya ya da Dünya’nın insana uyguladığı yerçekimi gibi örnekler
vererek gözle görülmeyen fizik ötesi (!) örnekler vermeyeceğim bunu anlatmak
için…
150
kiloda Kırkpınar Yağlı Güreşlerine katılan bir pehlivan ile 45 kiloluk tüy
sıklet bir yeni yetmeyi tahayyül edelim er meydanında… İlk el ensede ne olacak?
45’lik tüy sıklet, elini atıp da pehlivanı kendine doğru çekmek için
150’liliğin üzerinde gündüzlerden gecelere, gecelerden gündüzlere kadar ter
dökse de o pehlivan kıpırdamayacak. Ama 150’liliğin ilk el ensesinde, 45’lik
olan, ya pehlivanın göğsüne ya da yemyeşil çimlere “yapışıverecek”.
Aradaki
mesafe nasıl kapanacak? 45’liğin 150’liliğe doğru hareketiyle…
İşte
size, fiziğe bütün somutluğuyla uygun bir çekim örneği!
Peki,
bu örneği neden verdim?
***
Sağlık
Bakanlığı’nın son haftalardaki çalışmasıyla Covid-19’a karşı mücadele eylem
plânına göre aşı olunma oranı tüm nüfusa nazaran yüzde 50’ye ulaştı. Bu konu
hakkında medyada, özellikle de sosyal medyada enteresan paylaşımlar yapılıyor.
Allah
yerli aşımız Turkovac’a tez zamanda eriştirsin, ancak onun henüz kullanım
açısından var olmadığı bu süreçte Çin menşeli Sinovac ile Almanya menşeli
Pfizer-Biontech aşısı uygulanıyor ülkemizde. Covid-19, üzerinde
tartışılabilecek birçok komplo teorisi ile ülkemizde ve tüm dünyada ortaya
çıkışı bakımından şüpheyle karşılanan bir salgın olduğu için, hâliyle onu
tedavi edecek ve ona karşı savunma yöntemi olacak tüm ilâçlara da şüpheyle
bakılıyor.
Bu
konuda ortaya konulan verilerin doğruluk ve tutarlılıkları tüm insanlar
tarafından tartılırken, bazen (özellikle de sosyal medyada) öyle acayip veriler
ve iddialar sunuluyor ki işte bunlar düşündürüyor: Üç yanlış, bir doğruyu
burada da mı götürüyor?
Meselâ
Türkiye’nin şu an Faz-3 çalışmalarına geçerek inşallah sona yaklaştığı yerli
Covid-19 aşısı Turkovac için ortaya atılan iddia şöyle: “Yerli aşı çalışması,
Biontech’i de destekleyen küresel sermaye tarafından fonlanıyor.”
Bu
iddia, Hacettepe Üniversitesinde yapılan bir çalışmayı finanse eden yabancı bir
vakfın internetteki beyanına dayandırılırken, çalışmada yer alanlar ve onları
destekleyen Devlet yetkilileri de neredeyse vatana ihanetle suçlanıyorlar.
Öncelikle,
yerli aşı çalışması Erciyes Üniversitesinde yapılıyor. Velev ki Hacettepe’de
yapılsın, vatanperver bilim insanlarının iştiyakını baltalamaktan başka ne işe
yarar bu?
Düşünsenize,
aşı ekibinde yer alan bir evlâdın ailesi, sevdiği kızı istemeye gitmiş. “Ne iş
yapar oğlumuz?” diye soruyor kız babası ve gururla verilen “Doktor… Hatta yerli
aşı ekibinde” şeklindeki cevaba karşı basıyor reddi: “Benim vatan hainine
verilecek kızım yok!”
İkinci
iddia ise, en güldüğüm…
Benim
güldüğüme bakmayın, inananı çok olduğu için bu iddia daha çok konuşuluyor.
Bu
iddiayı ortaya atanlar, meselâ diyorlar ki, “Babam Biontech aşısını vurulmaya
gitti. Döndüğünde koluna metal yapıştı”…
Bir
de üzerine (meselâ) çay kaşığı yapışık bir kol fotoğrafı yüklüyorlar. Oh!
Şimdi,
giriş kısmında niçin fizik dersi vermeye kalkıştığımı anlatayım mı? O
kaşıkçılardan aşı uzmanı olursa, benden de fizikçi olur anadın mı?
Dedim ya, belki ortaya konulan bütün veriler doğru, ancak böyle iddialarla ortaya çıkınca, konunun bir ağırlığı kalmıyor. Sulandırıyorlar. E o zaman da üç yanlış, bir doğruyu götürüyor…