“MÜSLÜMANUM diyen kişi, şartı
nedür bilse gerek,/ Tanrınun buyrugın tutup beş vakt namaz kılsa gerek.” (Yunus
Emre)
Çağrıldığınız,
davet edildiğiniz yere gidersiniz. Kitab-ı Kebir’de, Ümmü’l-Kitab’da yazılanları
yaşarsınız. “Kişi sevdiği ile birlikte olur” hadisinde olduğu gibi, gitmeniz
gereken yerlerde bulunur, sevdiklerinizle birlikte olursunuz. İlk defa gittiğiniz,
gezdiğiniz mekânlar size tanıdık gelir. Her attığınız adımda bir sonrakini
biliyormuş hissine kapılırsınız, ancak bilmediğiniz, hayret duyduğunuz bu
mekânlarda aldığınız haz ve hayranlıkla sarhoş olursunuz.
Bulunmaktan
ziyadesiyle memnun ve mutlu olduğum, benim için yeni ve farklı üç mekânda
geçirdiğim üç Cuma gününü sizlerle paylaşacağım.
Sen
can ol da…
Cuma,
“Gel!” çağrısına uyanların koşarak, can u gönülden, aşk ve iştiyakla Rableriyle
buluşup huzura çıktıkları, secdede olan alnın mesut ve bahtiyar olduğu bir
gündür. Öyle bir gündür, öyle bir andır ki, insanlar, ne yapıyorlarsa bırakıp,
mecrasını bulan sular gibi sel olup çağlayarak davete icabet ederler.
Ayet-i
kerimede, "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrılınca Allah'ı anmaya
koşun, alışverişi bırakın. Bilseniz bu, sizin hakkınızda daha hayırlıdır. Namaz
kılınınca yeryüzüne dağılın. Allah'ın lütfunu arayın. Allah'ı anın ki felah
bulasınız" (Cum'a, 910)
buyrulmaktadır. Müminin miracı olan, Rabbi ile buluştuğu namaz, kulların
boş dönmediği andır. Cuma’yı idrak edenler için bu gün, müminin mümin
kardeşiyle buluştuğu, hatırını sorduğu, selamlaştığı bir bayramdır.
Cuma
namazının eda edildiği mekânlar da vuslatın yaşandığı yerlerdir. Mevlana,
Mesnevi’sinde “Sen can ol da canı can yolundan tanı” demektedir. Duyulan aşkın
gücünün kulluğa itaati kamçıladığı bu günde, Rabbe giden yolda canlarla
buluşursunuz.
Jama
Mescit
“Gel!” davetinin kudret ve ihtişamıyla büyük
kalabalıklar halinde davete icabet ettiğimiz mekânların ilki, muhtelif defalar
ve çeşitli vesilelerle gittiğim, Yeni Delhi’deki en büyük cami olan ve Şah
Cihan tarafından yaptırılmış -asıl adı Masjid-i Jahân-Numa- olan Jama Mescit’tir.
1650
yılında yapılmaya başlanmış ve 1656 yılında tamamlanmış mescidin üç büyük
kapısı, dört kulesi ve 40 metre yüksekliğinde iki minaresi bulunmaktadır. Bu
cami, Cuma günleri çok kalabalık olması sebebiyle “Cuma Camisi” olarak anılmaktadır.
Hindistan, insanı yutan, baş döndürücü kalabalıkta bir nüfusa sahiptir. Cuma
günleri avlusunda 25 bin Müslümanın aynı anda saf tutabildiği Jama Mescit’teki coşkulu
muazzam kalabalık, insanı bir defa daha çağrının ve Çağıran’ın şeksiz şüphesiz
büyüklüğüne sevk etmekte. Her davete ilk buluşma, ilk vuslat gibi koşan, bir
insan selini andıran kalabalığın iştiyakı görülmeye değer bir durum.
Cuma Mescidi, Hindistan’da var olan kast sisteminin avludan adım atamadığı, fakiri, zengini, aristokratı, bürokratı, cümle Müslümanların omuz omuza saf tuttuğu bir mekân. Üç büyük kapıdan içeri giren insanlar, havuzlu büyük meydanda “Gel!” çağrısına icabet ederek buluşuyorlar.
Cuma günleri avlusunda 25 bin
Müslümanın aynı anda saf tutabildiği Jama Mescit’teki coşkulu muazzam
kalabalık, insanı bir defa daha çağrının ve Çağıran’ın şeksiz şüphesiz
büyüklüğüne sevk etmekte. Her davete ilk buluşma, ilk vuslat gibi koşan, bir
insan selini andıran kalabalığın iştiyakı görülmeye değer bir durum.
St.
Petersburg Camii
St.
Petersburg şehrinde de Gorkovski Metrosu’nun yakınında, sizi bütün haşmeti ve muhteşem
mimarisiyle dikkat çeken bir yapı karşılar. Bu, 1910 yılında temeli atılan,
1913 yılında da tamamlanan ve Tatar Camisi olarak da anılan “St. Petersburg
Camisi”dir.
49
metre yüksekliğinde iki minaresi, 39 metre yüksekliğinde turkuaz renkli
çinilerle süslü kubbesi ile Neva nehrinin karşı tarafından da görülebilen bu
cami, şehirdeki Müslüman varlığının simgesi durumundadır. Yapımında Orta Asya'dan
birçok usta ve çini sanatkârının da görev aldığı St. Petersburg Camisi,
Semerkant’taki Gûr-ı Emîr Türbesi'ne benzerliğiyle dikkat çekmekte.
İkinci
Dünya Savaşı’nda depo olarak kullanılan cami, 1955 yılı sonunda tekrar ibadete
açılmış. Cami, 5 bin kişiyi alabilecek kapasitede ve ayrıca yanında iki katlı bir
hizmet binası bulunmakta. Üç Tatar Türkü hoca ve Türkiye Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın görevlendirdiği bir din görevlisi camideki vazifelerini icra ediyor.
5 milyon nüfuslu St. Petersburg’da, resmî veri olmamakla beraber 600 ile 700
bin dolayında Müslüman işte bu mekânda buluşuyor. Cami cemaatinden konuştuğumuz
Müslümanlar, bölge nüfusunun dörtte birinin Müslüman olduğunu söylüyorlar.
Temmuz
2010’da, St. Petersburg’da uluslararası bir sempozyuma katıldığımızda, Cuma
namazında gönül dostlarıyla birlikte bayram coşkusunu yaşamak istedik. Tatar
Camisi’nin avlusunda, Tatar Türkleri başta olmak üzere Özbek, Azeri, Kırgız, Kazak,
Tacik, Çeçen ve Arap Müslüman kardeşler, davetin ihtişamıyla bir araya
gelmişti. Anadolu’dan giden Türk gençleri de giydikleri Türk bayrağı
tişörtlerle milli mensubiyetin gururunu, kulluğun aşk ve iştiyakıyla birlikte
yaşıyorlardı. Farklı coğrafî mekânlardan gelen insanların hiçbir kanunî zorlama
olmadan, yüreğinin kendinden önce menzile vardığı davete icabet etmeleri, Rabbe
ve emirlerine duyulan aşkın sonucuydu. Acaba hangi emir, hangi disiplin bunu
sağlayabilirdi? Namazlardaki disiplin ve coşku, ateşe yanaşmaya çalışan,
yandıkça aşkı, vuslat arzusu ve isteği artan pervaneyi akla getirmekteydi. Rabbine
kavuşma iştiyakıyla huzura varan insanlarda da bu hasret, bu sevda huzura
durdukça artıyordu.
Cuma
günleri şehrin en işlek mekânlarından biri olan bu semtte, Tatar Camisi’ne adeta
akan insan seli trafiği altüst etmekte. Polislerin trafiği aksatanlara ceza yazmak
konusundaki kararlığına rağmen, Cuma cemaatinin sayısının fazlalığı, aşkı,
davete icabeti, kararlılığı, sadakati ve coşkuyu göstermekteydi. Cuma sonrası
ise ayrı lezzetteki bir ritüeldi. Çocuklarını omuzlarına bindirmiş babalar, bir
bebeği kucağında, bir çocuğu elinde anneler, bir Cuma’dan bir Cuma’ya birbirine
hasret kalmış dostlar, birbirlerine olan sarılışlarında, tokalaşmalarda hasbîliği,
samimiyeti, dostluğu sergileyenler…
Farklı
milletlerin, farklı dillerden insanların ortak lisanı, ibadetini yapmak ve
kendisine müjdelenen bu günün bütün faziletlerinden faydalanmak idi. Peygamber
Efendimiz (sas), Cuma günü için, “Âdem o gün yaratıldı, o gün cennetten yere
indirildi, o gün tövbesi kabul edildi ve o gün vefat etti. Kıyamet günü de o
gün kopacaktır. İns ve cinden başka hiçbir yaratık yoktur ki, tan yeri
ağardıktan gün doğuncaya kadar kıyamet belki bugün kopar korkusu ile kulak
kabartmasın. Bir de o günün içinde bir saat vardır ki, bir Müslüman kul,
tesadüfen, o esnada namaz kılıp Allah Teâlâ Hazretleri'nden bir hacetini
dilerse, onu Allah Teâlâ muhakkak ona verir" (Tecrîd, III, 45; Müslim,
Cum'a, 17) diye buyurmaktadır.
St. Petersburg Müftüsü Cafer Nasibullahoğlu, 34 yıldır caminin imamlığını yapmakta. Camide Cuma günleri hutbenin, önce ayet ve hadis kısımları Arapça olarak okunuyor ve ardından çoğunluğun bildiği Tatar Türkçesinde ve Rus dilinde devam ediyor. Bizzat şahit olduğumuz gibi cami, Cuma günleri tamamen doluyor. Mevcut Müslüman nüfusa bu cami yetmediği için, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı, burada iki yeni cami yaptırmış.
İkinci Dünya Savaşı’nda depo olarak
kullanılan cami, 1955 yılı sonunda tekrar ibadete açılmış. Cami, 5 bin kişiyi
alabilecek kapasitede ve ayrıca yanında iki katlı bir hizmet binası bulunmakta.
Üç Tatar Türkü hoca ve Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlendirdiği
bir din görevlisi camideki vazifelerini icra ediyor. 5 milyon nüfuslu St.
Petersburg’da, resmî veri olmamakla beraber 600 ile 700 bin dolayında Müslüman
işte bu mekânda buluşuyor. Cami cemaatinden konuştuğumuz Müslümanlar, bölge
nüfusunun dörtte birinin Müslüman olduğunu söylüyorlar.
The
Islamic Center of Northeast Florida
Üçüncü
mekânımız ise yeni dünyada, Florida eyaletinde, Jacksonville şehrindeki 1978’den
bu yana hizmet veren “The Islamic Center of Northeast Florida” adındaki İslam
merkezi idi. Yine Nisan 2011’de yapılan bir sempozyum sonrası Cuma saatine uç ucuna
yetişmiştik.
Merkez,
bir buluşma mekânının bütün hareketliliğini ve özelliklerini taşıyordu. Merkezin
bahçesinde çeşitli yiyeceklerin ve hediyelik eşyaların satıldığı tezgâhlar, ilk
dikkatimi çekenler arasında idi. Tezgâhların sahipleri, tezgâhtaki mallarını
bırakıp içeri girmişlerdi. Başörtülerinin bulunduğu, başında sahibi bulunmayan tezgâhtan
-parasını namaz sonrası vermek üzere- bir başörtüsü alarak içeri girdim. Florida’daki
bu İslam merkezinde, içeride yetişkinden daha fazla bebek ve çocuk nüfusu
mevcuttu. Genç annelerin yanı başlarındaki bebekler, annesini taklit ederek
yatıp kalkan küçücük çocuklar, bu bayram gününün en önemli misafirleri idi.
Gönüllü merkez çalışanları tarafından Cuma namazından çıkanlara yiyecek ikramının yapılması da ayrı bir nezaketti. Dışarı çıkar çıkmaz ilk işim, başörtüsü aldığım tezgâhın sahibini bularak parasını ödemek oldu. Dışarısı aynı Cuma Mescidi ve Tatar Camisi’nde olduğu gibi, bayramın gereğini yerine getiren, bayramlaşan insanlarla doluydu. Sempozyuma dönmem gerektiği için tadına doyamadığım o güzel ortamdan istemeyerek de olsa ayrılmam gerekti.
Florida eyaletinin Jacksonville
şehrindeki 1978’den bu yana hizmet veren “The Islamic Center of Northeast
Florida” adındaki İslam merkezinde yetişkinden daha
fazla bebek ve çocuk nüfusu mevcuttu. Genç annelerin yanı başlarındaki
bebekler, annesini taklit ederek yatıp kalkan küçücük çocuklar, bu bayram
gününün en önemli misafirleri idi.
Bu
farklı mekânlarda birlikte olduğumuz insanlar tanıdık gelmişti, daha önce
nerede karşılaştığımızı düşündüm. Tabiî ki “asıl vatan”dan, “Levh-i Mahfuz”dandı.
Bir başka mekânda da diğerleri ile karşılaşacaktım, görevler ve sempozyumlar
bahane idi. Onlar, birlikte “Elestu bi-Rabbikum” sorusuna “Bela” dediğimiz,
birlikte iman ve ikrar ettiğimiz, Yaratan’ı birlikte sevdiğimiz mekândan, Elest
meclisinden dostlarım idi.